Nurduran Duman’ın yazdığı, Halil Akarsu’nun yönettiği “Sonum Başlangıcımdır” 12-13-14 Ocak saat 18:00’de Bursa Feraizcizade Oda Tiyatrosu’nda seyirciyle buluşmaya devam ediyor.
Bursa Devlet Tiyatrosu’nun metin, reji, müzik, dansın akışkan bütünlüğü içinde, yenilikçi bir anlayışla sahneye koyduğu “Sonum Başlangıcımdır”, yaşamda kendini gerçekleyiş çabasında duygusal, düşünsel, düşsel olarak yalnız bırakılan bir çağdaş kadın hikâyesi. Aşk, dostluk, meslek, ölüm kırgınlıkları bir yana entelektüel yalnızlığıyla katlanmış bir “duygu kırıklığı” içinde olsa da hâlâ kendini gerçekleyebilmek, beceri ve yeteneklerle donanmış varlığını eksiltmeden hayata geçirebilmek için bir son ile başlangıç çemberinde dönüp duran, dönüp durdukça öğrenen, öğrendiklerini paylaşamadıkça yorgun düşse de yılmayan bir kadının hikâyesi. Halil Akarsu’nun arzusuyla Nurduran Duman’ın şiirlerinden bestelenen parçalar, metni müziği kendiliğinden bedenliyor hissi veren koreografi, bu kendiliğindenliğe olanak veren minimalist ama yaratıcı dekor ve ışık tasarımı ile estetik bir seyir hazzı sunan oyun, fiziksel olmadığı için pek de üstünde durulmayan kadına karşı duygusal şiddeti sorgulayarak seyirciyi kimi zaman sarsmaktan da geri durmuyor.
Oyun oyuncular Cansu Yılmaz, Ceren Kayış, Rabia Tutal’ın devimsel oyunculuklarının yanında renkli ses başarımları, fiziksel dayanıklılık ve özveri gerektiren danslarıyla hayata geçiyor. Oyunun dekor tasarımı Cenk Oral, ışık tasarımı Ali Karaman, müziği Irmak Şahin, koreografisi Filiz Dursunoğlu, dramaturjisi ise Tolga Güven’ait.
Nurduran Duman, 25 Mart’ta dünya prömiyeri yapan “Sonum Başlangıcımdır”a ilişkin şunları dile getiriyor: İlk oyununun dünya prömiyerine tanık olmuş bir şair olarak kendimi çok şanslı hissediyorum, çünkü metnim kondüvitinden sahne amirine oyunda emeği geçen herkeste var olduğunu gördüğüm bir sevgiyle kotarılmış. İki boyutlu evrende harflerle kurduğum dünyanın üç boyutlu ortamda ayağa kalkıp ağlaması gülmesi, hele de şiirlerimden bestelenen şarkıları söyleyip dans etmesi… Şiirim gibi bir dolu anlam katmanı barındıran piyesimin “duygu kırıklığı” izleğinden bu denli özenli, estetik işlenişi ise ayrı heyecan verici. Şanslı bir şairim. Güzel Türkçeye hayran bir kalem olarak nasıl dilimizin, şiirimizin olanaklarını araştırıyorsam tiyatromuzun da olanaklarını elden geldiğince araştırabilme ereğindeyim. Dileğim bizden önceki kuşağımız, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal gibi ustalarımız nasıl şiirlerinin yanında şaire has tiyatro metinleri de bıraktılarsa, öyle metinler için kalem oynatabilmek.”
Oyunda kadın ile özdeşleştirilen yılanın tiradı:
Yılan tiradı
(Yılanın ağzından konuşur.) Yalan! Uroborusum ben kuyrukyiyenim, kendi kendimi hem döller hem yok ederim. Bir subaşında Gılgamış yorgun düşmüş uyurken, onun yerine ölümsüzlük otunu yiyenim. Hep birilerinin yerine bir işler edenim. Çin’de salyası döl yerine geçen dragonum, kadınları anne ederim, Brezilya’da kısır Tupi-Guarani kadınları anne olsun diye kalçalarını döverim, Afrika’da Tchokweler’in zifaf yatağının altına konan tahta heykel benim heykelim. Önce tanrı dersiniz, yaşamın, ölümsüzlüğün simgesi, sonra ölüm dersiniz, cennetten kovulmanıza sebep olan şeytanız ya biz! Bir karar verseniz… İnsan değişir. Düşüncesi en oynak, en güvenilmez şeydir. Bir an iyi olan düşünce anında kötüleşiverir. Düşünce benden daha kıvrak bir şeydir. Ben, yeşil yılan! Bir adım da Şahmaran! Sevgisinden korkup sevilene kızan âşıktan gayrısının öfkesine saygı duymam! Nedir bana olan bu öfkeniz? Dante’nin İlahi Komedya’sında ben boğmuyor muyum hırsızı? Büyük İskender’e yol göstermedim mi? Apollon’un oğlu Lamos’u ben büyütmedim mi? Bu öfke niye? Evliya Çelebi şahidimdir, Nuh’un gemisindeki deliği ben tıkamadım mı kuyruğumla? Kimse düşünmez hani bizim sevgiden payımız? Hiç incinmez, biz de dokunulmaya ihtiyaç duymaz mıyız? Ya sabrım ve sükûnetim? Nerelerde yaşıyorum hiç sordunuz mu? Hangi karanlık ve soğuk dehlizlerde hayata yollar açıyorum? Kötülük ve hastalıklar yutuyorum? Hemen her kültürün tıp sembolü olmam boşuna mı? Bunun da mı anlamı yok, yıllardır süregelen bu işaretin? En iyisi gelin laf etmeyin dilimin çatalına. İçinizdeki dedikoducuyu, çatal dilli arabozucuyu benden bilmeyin. Zülfikar’a benzer, bir yanı şiir, bir yanı şifadır benim dilimin. Kuyruğunu ısıran uroborusum ben. Kısırdöngüye, sonsuzluğa, paradokslara bile ilham veren ben değil miyim? Sonum başlangıcımdır. Bir subaşında Gılgamış’ın ölümsüzlük otunu yuttumsa, yazgımdan! O gün bugündür telli pullu gömleğim hep pırıl pırıl, hep yenidir. Sürünerek ölmemek nasıl bir ölümsüzlükse. Saygı duyulup da sevilmemek. Vay benim üçgen başım! Kalın küt kuyruğum… Ah, bu başımı vuran ben değil miyim taşa toprağa, gövdemi çöle sıcağa sunmadım mı? Tuza yıldıza sürdüm, kazıdım, kendimin içinden sayısız kere sayısız çıktım, pul pul döktüm de şu alnımı, değiştiremedim işte gene de yazgımı.
edebiyathaber.net (9 Ocak 2023)