Söyleşi: Buket Başaran Akkaya
Bir kitabı elime aldığımda önce kapağına bakarım. Sonra arkasındaki tanıtım yazısına. Sonra da içinde gezinmeye başlarım. Bu benim kitapla ilk karşılaşmam.
Bir müddet kapağı inceliyorum. Hasan Karaca’nın kapak tasarımı çok etkileyici. Fonda bir ören yeri. Bir kız, iki erkek, bir de leylek… Romanı deşifre etmeden okuyucuyu etkilemeyi başarıyor, meraklandırıyor. Okumak için sabırsızlanıyorum. Bu kitabın en büyük özelliği, çok yazarlı bir roman olması… Çocuk edebiyatında bir ilk…
Roman, İzmir’den yola çıkan Çınar Ortaokulu 7A sınıfı ve öğretmenleriyle yaptığı Güneydoğu Anadolu gezisinde yaşadıklarından yola çıkılmış. Tamamen kurgu ama farklı bir kurgu… Farkı, on altı yazarın birlikte yazması… Bu ayrıntıyı öğrendiğimde heyecanlanıyorum. “On altı kalem, on altı yürek! Tek yürek olmayı başarabilecek mi?” Düşünmeden edemiyorum.
Bunları öğrenmek için yazarlarıyla söyleşi yapmak istiyorum. Hiç vakit geçirmeden sorularımı hazırlıyorum. Çok keyifli bir söyleşi çıkıyor ortaya, gelin bu söyleşiye ortak olun.
İlk soruyu kitabı projelendiren sevgili yazar dostum Nalan Yılmaz’a sormak istiyorum.
Sevgili Nalan Yılmaz, bize romanın ilk filizlenmesinden bahseder misiniz?
NALAN: Korona nedeniyle evlere kapandığımız ilk günlerdi, hepimiz sıkıntılı ve endişeliydik ama çok kıymetli iki şeye sahiptik. Yazmak ve dayanışma en iyi bildiğimiz şeylerdi. Arkadaşlarla internet üzerinden yazışırken ortak bir kitap yazma önerisinde bulundum. Covid-19’un topluma saldığı korku, endişe, belirsizlik ortamında hepimize yazmanın ve birlikte üretmenin iyi geleceğini düşünen tek ben değilmişim. Çağrıma pek çok yanıt almış olmak çok sevindirici oldu.
Aklımda kurgusuyla, karakterleriyle bir roman yazmak fikri vardı. Olup olamayacağını hep birlikte düşündük taşındık ve yapabileceğimize karar verdik. Gönül Çatalcalı, Nermin Şenol Kalyoncu, Nevzat Süer Sezgin ve Sülbiye Yıldırım arkadaşlarımla birlikte kurduğumuz çalışma grubuyla roman çalışması başladı.
DÜŞPEŞE… Tınısı çok hoş. Kitap adı olarak da bana çok ilgi çekici geldi. Neden DÜŞPEŞE? Bu sözcüğe ne anlamlar yüklediniz? Neyin peşine düşüyoruz?
NALAN: Yazarken birbirimizin peşine düştük. Öte yandan düşlerimizin de peşine düşmüştük. Zaten on altı kişinin birlikte roman yazma çabası, başlı başına bir düşün peşine düşmekti.
Yazma sürecinde haberleşebilmek için telefon yazışma programında DÜŞPEŞE isimli bir grup kurdum. Bu isim daha sonra tüm yazarların da önerisiyle romanın adı oldu. Türetilmiş olan bu ismi “Taşların Sırrı” alt başlığıyla tamamladık.
Yazmak yalnızlık isteyen bir sanat ama bakıyorum da siz bu önermeyi kırmışsınız 16 yazarla yola çıkmak… Bu yolculuğu merak ediyorum.
NALAN: Sorudaki yol ve yolculuk kelimeleriyle yanıt vermek isterim. Yola tek başına çıkmakla kalabalık bir grup olarak çıkmak oldukça farklı deneyimler. Çok kişiyle yolu tamamlamak ancak güven ve sorumluluk duygusuyla mümkün. Kitabın yazarı olan arkadaşlarımla yolculuğa çıkmak ve yolda onlarla birlikte olmak çok keyifliydi.
Proje nasıl şekillendi. Roman, Yazma eylemi nasıl başladı? Kura mı çektiniz? Yazarken belli bir kural belirlediniz mi? Örneğin; her yazar 3 sayfa yazacak vs gibi? İzmir’den yola çıkan Çınar Ortaokulu 7A sınıfı öğrencilerinin öğretmenleriyle yaptığı Güneydoğu Anadolu gezisini anlatıyor. Romanın önceden belirlenmiş bir kurgusu var mıydı?
NALAN: Dediğiniz gibi yazma sırası kura ile belirlendi. Her yazarın yazısı beş-yedi sayfayla sınırlandı. Romana başlarken, kurguya dair ana konularımızı ve vermek istediğimiz iletilerimizi belirlemiştik. Ancak imece yöntemiyle yazılan bir romanda her yazarın kendinden kattığı bir şeylerin olması önemliydi. Bunun için yazma sırası gelen arkadaşlardan isteyenler romanın ana kurgusuna bağlı kalarak kendi minik kurgularını ya da olay örgülerini yarattılar.
Roman fantastik kurgulanmamış ama fantastik ögeler var. Leylek Cemşit ve Ferhat roman boyunca bizimle birlikteler. Bunlara neden ihtiyaç duydunuz. Bundan söz edelim mi biraz?
SÜLBİYE: Fantastik ögeler çocuk yazınında kurguyu güçlendirir. Biliyorsunuz, fantastik hikâyelerde gerçekte olmayan şeyleri olurmuş gibi gösterilir. Bildik dünyanın ötesinde alternatif bir dünyayı işin içine katılır. Bu durum çocuğun hayal dünyasına yeni olanaklar eklerken duygusal durumuna da olumlu katkıda bulunur. Gerçek yaşamda kendi içinde yaşayıp dışa vuramadığı sorunlarını çözmekte çocuğa yardımcı olur. Çocuk hayal kurmayı küçük yaşlardan itibaren zaten yapar. Onların kurduğu hayallere, kendilerine yarattıkları dünyalara, hayali arkadaşlarına hepimiz şahit olmuşuzdur. Fantastik anlatılar da onun bu hayal dünyasını geliştiren öykülerden oluşur ve bu anlatılar çocuğun ilgisini çeker. Düşpeşe’nin Cemşit’i ise gerçekte var olan bir leylek. Dolayısıyla fantastik bir karakter olarak, kendiliğinden kurguya girdi. Öyküsü çok ilginç… Leylek Cemşit göçmen bir kuş, bir bahar Hasankeyf’e gelip Er-Rızk caminin minaresine yuvasını yapmış ve bir daha bu topraklardan göç etmemiş. Sonrasında da efsaneleşmiş. Hasankeyfliler, hakkında birçok fantastik öyküler uydurmuşlar. Böyle bir karakter hazır olarak karşımıza çıkınca, kurguda kullanmaya karar verdik. Cemşit ana karakterlerimizden biri oldu, yanında arkadaşı Ferhat’ı getirdi ve daha başka fantastik ögeleri de çağırdı ister istemez.
Günümüzde sosyal medya, akıllı telefon gibi teknolojilerin bir yandan işimizi kolaylaştırırken diğer yandan insan ilişkilerini nasıl körleştirdiğini, bizleri farkına varmadan kölesi yaptığının çoğumuz farkındayız. İlginç bir çelişki de olsa telefon mesajlarının kutucuklarda verilmesi gülümsetiyor ve okuru 7A sınıfına dâhil ediyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz.
SÜLBİYE: Haklısınız, yaşamımızın orta yerine oturup ilişkilerimizi olumsuz etkilediğine tanık olsak da teknoloji günlük yaşamımızın vazgeçilmezi. Özellikle pandemiyle birlikte tabletler ve bilgisayarlar çocukların da yaşamının büyük bölümünü işgal etmeye başladı, eğitimin vazgeçilmez bir parçası olmanın ötesinde eğlence aracı olarak da kullanılıyor. Biz Düşpeşe’yi yazarken bu konuya dikkat ederek, kullanılması kaçınılmaz olan cep telefonlarının eğlence aracı olarak değil, günlük ihtiyaçlarımıza yanıt verdiği ölçüde yaşamı işgal etmesine özen gösterdik. Roman karakterleri gerekli olduğu zaman, gerektiği kadar kullandılar cep telefonlarını.
Sayfalar arasına konan fotoğraflar romanın sanki kurgu değil de gerçek bir olay olduğunu duyumsatıyor okura. Yazmadan önce oralara gidip bir araştırma yaptınız mı? Bu konuda neler söyleyeceksiniz.
GÖNÜL: Anadolu, özellikle Mezopotamya dediğimiz bölge, tarihsel miraslarla dolu. Mezopotamya, “iki nehir arasında kalan topraklar” anlamına geliyor. Yani Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölge. Günümüzde Irak, Suriye, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve İran topraklarının bir bölümünden oluşuyor. Bu bölge “Medeniyetler Beşiği” olarak nitelendiriliyor. Pek çok uygarlık kurulmuş üzerinde. Güneydoğunun bu konumundan dolayı çok önemli tarihi yapıtlar var Mezopotamya’da. İçimizde pek çok kişi bölgeyi gezmiş, bazıları orada yaşamış. Örneğin ben, gruptan birkaç arkadaşımla birlikte Diyarbakır, Urfa, Mardin, Midyat ve Hasankeyf’e gitmiştim. Yazarlara, daha önce gördükleri, bildikleri, yöresel özelliklerini tanıdıkları yerleri vermeye çalıştık. Elbette bununla kalınmadı, bütün ekip olarak geniş çaplı bir internet araştırması yaptık. Fotoğraflar, bilgiler topladık, bazı arkeologların bölgeye ilişkin hazırladıkları videoları izledik, ortak grupta paylaştık bunları.
Evet, yer yer fotoğraf yerleştirdik kitaba. Çocukların kaldığı Midyat Konukevi, gezi sırasında ilgilerini çeken Diyarbakır Ulu Cami, Deyrul Zafaran Manastırı ve olayların düğümünün çözüldüğü Hasankeyf gibi. Çocuk kitaplarında görsellerin önemli bir yeri vardır. Fotoğrafların hem kitabı rahatlatıcı hem de onlar için meraklandırıcı, sözü edilen yerleri görme ve oralara gitme isteği yaratacak bir unsur olacağını düşündük.
Kahramanları kırk altı başlıkla ilerleyen romanda; geçmişle bugün arasında köprü kuran müzelerin önemini, genetiğiyle oynanmış tohumların, zorunlu göçlerin farkındalığını ve farklı kültürleri görerek, tarihin bambaşka bir penceresinden bakarak, geçmişin gizemini çözmeye çalışıyorlar. Bu harika kurgu 16 yazarın kaleminde tek vücut oluyor ve gerçekten siz bunu başarıyorsunuz. Kurgunun savrulmadan ilerlemesi, roman boyunca atılan düğümlerin çözülmesi, yaratılan karakterlerin yazardan yazara geçerken değişikliğe uğramaması için nasıl bir yol izlediniz? Bu aşamayı çok merak ediyorum biraz da bundan konuşalım mı?
GÖNÜL: Dediğiniz gibi, bir romanda, özellikle çocuk romanında bütünsellik, devamlılık çok önemli bir konuydu. Ege’den kalkıp Güneydoğu’ya geziye giden bir sınıfın yaşadıklarını anlatacaktık, düğümler atacaktık, heyecanlı bölümler olacaktı, düğümleri çözecektik vs. Savrulmalar olmamalı, konu bütünlüğü devam etmeliydi ama her yazarın da bir özgürlük alanı olması gerekirdi. Bunları bilerek, zorluklarını göze alarak ve nasıl bir yol izleyeceğimizi düşünerek çıktık yola.
Biz, beşli çalışma grubu olarak öğrenci grubunun sayısını, karakterleri, onların isimlerini, fiziksel, kişisel, duygusal özelliklerini belirledik, bir karakter ve çalışma dosyası hazırladık. Kısa bir roman başlangıcı yaptık ve ilk yazacak olan arkadaşımıza karakter dosyasıyla birlikte gönderdik. Sırasıyla, verilen süre içerisinde gruba gelen metinleri, karakter ve kurgu bütünlüğü, zaman akışının kopmaması gibi açılardan inceledik, bu gözle okuduk. Yazarlarıyla konuşarak her bölüm olgunlaştırıldı, tamamlanınca ana metne eklendi. Kendisine yazma sırası gelen arkadaşlarımız daha önce oluşturulan metnin tümünü okudu ve romanın nasıl bir seyir takip ettiğini gördü. Yazmaya, oluşturulan kurguyu, olayları, merak ögesini sürdürerek devam etti.
Böyle imeceyle çalıştığınızda ipin ucu kolay kolay kaçmıyor, metin, ana olaydan kopmadan ilerliyor. Yetişkinler için yazılan bir roman olsaydı bu denli disiplinli bir çalışmaya gerek olmayabilirdi. Ortak yazılan bir yetişkin romanı çok daha esnek olabilir, belli savrulmaları kaldırabilirdi ancak biz çocuklar için yazdığımızı hiçbir aşamada unutmadık.
Çocuk edebiyatı denince, aklımıza gelen ilk isimlerden Nevzat Hoca’mıza sormak istiyorum. Siz kitap projelerinde yer alıyorsunuz, öykü, masal seçkileri yapıyorsunuz. Tabii o kitaplarda ürünler çoğunlukla bireysel oluyor. Böyle bir projede hep birlikte bir roman yazma düşüncesine nasıl baktınız?
NEVZAT SÜER SEZGİN: Kalemlerine her zaman güvendiğim arkadaşlarla böyle bir projede yer almak beni çok heyecanlandırdı. Çünkü bildiğimiz kadarıyla ülkemiz çocuk edebiyatında böyle bir yöntemle yazılmış çocuk romanı yoktu. Yazım aşamasına başlayınca heyecanım daha da çok arttı. Kimler, olay akışına, karakterlere, mekânlara, iletilere neler katacak diye beklemeye başladım.
Bir düş kurduk, yola çıktık, düşümüz gerçek oldu, heyecanım bitmedi ve bu duyguma büyük bir mutluluk eklendi. Ayrıca yayınlanmış halini elime alınca kitabın bana ithaf edilmesi sürprizi beni çok şaşırttı, gururlandırdı ve mutluluğuma mutluluk kattı. Bütün arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum.
Çocuklara Yazarken Hangi İletileri Vermek İstediniz?
NEVZAT SÜER SEZGİN: Biz sunuş bölümünde yazdığımız gibi, birbirimizle aklımızı ve yüreğimizi, yolda olmanın heyecanını, dayanışmanın tadını paylaştık. İstedik ki çocuk okurlar da aynı güzel duyguları yaşasınlar. Bu değerlerle yaşamanın hazzını hissetsinler. Paylaşmanın, birlikte bir düğümü çözebilmenin, sağlıklı iletişim kurabilmenin değerini anlasınlar. Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşayan çocuklarımızın sadece adını duydukları gidip görmedikleri Güneydoğu bölgemizi doğasıyla, gelenekleriyle, yemekleriyle, eski ve yeni binalarıyla, insanıyla tanımalarını oralardaki gündelik yaşamla, Ege bölgesindeki yaşam arasındaki farkları, fark etmelerini arzuladık.
Kalıntıları, hikâyeleri ve müzeleriyle tarihimizi merak edip geçmişi önemsemelerini, anlamalarını ve geçmişimizle günümüz arasında köprü kurabilme becerisi geliştirmelerini amaçladık.
Geziye katılan çocukların her birinin farklı yetenekleri olduğunu, hiç birisinin diğerine benzemediğini, topluluk olmanın güzelliğinin bundan kaynaklandığını yaşarken öğrenmeleri için çaba harcadık.
Dilerim bir sonraki roman Güneydoğu’dan Ege’nin incisi İzmir ve çevresine olur. 7A sınıfı da ev sahipliği yapar. Neden olmasın?
Evet, Martı Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Grubu’nun on altı kadın yazarı bir araya gelip düşlerinin peşine düşmüşler ve sonuçta ortaya bu harika roman çıkmış…
Kitap Nevzat Süer Sezgin’e ithaf edilmiş.
Kitaba emeği geçenleri kutluyorum.
Projelendiren: Nalan Yılmaz
Kapak Resmi ve Tasarımı: Hasan Karaca
DÜŞPEŞE Taşların Sırrı
Yazarlar: Ayşen Göreleli, Ayten Kaya, Bihter Bilir, Duygu Uzel, Esma Zafer Ertan, Gönül Çatalcalı, Gülseren Mungan, Hande Baba, Nalan Yılmaz, Nermin Şenol Kalyoncu, Nevzat Süer Sezgin, Oya Uslu, Sevin Sezgin, Sülbiye Yıldırım, Vican Efe, Yayla Boztaş.
KeKeMe Yayınları 2022
174 Sayfa
edebiyathaber.net (26 Ocak 2023)