“Mevcudiyet hali pasaport gibidir. Ait olduğumuz ve o her şeyi aşan Varlık’la aramızdaki bağdır. Ancak bu bağ çoğunlukla alelade kaygıların, bedensel arzuların, duygu bozukluklarının ve zihinsel kargaşanın içinde gömülü kalmıştır. Bilgi, pratik ve idrak ile bu mevcudiyet uyandırılabilir.”
İnsan soyu olarak, dünya üzerindeki yolculuğumuzda bilgiye en kolay erişim sağladığımız dönemde yaşadığımızı söyleyebiliriz. Bu kolaylık, doğru bilgi ile birlikte yanlışın da çoğalmasını kolaylaştırdı. Bilgiye ulaşmanın kolaylaşması, bilginin istiflenmesi ve israfına da zemin hazırladı. Eğitimden eğitime, atölyeden atölyeye koşan insanlar, iş bu bilgileri idrak etmek için tefekküre ve pratik etmek için adanmış çabaya hayatında yer açmaya geldiğinde, deyim yerindeyse sınıfta kaldı. Eskilerin söylediği gibi, kullanılmayan ilim çürür, insana yük olur.
Büyük bir hız içinde, sürekli bir sonraki işe yetişmeye çalışarak yaşıyoruz. Anın içinde kalmak şöyle dursun, gelecek ve geçmiş iç içe sekmeler halinde zihnimizi ele geçirmiş durumda. Zihnimize ve eylemlerimize bu kaos yön veriyor. Kalp merkezimizle teması ise tamamen unutmuş durumdayız. Kendimizi bu hıza yetişmeye adamış bir halde yaşamaya çalışıyoruz ancak kadim kültürlere göre kendimizi “gelişmiş” olarak adlandırsak da, olduğumuz kişiden ve yaşadığımız hayattan razı olmaya çok uzağız; mutsuzluğun ve hüsranın pençesinde an çekişiyor gibiyiz. Ne para ne bilgi bizi mutlu ediyor. Sistemin bize sunduğu basamakları tek tek çıksak da, hiçbir basamak, bize ihtiyaç duyduğumuz zihinsel dinginliği ve bütünün bir parçası olma deneyimini getirmiyor.
Son dönemde, zihni dingin hale getirmeyi ve terbiye etmeyi amaçlayan, budistlerin yüzyıllardır dengeli ve berrak bir yaşam reçetesi olarak kullandıkları meditasyon ve mindfulness (bilinçli farkındalık), Batı toplumlarında da popüler olmaya başladı. Bir şeyin popüler olması, zaman zaman o alanın niteliği ve derinliğine olumsuz yansısa da, farklı kültürlerin insanlığa sunduğu armağanlarla tanışmayı önemli buluyorum.
Sufi Kitap etiketiyle raflardaki yerini alan İlahi Huzurda, okurun dikkatini, son dönemde çok sayıda kişinin dikkatini çeken ve düzenli pratikler sonrası çok kişinin hayatını değiştiren mindfulness (bilinçli farkındalık) deneyiminin tasavvuftaki kökenlerine çekiyor ve hepimizi bir hatırlama yolculuğuna davet ediyor. Kitabın yazarı Kabir Helminski, Sufizm yolunu ve pratiklerini dünya ile paylaşmak amacıyla uzun yıllardır bu alanda çalışan, önemli bir isim. Kâr amacı gütmeyen Threshold Society’nin eş direktörü olan Helminski, aynı zamanda dört ciltlik Mevlana şiirlerinin çevirmeni.
Bu kitapla ilgili en sevdiğim şey, kitabın çevirisinin günümüz Türkçesinde yaygın kullanılan kelimelerle, kolay anlaşılır şekilde yapılması. Bazen, tasavvufa dokunan kitaplarda Arapça ve Osmanlıca sözcüklerle bezeli öyle bir dil kullanılıyor ki, kitapla muhabbetin lezzetine varmak mümkün olmuyor. Halbuki böyle önemli kitaplar ve ilimlere dair yorumlar, toplumun her kesiminden ve her yaştan okura hitap edecek şekilde sunulursa, işte o zaman amacına tam olarak hizmet edebilir. Kitabın çevirmeni Özlem Eser’e ve kitabı yayına hazırlayan ekibe bu anlamda çok teşekkür ediyorum.
İlahi Huzurda, kişinin hayatını mevcudiyet içerisinde yaşamasının ona sağlayacağı faydaları ve içsel huzuru, tasavvuf ilminin bakış açısı ve kavramlarıyla ele alıyor. Bunu önemsiyorum çünkü artık hepimiz, yollar ayrı ayrı olmasa da ilmin mesajının ve çağrısının aslında bir olduğunu deneyimlemeye başladık. Her insan, kendi meşrebine ve içsel ihtiyaçlarına uygun bir ilim ile buluşuyor ancak yol, hepimizi aslında bütünün parçası olma hissine ve Birliğe götürüyor. Tüm yollara saygı duyarak, tüm ilimlerin mesajlarına kalbimizde yer açarak an’da olmanın gerçek manasını keşfedebilmeyi diliyorum.
edebiyathaber.net (6 Şubat 2023)