Ayrıntı Yayınları mart ayı kitaplarını duyurdu.
Tanıtım bülteninden
Şubat ayında yaşadığımız büyük depremler ve ardından ortaya çıkan skandallarla beraber geride büyük bir toplumsal yıkım bırakıyoruz. Bu depremlerden sonra ortaya çıkan organizasyon eksikliği, karmaşa, kamu kurumlarındaki skandalların felaketin etkilerini artırmasıyla barınma ve ısınma gibi temel yaşam koşullarının sağlanmasını hala bekliyoruz. Bu sebeple hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı ve yaralılara geçmiş olsun dileklerimizi yeniden iletiyoruz.
Madelon Sprengnether’dan Freud’un Yası, Tim Jackson’dan Büyüme Sonrası ve Hüseyin Solgun’dan Mahir Çayan Ayrıntı Yayınları’nın mart ayı kitaplarından oldu. 20. yüzyılın en etkili psikoloji kuramcısı Sigmund Freud’un erken yaşta karşılaştığı kayıpların yasını tutamamasının yas teorilerini nasıl şekillendirdiğini ortaya koyan Madelon Sprengnether’dan Freud’un Yası; kapitalizmin amansız bir biçimde büyümeye yoğunlaştığı ancak buna saplanan anlayışın terk edilirse neler olabileceğine dair bir okuma öneren Tim Jackson’dan Büyüme Sonrası ve İstanbul’da yaralı olarak yakalanmasından sonraki 10 aya odaklanan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını durdurmak için mücadeleden vazgeçmeyen ve en sonunda Kızıldere’de girdiği çatışmaya kadar olan süreci anlatan Hüseyin Solgun’dan Mahir Çayan’ı okuyacağız.
FREUD’UN YASI
Madelon Sprengnether
Mart ayında Lacivert Kitaplar dizisinde Freud’un Yası kitabına yer veren Ayrıntı Yayınları, Sigmund Freud’un erken dönemde yaşadığı kayıplarla ilgili bir çalışmaya yer veriyor. Freud’un yasını tutamamasının yas teorilerini nasıl şekillendirdiğini inceleyen Madelon Sprengnether, aynı zamanda feminist bir psikanalitik eleştirmendir.
Yazar, “Freud’un yas konusuna yaklaşımını ve bundan kaçınma yollarını anlamak, düzgün şekilde onun yasını tutmamıza yardımcı olur” demektedir. Lacivert Kitaplar dizisinden çıkan kitap Melih Pekdemir çevirisiyle okurun ilgisine sunuldu.
Arka kapaktan:
Freud’un Yası, 20. yüzyıl boyunca psikanalitik teori ve uygulamalardaki değişimleri keşfetmenin temeli olarak Freud’un yas deneyimlerini ve teorilerini çözümlemektedir. 20. yüzyılın başlarındaki modernist Freud yerini 21. yüzyılın postmodern Freud’una bırakmıştır. Madelon Sprengnether, Freud’un hayatındaki başlıca biyografik vakaların önemli bir yorumunu sunuyor ve bunu yaparken Freud’un erken yaştaki kayıplarının yasını tutamamasının yas teorilerini nasıl şekillendirdiğini ortaya koyuyor. Bu durumun ardıllarına ödipal öncesi çalışmalar alanını açarak nesne ilişkileri, öznelerarası ve karşıaktarım teorileri, Lacancı analiz ve travma teorisi gibi bir dizi yeni psikanalitik teoriye imkân sağladığını ileri sürüyor. Bu yaklaşımların çoğu, yasın ego gelişimi süreci için kritik olduğu şeklindeki formülasyon konusunda farklı yönlerden gelip bir noktada buluşmaktadır. İşte bu argüman aracılığıyla Sprengnether de, modernizmden postmodernizme, yani ustalık vurgusundan kırılganlığa, dikeyden yatay anlam oluşturma sistemlerine ve kelimelerle temsil edilebilen alandan sözel olmayan alana geçişin izini sürüyor.
Freud’un Yası, Freud’un yasla kendi mücadelesini keşfederek, onu donmuş idealleştirmeden kurtarırken ve çalışmalarının 21. yüzyılda taşıdığı önemi gösterirken, bizim de onun yasını tutmamıza imkân tanımaktadır.
Kitaptan alıntılar:
“Yas tutmanın bir ürünü olarak ödipal teori olağan varsayımda, Freud’un babasının ölmesini istediği, çocuklukta bastırılan bu duyguların babasının gerçek ölümünün baskısı altında yeniden ortaya çıktığı yönündeki keşfini kodlamaktadır.”
“Doğumundan 150 yıl sonra, fikirlerinin (kuşkusuz etkisi azaltılmış biçimde) Batı kültürüne nüfuz ettiği de söylenebilir. Örneğin, Ödip kompleksi, penis haseti, iğdiş edilme kaygısı, çocuk cinselliği, bilinçdışı veya id terimlerine kim aşina değildir ki? Ve Freud’dan sonra, rüyaların istek doyumu olma özelliklerini ya da gündelik dil sürçmelerinin gizli önemini kim reddeder ki?”
“Freud’un anne-bebek ilişkisinin dinamiklerini ve beraberinde getirdiği yoğun gelişim dramasını gizleyen ödipal yapısı, Freud’un göz atabileceği ancak doğrudan ele alamadığı bir konu olan yas tutmanın bataklığına yaslanmaktadır.”
BÜYÜME SONRASI
Kapitalizmden Sonra Yaşam
Tim Jackson
Küresel iklim krizi, ekonomik kriz, pandemi! Son yıllarda bütün dünyayı kasıp kavuran salgın, zaten öncesinde var olan, vahşi şekilde ormanların, denizlerin, gittikçe kirlendiği ve yok olduğu ancak bütün bu hızlı yok oluşa rağmen durmayan bir büyüme canavarı, nam-ı diğer adıyla kapitalizm! Bu canavarın durduğu bir vakitte neler olabileceğine dair kafa yoran Tim Jackson, Büyüme Miti, Kapitalizmi Kim Oldürdü?, Sınırlı Olanlar ve Sınırsız Olanlar, Refahın Doğası, Aşk ve Entropi Hakkında, Hikaye Anlatma Sanatı olarak Ekonomi, İşe Dönme, İktidar Sanatı ve Venedik’te Yunuslar başlıklarıyla konuyu irdeliyor. İnceleme dizisinden okura sunulan 256 sayfalık Büyüme Sonrası’nı İngilizceden Akın Emre Pilgir çevirdi.
Kitaptan alıntılar:
“Hâkim toplumsal ilerleme vizyonumuz ölümcül bir biçimde yanlış bir vaade dayanmaktadır: Herkes için her zaman daha fazlasının olacağına.”
“Kolay para ve gevşek düzenlemeler finans piyasalarının istikrarsızlaşmasıyla sonuçlandı. Dahası toplumsal eşitsizliği derinleştirdiler. İşçilerin çıkarları karşısında sermayenin çıkarlarını korumak kaçınılmaz olarak yoksul karşısında zengini kayırmıştı. Neredeyse elli yıllık toplumsal ilerlemenin akıl almaz bir şekilde geriye döndürülmesiyle, gelişmiş ülkelerdeki eşitsizlik 20. yüzyılın son on yıllarında devasa oranlarda arttı.”
“Eğer mutluluğu toplamak için bir çerçeve geliştirmemiz mümkün olsaydı, sadece gündelik kararlarımız için değil bir bütün olarak ulusun refahı için de güvenilir bir kılavuza sahip olurduk.”
“Çocuklarımıza saldırgan pazarlama stratejileri için elverişli numuneler gibi davranıyoruz. Onları uzun vadeli sağlıkları için yıkıcı olması kaçınılmaz beslenme alışkanlıklarına sokacak imkânsız ayartmalara maruz bırakarak, hastalıkları hızlandırmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. İnsanlara gençliğin sona ereceği zamana hazırlanmayı da öğretmiyoruz. Kaçınılmaz bir şekilde yaşlandıkça işler değişir. 100 metre dünya rekorunu kıramayacaksınız. Şiddetli temasların yaşandığı sporlarda kendinizi geliştiremeyeceksiniz. Bedeninizin belli sınırları olduğunu kabul etmek zorunda kalacaksınız.”
“Kapitalizmin çalışmayı çarpıtması trajediden başka bir şey değildir. Her şeyi süratli, savurgan bir tüketim sürecine teslim ederek, faniliğin pençesine kaçınılmaz bir şekilde geri döneriz. Anlamlı bir çalışma gayesinin kendisini ortadan kaldırırız. Beşeri dünyanın dokusunu yok ederiz. Kapitalizm ölümsüzlük arzularımızı uyarırken, bize devamlı hiçbir şeyin güvende olmadığını hatırlatır.”
MAHİR ÇAYAN
Kızıldere’den Önce 10 Ay
Hüseyin Solgun
İstanbul’da yaralı olarak yakalanmasından sonraki 10 aya odaklanan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını durdurmak için mücadeleden vazgeçmeyen ve en sonunda Kızıldere’de girdiği çatışmaya kadar olan süreci anlatan Hüseyin Solgun’dan Kızıldere’den Önce 10 Ay alt başlığıyla Mahir Çayan kitabı, Ayrıntı Yayınları’nın Yakın Tarih dizisinden çıktı.
Arka kapaktan:
İstanbul-Maltepe’de yaralı olarak yakalanmasından sonraki on ay, Mahir Çayan’ın çok zorlu Sıkıyönetim şartları altında tarihe müdahale ettiği on yıllara bedel bir dönemdir. Mahir Çayan, yaralı halde sorgulandı, hücreye kondu ve gece gündüz yatağına zincirlendi. Mahkemenin başlamasına kısa bir süre kala gündüzleri zincirleri çıkarıldı. Eline kâğıt kalem geçer geçmez de duygularını şiire döktü. Geceleri hücresinde zincire vurulduğu Selimiye Kışlası’nın bir salonunda başlayan yargılamalarda avukatları ve arkadaşlarıyla birlikte hukuk savaşı verdi. Savunma safhasında götürüldüğü Maltepe Askerî Tutukevi’nden öldürülme riskini göze alıp arkadaşlarıyla birlikte tünel kazarak firar etti. Güvenlik kuvvetlerinin tüm birimleriyle gerçekleştirdiği, mezarlıkların bile arandığı genel aramaya rağmen iki ay geçirdiği İstanbul’da Parti içindeki ayrışmayı netleştirdi ve Kesintisiz Devrim 2-3’ün yazımını tamamladı. Bir kamyonete yüklü sandık içinde götürüldüğü Ankara’da yoğun operasyonlara maruz kaldı, yurtdışına gidebileceği halde gitmedi, kendini korumak için hareketsiz kalarak saklanmak bir yana imkânsız koşullara rağmen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamlarını durdurabilmek için mücadele etmekten bir an olsun vazgeçmedi. Ankara’da eylem yapabilecek imkânlar tümüyle ortadan kalkınca, Ertan Sarıhan’ın organizasyonuyla makarna çuvalları taşıyan bir kamyonla Ünye-Fatsa’ya götürüldü. Ve sonunda bütün imkânsızlıklara rağmen, idamların Resmi Gazete’de yayımlanıp kanunlaşmasından bir gün sonra Ünye Radar Üssü’ndeki üç NATO teknisyenini arkadaşlarıyla birlikte rehin alıp Kızıldere köyünde bir eve kaçırdı… THKP-C lideri Mahir Çayan’ın yaşamı Kızıldere’de son bulsa da, mücadelesi ve teorik yazıları ile Türkiye sol tarihinde yeni bir başlangıç sayfası, bir Kutupyıldızı olarak görülmüştür.
Kitaptan Alıntılar:
“Gözaltında olan Oğuzhan Müftüoğlu, hayatının en zor durumunu yaşıyor olmalıydı. Mahir Çayan, eve uğramadığı için kendisinin yakalandığını kuvvetle muhtemel anlamıştı. Acaba bunun üzerine kaldığı evi terk etmiş miydi, yoksa kendisine güvenerek birkaç gün daha kalmayı mı tercih etmişti? Başka deyişle Mahir Çayan, bu şartlar altında kendisine güvenir miydi, güvenmez miydi? Cevap kafasında açık olmalıydı: Mahir Çayan, kendisine güvenir ve öyle davranırdı. Bu durumda ölüm riskini göze alıp direnmekten başka yolu yoktu.”
“Kendisine örnek aldığı Che gibi eylem içinde hayatını kaybeden Mahir Çayan, hayal ettiği gibi devrimci marşlar ve sloganlar eşliğinde bir cenaze töreni ile gömülemedi. Ancak birkaç yıl sonra adı, Hüseyin Cevahir ve Ulaş Bardakçı ile birlikte binlerce kişinin katıldığı cenaze törenlerinde, mitinglerde, yürüyüşlerde, toplantılarda sloganlaşacak, mücadelesi ve Türkiye sol tarihinin canlı başvuru kaynakları arasında yer alan teorik yazıları ile tarihte yerini alacaktı.”
edebiyathaber.net (2 Mart 2023)