Günlük hayat akışımızda bahsettiğimiz bir durum anlatımının veya bir edebiyat metninde okuduğumuz “basit” anlatımın büyüklüğünden konuşmak istediğim bir yazı bu. Tırnak içinde “basit”, çünkü bildiğimiz –bize öğretilen anlamıyla “basit”- aslında çok büyük ve önemli bir anlatım biçimidir. Herkes basitçe anlatamaz veya anlatsa bile büyütüp, güçlendiremez hikâyeyi. Bu yüzden bazılarının anlatımı “basit” de olsa çok güzel, zarif ve derindir. Hatta derinliği ve güzelliği basit olabilmesinden ileri gelir. Hikâye dinlettirir kendini size. Veya okumaya kaptırırsınız kendinizi, bitmesini hiç istemediğiniz şekilde.
Jessica Au ile dilimize ilk defa çevrilen Kar Havası (Timaş Yayınları – 2023) kısa romanı ile tanışıyorum ve çağdaş dünya edebiyatına dair yeni bir yazar keşfetmenin heyecanını yaşıyorum. Kadın bir anlatıcı üzerinden duru, sakin, nahif bir anne-kız hikâyesinin anlatıldığı romanda artık yetişkin bir kadın olarak hayatını kurmuş olan bu kadının annesiyle çıktığı yolculuğunu okuyoruz. Genç kadının şimdiki anlara ve geçmiş yaşamına istinaden yaşadığı tüm duyguları içeren son derece güçlü, basit anlatımı romanın daha ilk cümleleri ile yakalıyor bizleri. Kaotik bir modern hayat içerisinde anneyle çıkılan bu kısa tatil yolculuğunda böyle bir anlatımın seçilmesi tam da ihtiyacımız olan şey. Jessica Au’nun okura geçirmek istediği duygular bağlamında hiç acele etmemesi ile bir sonbahar gününde yağmurlu bir günün atmosferi içine giriyoruz.
“Otelden çıktığımızda Tokyo’da her ekim ayında olduğu gibi hafif ve güzel bir yağmur yağıyordu. Uzağa gitmiyoruz, dedim, dün yaptığımız gibi sadece istasyona gideceğiz. Sonra da iki trene binecek, birkaç ufak sokak boyunca yürüyecek ve müzeye varacağız. Çıkarıp şemsiyemi açtım, montumun fermuarını çektim. Henüz sabahın erken saatleriydi ancak sokak, çoğu bizim gibi istasyona doğru gitmek yerine istasyondan uzaklaşan insanla doluydu. Bu arada annem, bu insan akışının bir sele dönüştüğünü, sanki ayrılırsak buluşmayı başaramayacağımızı ve daha da uzaklaşmaya devam edeceğimizi hissetmiş gibi bana yakın durdu.”
Böyle bir girişle başlayan hikâyeye doğru çekilmeye başlıyorsunuz. Bir anne ve kızın yolculuğu, tatili, birlikte geçirdikleri birkaç güzel gün, birbirlerini daha iyi anlayabilme fırsatı olması ötesinde Kar Havası’nda kadın kahramanımızın hem kendi iç dünyasını keşfi, hem de başkalarınınkini anlayabilmek adına cesaretli adımlar atabilmesi söz konusu. Bu da hikâyeyi daha kapsamlı hale getiriyor ki, bir hikâye içerisinde bir yolculuk söz konusu ise, üstelik bu yolculuk bir anne ve kızının yolculuğu ise hikâye bittiğinde kaçınılmaz derecede değişmiş oluyorsunuz.
Anne kızın tatil yapmaya karar verdikleri Tokyo şehrinin de bu değişimdeki payı büyük. Şehirde gitmek istedikleri yerler, mekanlar için treni ve otobüsleri kullanan anne ve kızı bu kalabalık ama dopdolu şehirle ilgili hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyorlar. Özellikle anne, kızının okuması için aldığı dergileri, kitapları dahi istemeyerek bindikleri trenin penceresinden şehri seyretmeyi tercih ediyor. Güzergahlarında tapınaklar, büyük ormanlık parklar, müzeler, klasik ve modern eserlerin sergilendiği galeriler, savaş sonrası dönemden kalma (Japonya-Çin Savaşı) eski evlerin bulunduğu yerler var. Şehri gezerken hava durumu, burçlar, giysiler, çeşitli nesneler, sanat eserleri, sanatçılar, aile, mesafe ve hatıralarla ilgili geniş bir yelpazede de konuşuyorlar elbet. Ve anılar canlanıyor ister istemez.
Fakat annenin zihni aracılığıyla dinlemiyoruz bu geçmişe dair anıları, hikâyenin anlatıcısı olan kızının hatırladıklarıyla dinliyoruz. Çünkü her kadın önce annesini keşfetmek ister ve onunla ilgili tüm boşlukları doldurmayı. Jessica Au’nun bizi buradan kavramasını çok önemli buluyorum. Gençliğinde aşırı öfkeli bir ablanın (annenin diğer kızı) hayal kırıklıklarıyla dolu bir hayat yaşayan dayının (annenin erkek kardeşi) anlatıcımızın Laurie isimli bir eşinin de olduğunu öğrendiğimiz hikâyenin bu önemli ayrıntıları annenin hayatını, onun hayatına dışardan bakarak kızının yorumlaması bu yolculuğu basit bir yolculuktan veya olması gerekli bir tatilden çıkarıyor.
“Pencereyi kaydırarak açıp dar masaya oturabilir ve taşları, ağaçları ya da gökyüzünü izleyebilirdiniz. Belki de bazen durup olanlar üzerinde düşünmek iyidir, dedim, belki de üzüntüyü düşünmek sonunda seni mutlu edebilir.”
Ekim ayında planladıkları bu yolculuk, kış havasının diri tutan tüm etkisi anne ve kızın hayatına dair tüm belirsizlikleri ortadan kaldırıyor. Annenin hikâye boyunca duygularını hiç öğrenemesek de en az kızı kadar duygu dolu olduğunu, kendi ve kızları adına bir şeyleri daha derinlemesine düşündüğünü sezebiliyoruz. Bu sezgi genelde annenin otelin girişinde, bir parkta banka oturmuş veya bir restoranda kızının dışarıdan gelmesini beklediği anlarda gelip içimize yerleşiyor. Genç kadının baştan sona kendi sesiyle ve kendi bakış açısıyla anlattığı bu hikâye aslında annenin hikâyesi olabilir mi? Anneyle ilgili olan sezgilerimiz hikâye içerisinde bizi buraya kadar götürebilir mi? Ya da bu hikâyede konuşan kim, sadece kız mı gerçekten?
“Yine de bu düşünceli öneriler hiçbir şey ifade etmiyordu çünkü nihayetinde bir yaşamı başka bir yaşamla karşılaştırmak imkânsızdı ve her zaman asıl başladığımız yere dönüyorduk. Acaba annem bu soruları hiç sordu mu, hiç böyle bir lüksü oldu mu diye merak ettim. (…) Bir diğer parçam bilmemenin de emin olmamanın da sorun olup olmadığını merak etti. Hayatı akışına bırakmak ve belki de başından beri hiçbir şeyi ve hiç kimseyi kontrol etmememiz daha derin bir gerçekti.”
Kar Havası sessiz, sakin, hayatı akışına bırakan anlatımıyla bir anne kıza dair özgün bir yapı inşa ediyor. Böylesine içeriden gelen, samimi bir duygu aktarımı bildiğiniz üzere hepimizin ihtiyaç duyduğu yegane unsur artık. Bunun edebiyat yoluyla karşımıza çıkması, bir edebiyat metninde karşılığını bulması benzersiz bir okuma keyfini beraberinde getiriyor.
Jessica Au’nun ilk romanı Cargo (2011) Kathleen Mitchel Ödülü’ne, ikinci romanı Kar Havası ise 1.500’den fazla başvuru arasından seçilerek 2020 Fitzcarroldo Editions Roman Ödülü’ne layık görülmüş. Bu yılın hemen başında da 2023 Victorian Premier’s Kurgu Ödülü’nü elde etti. Jessica Au’nun hiç bırakmaksızın yazmayı sürdüreceğini düşünerek, ileride kendisinin ismini çağdaş dünya edebiyatı adına çokça telaffuz edeceğimizi söyleyebilirim. Özellikle Kış Havası bunun habercisi ve atlamadan söylemem gereken önemli bir ayrıntı ise Kübra Bodur’un çevirisi. Romana dair özenli bir çeviri sunan Kübra Bodur, Kar Havası’nı iyi özümsememizi sağlıyor. Okumanız dileğiyle.
edebiyathaber.net (9 Mart 2023)