Sadece iyi çocuklar Şirinleri görecekse Gargamel’in orada ne işi var?  | Halil İbrahim Kuruçay

Mart 11, 2023

Sadece iyi çocuklar Şirinleri görecekse Gargamel’in orada ne işi var?  | Halil İbrahim Kuruçay

Okulda haftanın son ders zilinin çalmasıyla birlikte bir an önce evin yolunu tutan 1980 ve 2000 doğumlu herkesin yolu mutlaka Şirinler ile kesişmiştir. Bizim de yazımızda yolumuz Şirinler’in ve Gargamel’in birbirleriyle olan didişmeleriyle kesişmeden önce Dünya ve Türk çizgi filmlerinin gelişimine bir göz atmamızda fayda var.

Çizgi filmin ilk örneği; resimleri hareket ediyormuş gibi gösteren, oyuncaklardan oluşmuştur.19. yüzyılın başlarında “Thaumatrope” adı verilen bu oyuncak, iki yüzünde birer resim olan, yanlardan iplerle bağlı bir disktir. Bu diskle ve ipler sayesinde, parmaklar arasından geçirilen iki resim, hareket eden tek bir resimmiş gibi gösterilmiştir (İnanç, 1981:56, Parkinson,1995:7). Amerika’da 1907’de J.Stuart Blacksone, stop-motion tekniğini kullanarak “Humorous Phases of Funny Faces” adlı (siyah, beyaz) çizgi filmini yapmıştır. Bu tarihten itibaren bu teknikle birkaç çizgi film yapılmıştır. Ancak 1914 yılı çizgi film tarihinde bir dönüm noktası olmuştur: Earl Hurd 1914‘te cell/selüloz çizgi filmlerde kullanılmaya başlamıştır. Bu yöntemde kareler tek tek çizilip çizgi testinden geçilirken, daha sonra ara kareler çizilerek temize çekilmiştir (Koçkan, 2005). Tarihteki ilk sesli çizgi film “Steamboat Willie” olarak adlandırılmaktadır.

Türkiye’de çizgi filmin ilk denemeleri ise 1948-1949 yılları arasında Vedat Ar’ın yöneticiliğini yaptığı bir kursla başlamıştır. “Zeybek Oyunu” ile Vedat Ar ve on beş öğrencisi, Türkiye’nin üç dakikalık ilk çizgi filmini hazırlamışlardır. Aynı yıllarda Yüksel Ünsal’ın yönetiminde “Evvel Zaman İçinde” isimli ilk uzun metrajlı çizgi film ile “ Nasrettin Hoca” çizgi filmini yapılmıştır. Ancak bu çizgi filmlerin bazı kısımları laboratuvar işlemleri için gönderildiği ABD’de kaybolmuştur. Günümüzde ise çizgi filmler çocukların gelişimlerini yönlendirme amaçlı olarak işlevini net bir şekilde sürdürmektedir.

Şirinler (The Smurfs) Belçikalı karikatürist Pierre Culliford diğer adıyla Poye tarafından 1958 yılında çizgi roman olarak hazırlanıp, 1981 yılında ise Hana-Barbera animasyon stüdyosu tarafından çizgi film formatı halinde televizyona uyarlanmıştır.

Çizgi filmlerin Dünya ve Türkiye’deki gelişiminden sonra konumuzun önemli öznelerinden olan mavi küçük yaratıkların ve Gargamel’in doğayla iç içe olan dünyasına, çizgi filmin başında Nur Subaşı’nın seslendirdiği o metin ile giriş yapalım.

“Bir gün ormana yolunuz düşerse etrafı dikkatlice dinleyin. Belki Gargamel’in çığlıklarını duyabilirsiniz ve iyi bir çocuk olursanız belki Şirinler’i bile görebilirsiniz.”

Ben iyi bir çocuk olduğumda Şirinleri görebileceğimi hayal ederek büyüdüm. 1980 ve 2000’li yılların başları mahalle kültürünün daha bitmediği ama içten içe derin nefesler aldığı o dönemlerde yaptığımız mahalle maçları esnasında kıran kırana geçen ikili mücadelede yere düşen rakip takımın oyuncusunu Şirin Baba’nın ansızın gelip aferin çocuklar demesini hayal ederek, Güçlü Şirinvari yerden kaldırdım. Mahalle maçı esnasında gözlerim ahşap cumbalı evin Belgrad Ormanı’nı andıran penceresine takıldığında, o pencerenin camını hedef alıp sevinçle kırdığımda Sakar Şirin’e rastlayacağımı düşündüm, ama olmadı. Cebimde taşıdığım ve en büyük silah olduğuna inandığım kalemimi hemen kulağımın arkasına koyup Usta Şirinvari hareket edişim sonrasında yerini küfür ve bedduaların kulağımdaki çınlamalarına bıraktı. Mahalle maçının en hararetli yerinde, pencereden kafasını değil de tüm gövdesini sarkıtan aksi mi aksi huzursuz mu huzursuz Hurşit Abi’nin, bana: “Halil İbooo, abine bir ekmek, yüz gram yarım yağlı peynir.” deyip beni bakkala gönderdiğinde, içimden “İyi bir çocuk olmam için büyüklerimin istediklerini yapmam gerek.” deyip, dermansız kalan ayaklarımı Tembel Şirin misali yerde sürükleye sürükleye bakkalın yolunu tuttum. Bakkala giderken bir köşeye çekilmiş altın sarısı saçlarını tarayan güzeller güzeli Şirine’ye rastlama ihtimalini düşünerek, Hurşit Abi için dilimin ucunda biriktirdiğim tüm kötü sözleri geri çevirdim kendi içime. Bakkaldan döndüğümde ise mahalle maçı bitmiş, bizim takım tıpkı benim gibi hükmen yenilmişti. Sanki hepimiz o yenilgiden sonra her şeyden Somurtkan Şirin gibi nefret eder olmuştuk. Ama bu yenilginin bir telafisi olmalıydı. Arkadaşlar arasında, yanı başımızdaki bahçenin çitleri ardındaki çilekler ve mantarlarla ilgili dönen muhabbetlere cevapsız kalmayıp, Gözlüklü Şirin’den de beter bir şekilde gevezelik edip muhabbete dahil olma isteğim, o küçük mavi aşağılık yaratıkları görebilme umudumun bir diğer adıydı ama yine olmadı. Ne zaman bir bahçenin içerisindeki bir yerde bir çalı kıpırdasa, otların arasında küçük bir hareketlilik gözüme çarpsa yahut olmadık bir ses kulağıma gelse, Hayalci Şirin misali hayaller kurup şirinleri görebileceğimi düşünüp heyecanlanırdım ama örümcek, kertenkele ya da bir fare gibi nerede cins bir hayvan varsa hep onlarla göz göze gelirdim.

İyi bir çocuk olduğumuzda kendilerini göreceğimiz vaat edilen bu mavi küçük yaratıkları görmemek demek: “Ben yeterince iyi bir çocuk değil miyim?” diyerek çocuk yaşta bizim içimizi kemiren bir şüphe ile günlerce, aylarca hatta şu anda bile baş başa kalmak demekti.

Çocukluk duygularımıza yakışan haylazlıklarımızı, mavi küçük yaratıkları görme uğruna feda edişimizin faturasını kim ödeyecek?

Şirinleri görme uğruna çocukluk yıllarımda Gargamel’e düşmanlık besleyip, kedisi Azman’a ağız dolusu kötü sözler söyledim. Mavi küçük yaratıklar çocukluğumun getirmiş olduğu saflıktan, masumiyetten yararlanıp onca duygumun körelmesine sebebiyet verdi. Bunu eşek kadar olduğumda anladım.

Gargamel, Şirinler’in amansız düşmanı ve çocuk aklımın kötü karakteriydi. O benim çocukluk yıllarımda haylazlıklarımı, içten içe rüyalarımı çalan mavi küçük yaratıkların düşmanıydı. Bunu büyüyünce iş işten geçtikten sonra öğrendim. Edebiyat, sinema, ve çizgi film literatürünü henüz bilmediğim zamanlarda düşmanı olduğum bu adam, şimdilerde hayranlık duyup hemen herkesin hayata geçirmeye çalıştığı akımın önder temsilcisi.

Her ne kadar en az Şirinler kadar hayal mahsulü bir karakterden türetilmiş bir karakter olsa da, ben Gargamel’in talihsizce kaleme alınmış bir senaryonun kurbanı olduğuna inananlardanım. Gargamel izlediğim onca çizgi filmler içinde hiçbir zaman çocuk aklıma ve çocukluk hayallerime ihanet etmedi. Gargamel, bana gerçekleştirmeyeceğim iyi olma vaadini hiçbir zaman vermedi. Oysa Şirinler bizim için sevimlilikleriyle tasarlanan ciddi bir ihanetin temsiline büründüler. Küçücük mavi yaratıklar çocukluk hayallerimi iyi niyet öykülerine büründürüp, çocukluk dönemimin üzerine toprak döküp mantar ektiler. Ben şimdi küçük mavi yaratıkların toprak döküp mantar ektikleri o dönemimi temizlemek için Şirin Baba’ya seslenerek iksir istiyorum. Umarım bu sefer Şirin Baba beni duyar ve iki damla gözyaşı da fazladan ekleyerek hazırladığı iksirini bir an önce bana ulaştırır. Eğer ki o iksir bana ulaşmazsa tüm sevimlilikleriyle gözlerimi boyamak için peydahlanan bütün mavi küçük yaratıkların düşmanı olacağım.

edebiyathaber.net ( 11 Mart 2023)

Yorum yapın