Sürreal bir ortam hayal edin, hiçbir şey hatırlamıyorsunuz ama herkes sizi tanıyıp hatırlıyor, istediğiniz yere bir kapıdan geçip gidebiliyor, gittiğiniz her yerde geçmişten bir tanıdıkla karşılaşıyor ve hatta aile üyelerini hatırlamaya başlayabiliyorsunuz. Çevrenizdeki olayların absürtlüğü ile kişilerin mizahi tutumları sizi şaşırtmadığı gibi, içinde bulunmadığınız konuşmaları duyabiliyor, realist anlatıcı konumunuzdan tanrısal bir anlatıcıya dönüşebiliyorsunuz. Konuşmak istediğinizde konuşamıyor, varmak istediğiniz yere engellerden dolayı gidemiyor, yapmak istediğiniz şeye bir türlü ulaşamıyorsunuz. Oysa bazen de eski güzel anıların içine girip doya doya yaşayabiliyor, gülebiliyor, huzurla uykuya dalabiliyorsunuz.
Korkularınız anlık kıvılcımlar gibi geliyor, bir saniyeliğine yürek yakıp, gözleri sabitleyip, sırtı büküp gidiyor, gençliğiniz başka insanlarda canlanıyor, yaşlılığınız, hastalıklarınız, yaralarınız ve hatta ölümünüz başka hayatlarda önünüze çıkıyor. Cinsiyetsiz, yaşsız, yersiz ve zamansız bir şekilde yaşadığınız dairesel hayat bir siz oluyor bir size dönüyor. Travmalarınız da siz gibi şekil değiştiriyor, bir yakının kaybı, bir uzvun yaralanması, kalabalık önünde hor görülme ve başarısızlık, çıplaklık, büyük bir tartışma, başarısızlık, karşılıksızlık, zamansızlık, anlayışsızlık gibi önünüze çıkıyor. Yazın kah bir kabus oluyor uyanmak isteyeceğiniz, kah bir anı oluyor derinine inip hatırlamak istediğiniz.
Ishiguro’nun bu eserini ister Kafkaesk bir atmosferde geçen absürd bir hikaye gibi yorumlayın ister Ishiguro’nun ayrıntılı olarak inceleyip, bilimsel anlamda rüya anlatımına yakınlaştırdığı üslubunun farkına vara vara okuyun. Merak edeceğinizi, kitabı elinizden bırakamayacağınızı unutmayın. Ha bir de şunu unutmayın; yürekleriniz bu kadar yaralı iken içinizde bir yerlerde kalbinizi yine ağrıtacak ama nedenini tam da bulamadan başka bir anlatıya atlayacağınız bu yazını okuyarak yüreğinizi daha da acıtmak, kendinizi kaosun ortasına atmak ister misiniz?
edebiyathaber.net (14 Mart 2023)