Geçtiğimiz günlerde Ketebe Yayınları tarafından yayımlanan Gaston Bachelard’ın Su ve Düşler’de “su” üzerinden yaşama, edebiyata, felsefeye ve gününe dair sıra dışı açılımlar yapıyor. Zeynep Bengü çevirisiyle okurla buluşan kitap, günümüz okuruna da bambaşka bir imgelem dünyası sunmasıyla dikkat çekiyor.
Bachelard, Su ve Düşler’in merkezine hayatın temel yapı taşlarından birisi olan “su”yu yerleştirir. Su, geçmişten günümüze birçok farklı kültürde birçok farklı şekilde adlandırılan özel bir mesele/kavram olarak değerlendirilebilir. Öyle ki insan gibi doğanın da tüm yaşamsal unsurların da merkezinde su yer alır. Bachelard, suyun ne denli güçlü bir imge olduğunu işte tam olarak bu düşünceden yola çıkarak ortaya koyar. Öyle ki suyun izini sürmek kadim dinlerden çağdaş felsefeye, güncel edebiyattan kült yapılara kadar birçok farklı değerin anlamlanması bakımından da özel bir değer barındırır kendi içinde. Bachelard’a kitap boyunca güç veren de işte tam olarak bu duygu-düşünce durumudur.
Her şey su ile başlar. Su, tüm yaşamsal unsurların merkezinde yer alan ana düşünce, temel madde ve etkendir. Bachelard’ın tüm düşüncelerini şekillendiren ana unsur da tam olarak budur. Bir damla su, var olan her şeyi meydana getirmeye ve onu şekillendirmeye yetecek kadar önemli bir etmendir. Öyle ki Bachelard bu durumu şu sözlerle açıkça ifade eder: “Tek bir güçlü su damlası bir dünya yaratmaya ve geceyi dağıtmaya yeter. Gücü hayal etmek için derinlemesine tahayyül edilmiş tek bir damladan başkasına ihtiyaç yoktur. Böyle devingen hale gelen su, bir tohumdur; su, hayata sonsuzca bir gelişim sağlar. Suların dili doğrudan şiirsel bir gerçekliktir, dereler ve akarsular sessiz manzaralara garip bir sadakatle ses katarlar; gürültülü sular kuşlara ve insanlara şarkı söylemeyi, konuşmayı, yeniden konuşmayı öğretir ve sonuçta suyun sözüyle insanın sözü arasında bir süreklilik söz konusudur.” Bachelard’ın dikkat çektiği bu süreklilik de neticelerini birçok farklı disiplinde verir. İşte onun kitap boyunca üzerinde durduğu temel katman da budur.
Bachelard, kitapta öncelikle akıl ve aklın imge olan etkileşimi üzerinde durur. İnsan aklının imgeleyici güçleri ve bu güçlerin ortaya koyduğu enerji, zamanla her şeyi kendi etkisi altına alır. Öyle ki bir süre sonra bu güçler kendilerine yeni alanlar açarak farklı şekillerde genişler, zamanla içerisine yapısal değişiklikler de ilave eder. Ruhbilimden edebiyata, modern fizikten kimyaya, birtakım yaşamsal unsurlardan gündelik hayata dek birçok unsur su etrafında iç içe geçerek ortaya yeni ve anlam olarak daha derin bir yapı çıkarır. Sözgelimi Bachelard, kitap boyunca şu merkez üzerinden hareket eder ve okurun dikkatini de bu imgesel anlam dünyası üzerine çeker:
“Aklımızın imgeleyici güçleri iki çok farklı eksen üzerinde gelişir. Kimileri yenilik karşısında gösterirler kendilerini; renklilik, çeşitlilik, beklenmedik olaydır takıldıkları. Bu güçlerin harekete geçirdikleri imgelemin betimleyecek bir ilkbaharı her zaman vardır. Doğada, bizden uzakta hanidir yaşayan bu güçler çiçekler üretirler. Öteki imgeleyici güçler varlığın temelini eşelerler; varlığın içinde hem ilk olanı hem de sonsuz olanı bulmaya çalışırlar. Mevsime ve tarihe hükmederler. Doğada, bizde ve bizim dışımızda tohumlar üretirler; biçimin bir tözün içine gömüldüğü, biçimin içsel olduğu tohumlar üretirler. Bir ağızda felsefi olarak ifade edilecek olursa, iki imgelem ayırt edilebilir: biçimsel nedene yaşam veren bir imgelem ve maddesel nedene yaşam veren bir imgelem; ya da daha kısa bir deyişle, biçimsel imgelem ve maddesel imgelem. Kısaltılmış bir biçimde ifade edilen bu son kavramlar aslında şiirsel yaratımın bütüncül bir felsefi incelemesinde kaçınılmaz gibi görünürler. Yapıtın sözün çeşitliliğine, ışığın değişken yaşamına sahip olması için duygusal bir nedenin, kalpten doğan bir nedenin biçimsel bir nedene dönüşmesi gerekir. Ama imgelem ruhbilimlerince alabildiğine sıkça dile getirilen biçimin imgeleri dışında, maddenin imgeleri, maddenin doğrudan imgeleri vardır – göstereceğiz bunu. Görüş adlandırır onları, ama el tanır. Devingen bir haz tutar, yoğurur, hafifleştirir onları.”
Çağdaş filozofinin öncü isimlerinden biri olan Gaston Bachelard’ın Su ve Düşler boyunca dikkat çektiği bir diğer meselenin “maddesel imgelem” olduğu söylenebilir. Var olan her şey imgelem dünyasında kendisine farklı bir karşılık bulur. Sözgelimi Narkissos, suda kendisini görür ve kendisine âşık olur. Su, bu durumda bir yansıtma ve yeniden doğum unsuru olarak değerlendirilebilir. Bir diğer noktada Ophelia ile Herakleitos, bütün bir kadim mitolojiyi su imgesi üzerinden şekillendirir. Onların suya atfettikleri değer, su ile girdikleri etkileşim, bütün bir varlığı biçimlendiren en önemli şeydir. Daha sonraki süreçte ise Edgar Allen Poe, Charles Baudelaire, Shakespeare gibi onca yazar, entelektüel, şair ve düşünür, su imgesini bambaşka şekillerde ele alıp onun anlam dünyasını süreli olarak genişletmiştir. Bütün bir kitabın serüveni bu düşünce üzerinden açıklanabilir.
Gaston Bachelard’ın Su ve Düşler’i, tek bir imge üzerinden edebiyattan sanata, felsefeden sosyal bilimlere kadar birçok alana dair yeni açılımlar sunan özel ve sıra dışı bir kitap.
edebiyathaber.net (15 Mart 2023)