Yazar Metin Aydın’ın şiir kitabı Lalistan’ı okumadan önce kitap hakkında konuşma fırsatı bulduk. Yıllar öncesinde bu dizelerin diline döküldüğünü, kendisine zuhur edildiğini söylediğinde, Hintli matematikçi Ramanujan’ın sözlerini anımsadım. Dahi matematikçi teoremlerini kulağına tanrının fısıldadığını sezgileri doğrultusunda ispata gerek olmadığını söylemiştir. Merak eden olursa Ramanujan’ın hayatını anlatan Sonsuzluk Teoremi filmini izleyebilir.
Lalistan’ı okurken de bu sayıklamalara şahit oldum. Delilik mi yoksa deha mı? Bu yüzden satır aralarını araladım. “…Çığlığında mahsur kalmış Kürt kapanında…” dizelerinde duraksadım. Oysa yolun başındaydım. Ellerimle kulaklarımı kapadım, yola devam ettim. Kalbimin kapıları ardına kadar açık “Yakamoz” deryasına atladım balıklama. Bu sefer kulağımda bir köpeğin ulumasıyla… Öyle bir derya ki ışık değil ateş. Ateş olup yakar seni. Tüm benliğinle yaralanırsın ama dikiş tutmaz ve körleşirsin düne ve yarına… Oysa zalimler bekliyordur orada, tırpanları ellerinde. Elinde sadece aşkı kalmış bir şairin gözü dönmüştür. Kavgaysa kavga, ölümse ölüm! diye haykırıyordur şiirin son dizesinde.
“Kırmızı”da yine Don Kişot ustalığı ile savaşır kırmızı gecede ve “Kara” şiirde
“Nida” şiirinde zulmü kanatlarıyla şimşekler çakan bir ejderhaya ya da bilmediğimiz bir canavara dönüştürüp ona mesaj yollar. “Islandığımız yağmurun hürmetine uslanmalıdır.” der bilge bir eda ile. Oysa o tüm anılarını suya yazmıştır. O anıların bahtsızlığı suda halkalar gibi dağılmış, kimse okuyamamıştır.
“Karaydı Diyarbekir” derken ise dizlerinin üstünden ayağa kalktığına ve dinginleştiğine şahit oldum. Aşkı kabullenişi ve Diyarbekir’e serzenişi…
“Papağan” şiirinde ise küskün ve usanmış. Yeni argümanlar arayışında, tek başına belki Mevlana’nın Yeniliğe Doğru şiirinde olduğu gibi.
“Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi
Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş
Dünde beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım.”
Ve nihayetinde gecenin sonunda sabahın ilk saatlerinde büyük ihtimal “Günbegün” şiirinde uyanışı ve umudu doğuruyor şiirle. Kararlı ve çıplak bir zihinle… “Acı Zehir”de şiirinde devam eder bu kararlılık, yolundan dönmek yoktur. İnançlıdır. Cehennemin kapıları aralanmıştır. Kılıçlar çekilmiş, beklemededir şair. Yelkenlerini rüzgarla doldurup kendi içinde bir dağda öleceğini bildiğini fısıldar bize.
Bazen Pablo Picasso’yu yad eder. Ve Adorno’ya inat yazar şiirlerini.
Şiirlerinde kavgası ve kırmızıya isyanını en sonunda da kardan adam özlemini duyumsuyorum zihnimde. Kar yağar mıydı zihinlere, oysa kör eder gözleri. Ne demek istedi peki? Amaç kalp gözü müydü?
Peki, mümkün müydü?
Buna ancak okuduktan sonra karar vereceksiniz. Bu delice ve dahiyane fısıltılar mutlaka yüreğinize iz bırakacak. Hışımla yerinizden fırlayacak bazen de ellerinizi ensenizde birleştirip çaresizce başınızı öne eğeceksiniz. Her şiir eksiktir, tamamlamak için satırların arasına girip kendinizi koymanız lazım gelir. Metin Aydın’ın şiirlerinde mutlaka kendi kavganızı ve aşkınızı bulacaksınız. Fizik kuralları gibi nereye gidersen git değişmez. Evrenseldir. Hayat kırıklıklarını ve umutları yakasından tutup, derdest etmiştir bu kitapta.
Şiirin dilinin, ana dili olduğunu bilerek çevirmen Mustafa Aydoğan’ ı da tebrik etmek istiyorum. Çevirmesi en zor türdür şiir. Tözdür. Hem Türkçe’ ye hem de Kürtçe’ ye mutlak hakimiyet gerektirir. Şiirlerin bende bıraktığı izlere bakarak Mustafa Aydoğan’ın sadece bir çevirmen değil aynı zamanda büyük bir şair olduğunu söylemek istiyorum.
edebiyathaber.net (27 Mart 2023)