Zamanında, Manhattan sanat, edebiyat dünyasının tanınmış isimlerinden biri olan Tama Janowitz’in, kendi hayatından da izler taşıdığı romanı “New York Köleleri”, en ufak tökezlemede tepelerine binmek için hazırda bekleyen New York tarafında prangaya vurulmuş, her biri kendilerince birer yıldız adayı olan genç sanatçıların oluşturduğu yeni kentli sınıfın sahte ışıltılarla çevrili hayatına içeriden bir bakış atıyor.
Tama Janowitz 1957 yılında San Fransisco’da doğmuş. Aile kökleri Polonya Yahudilerine dayanan Janowitz’in babası psikiyatrist, annesi ise Cornell Üniversitesi Edebiyat bölümünde akademisyenmiş. Barnard College mezunu Tama Janowitz, 1986 yılında Columbia Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Yale Drama Okulu’nda da oyun yazarlığı eğitimi almış. Öğrencilik zamanında ve sonrasında yazarlığa başlamış, hiç bırakmamış ve buna katkı sağlayacak burslar kazanmış. The New Yorker, New York Talk, Paris Review, Interview, New York Times Magazine gibi mecralarda kısa öyküleriyle adını ufaktan duyurmaya başlamış. 1981 yılında, henüz 24 yaşındayken ilk romanı “American Dude” yayınlanmış. Bu kitapla birlikte ismi 80’lerde henüz yeni yeni tanınmaya başlayan sanatçıların oluşturduğu, aralarında Bret Easton Ellis, Jay McInerney gibi yazarların da olduğu Brat Pack’la birlikte anılmaya başlanmış. Andy Warhol’un arkadaşı olan Janowitz, yavaştan Manhattan edebiyat dünyasında tanınan biri haline gelmiş. İçinde bulunduğu sanat, edebiyat ortamından çıkardığı malzemeyle kaleme aldığı “New York Köleleri”, ilk olarak 1986 yılında yayınlanmış ve bu kitaplar birlikte gözler dönemin “yeni Amerika’sına” çevrilmiş. Kitap, üzerinde topladığı ilgi sayesinde James Ivory tarafından beyazperdeye aktarılmış. Üçüncü kitabı “A Cannibal in Manhattan” da 1987 yılında piyasaya çıkmış. Türkiye’de ilk olarak 1990 yılında yayınlanan “New York Köleleri” uzun bir aranın ardından İthaki Yayınları etiketi, Roza Hakmen çevirisiyle yeniden Türkiyeli okurların arasına karışıyor. 37 yıl öncesinin New York’unun sanat ortamından gösterişli portreler sunan kitap, “Amerikan Rüyası”nın farklı bir yüzünden de akıldan çıkmayacak öykülerle birbirine bağlanıyor.
1980’lerin New York’undayız. Amerika, sık sık tekrarladığı üzere yeni yeni “rüyalar” sunuyor insanlara. New York pek tabii ev sahibi pozisyonunda. Amerika’nın “taşı toprağı altın” şehri. Her şey burada dönüyor. Kapağı atmak kolay ama tutunmak çok zor. Hele bir de sanatçıysanız bin kat daha zor. Zira bu dönemin New York’u, hiçbiri yeteneğinden, dehasından gram şüphe etmeyen sanatçılarla dolu. Her biri kendi gözlerinde birer ayrı birer cevher taşıyor. Takı tasarımcısı Eleanour misal. Eskiden seks işçisiymiş. Bir şekilde kendini keşfetmiş, şansı da yaver gitmiş ve takı tasarımcılığı yapmak için New York’un tutmuş. Ancak o ve parlak fikri buraya gelmeden çok önce birçok kadının hali hazırda bu işle iştigal ettiğini görmüş. Çok fazla şansı yok. Ama çok büyük hayalleri de yok. Düzenli bir hayat istiyor. O düzen de iş görür bir evde oturmaktan geçiyor. Fakat New York’ta kiralık evler ateş pahası. Bir yol bulmak zorunda. Onu bu yolda bırakıp kentin diğer “yıldızlarına” geçiyoruz. Ressamlar, galericiler, performans sanatçıları… Her birinin kafasında bin bir tilki dolaşıyor. Dertleri parayı kırıp var oldukları ortamda kendilerini ispatlamak. Ama önce biraz “iğne” yapıp, “çizgiler”den “dumanlı hava sahasına” geçip arpa suyuyla kafalarını yumuşatmaları gerek. Hepsi birer sanatçı ne de olsa. Herkes birbiriyle arkadaş ve bu yüzden de basamakları tırmanmak için birbirlerinin üzerinden geçmek zorundalar. Cıvık muhabbetlerle dolu “partimsi” toplantılarda bir araya gelip piyasanın nabzını tutuyorlar. Daha doğrusu bağlı oldukları şeylerin, birer “kölesi” haline geldikleri ortamın. Bir de New York var tabii. Tepelerinde en ufak hatayı affetmeyecek bir Tanrı gibi gözetliyor onları. Onlar ise bulundukları çukurda debelenip duruyor.
Tama Janowitz, “New York Köleleri”nde, kendi yaşamından da izler taşıdığı belli olan suretleri satırlara döküyor. Sahtelik, haybecilik, birbirinin cebinde, koynunda gezinen eller, ayık duramayan kafalar, bitmek bilmeyen dedikodular, hava basmalarla dolu yeni “rüyaların” peşinden giden hayatları getiriyor gözümüzün önüne. Hepsi New York çatısı altında toplanmış. Hepsi de yükünü almış. “Köle” hepsi ne de olsa. Yükleri ağır olacak elbet…
edebiyathaber.net (28 Mart 2023)