“Kimi bağ bozumlarını özgün kılan (hasadı ya felakete ya da irem bağına dönüştüren) mantara Asil Küf deniliyorsa sahi toplumun bozumuna da yol açan küfün adı nedir?”
Asil Küf (*), her yönüyle ilginç bir kitap… Hemen söylemeliyim ki, kitabın, roman disiplinine uygun ve başarılı bir şekilde kaleme alınması ve şaşırtıcı kurmacası onu nitelikli edebi yapıtlar rafına yerleştiriyor. Nasıl Amerikalı şarap direktörü Joe Catterson, “Her yemek için mükemmel bir şarap vardır. Ama çoğumuza göre, hayat bunu bulmak için çok kısa.” diyorsa Asil Küf için, “Her okur için mükemmel bir kitap vardır. Ama çoğumuza göre, bunu okumak için hayat çok kısa.” denilebilir.
Yazarın donanımlı olması sanatsal yaratılarını da hep merak edilir hale getirir. Elbette, hiçbir yazarın yazdığı alanda uzman olması, akademik kariyer yapması aranmaz ama en azından entelektüel düzeyinin yüksek olması, gerekirse bilimsel ve akademik çalışma yapma becerisine sahip olup olmadığı da sorgulandığı bilinir. (Ne var ki günümüz ülkesinde ‘okumaz yazar, bilmez söyler’ diye betimlenen o kadar çok yazar ve şair var ki! Bu ayrı bir sorunsal, başka bir tartışma konusu… Dünyada ise Coelho’dan Eco’ya , Eco’dan Galeano’ya , Galeano’dan Ishiguro’ya kadar ünlü birçok yazar bu özellikleriyle tanınır) Dahası edebiyatı da bir yaşam biçimine dönüştüren bu kişilerin uzmanlığını, yazma disiplini içerisinde (roman-öykü- şiir vs) yazıya dökebilmeleri hayranlık da uyandırdığı bir gerçek. İşte Asil Küf’ün yazarı Göknur Gündoğan da bu kategoride değerlendirilen bir yazar. Ayrıca Asil Küf romanın ruhunu ele geçirmek için de öncelikle Yazar Göknur Gündoğan’ı yakından tanımak gerekiyor. Yazar Gündoğan, edebi birikiminden başka aynı zamanda uluslararası düzeyde bilinen profesyonel bir ‘oenologue’ ve ‘somelyer’ vasıflarına da sahip. Gündoğan, hem kültür sanat alanında hem de gastronomi ile bağcılık/şarap alanında üst düzey akademik eğitim alan birisi. Gündoğan, edindiği bu bilgisini; uluslararası kültür-sanat etkinliklerinde proje direktörlüğüyle, Fransa’nın Rhône bölgesindeki Universite du Vin tarafından verilen dünya şarap elçiliği unvanıyla kanıtlamış bir yazar.
Evet, Asil Küf romanı da edebiyatta pek sık görülmeyen bir konuyu, küçük burjuva yaşantısını, daha doğrusu çarpık küçük burjuva sınıfını -Bizim gibi Asya üretim tarzına sahip ülkelerde burjuva sınıfı ve kültürü tam oluşamadığı-oluşturulamadığı (Sermaye birikiminin sağlanamaması, sanayi devrimlerinin gerçekleştirilmemesi ya da çok gerisinde kalınması) için küçük burjuvazi de kültürü de gelişmemiştir. (**) – içerden tüm gerçekliğiyle capcanlı yansıtıyor. Küçük burjuvaların aşka, kadına, hayata, emeğe, para kazanımına bakış açısı; duyguları, kızgınlıkları, duygusal ve bedensel ilişkileri, hayal kırıklıkları edebiyatın o nefis olanakları kullanılarak sınırsızca anlatılıyor. Diğer yandan da şarap (şarapla ilgili ne varsa) romanda öyle ustaca işleniyor ki, ana hikâyeyi tamamlayan bir karakter gibi karşımıza çıkıyor. Şarabın bir karakter olarak ortaya konulması şaşırtıcı ancak kurgunun akışına göre çok da mantıklı duruyor.
Romanımızın başkahramanı içkiyi çok seven ve zengin aile çocuğu Osman… Babasının zoruyla Hukuk Fakültesini kazanır. Fakültede hercai bir yaşam sürdüren Osman’ın tatminsiz bir hayatı vardır, gününü gün eder, çorap değiştirir gibi sevgili değiştirir. Romanda ‘Ayla’ isimli kadınlar, Osman’ın hayatını etkileyen kadınlardır. Fakülteyi bitirir. Amerika’ya gider. Orada Urfa’lı Ayla isminde bir kızla aynı evde kalır. Şimdiye kadar tanıdığı kızlardan çok farklı olan Ayla’yla Osman’ın tuhaf ilişkileri vardır. Arkadaş ile sevgililik arasında gidip gelinir. Babası ölünce Urfa’ya giden Ayla, bir daha Amerika’ya dönmez ve bir başkasıyla evlenir. Annesinin yardımıyla Amerika’da ses mühendisliği eğitimini alan Osman, Türkiye’ye döner. Kurduğu şirketle paraya para demez. Osman’ın en yakın arkadaşları Rıdvan ve Günsur’dur, sırlarını onlarla paylaşır. Bir gün Osman’ın apartman dairesinin kapısı çalınır. Gelen bir yaşlı kadındır. Bu yaşlı kadın Osman’ın hayatla yüzleşmesini sağlar.
Asil Küf, esrik ve sıra dışı aşklar yaşayan birbiriyle ilintili ancak farklı çok karakterlerle birlikte envaiçeşit şarapları, şarap yapımında kullanılan üzümlerin hangi bağda ve nasıl yetiştirildiğine kadar çok ilginç bilgiler de veriyor. Bu bilgiler bize asla ansiklopedik olarak verilmiyor. Edebi metnin içinde kurguya yedirilmiş hikâyenin bir parçası olarak veriliyor. Yukarıda da belirtildiği gibi şarap, öylesine edebi bir dille işleniyor ki, roman karakterleriyle özdeşleşiyor. Şarap olmazsa anlatılan ne o insanları ne de hayatlarını anlamak mümkün kılınmıyor. Şarapla ilgili anlatı sayısının çokluğu sanıldığı gibi okuru sıkmıyor daha da heyecanlandırıyor. Çünkü romanda yer verilen bu tür metinlerin gerçek nedeni, nesnel bir değer olarak sunulan şarap, okuru bu ülkede yaşanan toplumla ve değişik kişiliklerle yüzleştirir… Şarapla ilgili bilgiler öyle sıradan verilmez, kurgunun bir parçası gibi sunulur. Sunulması da gerekir, çünkü şarapsız bu roman eksik hatta anlamsız ve çırçıplak ortada kalırdı.
Asil Küf, bir anlamda gayrişahsi anlatının önemseyen bir roman da denilebilir. Peki yazar bu anlatıyı niye bu kadar önemsiyor? Bu sorunun yanıtını Amerikalı Edebiyat Eleştirmeni Wayne C.Booth, Kurmaca’nın Retoriği adlı kitabının 390.sayfasının dördüncü paragrafında veriyor:
“Böyle bir yargıda bazı amaçlar için devreye sokulabilecek tüm kriterler- toplumsal, psikolojik, cinsel, tarihsel, siyasi, dinsel vs.- içinde bir tanesi konumunun doğası gereği öyle bir öne çıkıyor ki onu görmezden gelmek imkânsız. Gayrişahsi anlatı karşımıza o kadar çok ahlaki güçlük çıkarıyor ki, ahlaki soruları teknikle alakasız olduğu için bir kenara itmek mümkün değil.”
Booth, gayrişahsi anlatının iyi kullanıldığı takdirde, en kötü karakterlerin eylemlerinin bile nesnel açıdan görülmesine olanak sağladığına işaret eder. Ki bu anlatının sonunda Asil Küf bitiminde okura da şu soruyu da sordurtmayı başarır:
Kimi bağ bozumlarını özgün kılan (hasadı ya felakete ya da irem bağına dönüştüren) mantara Asil Küf deniliyorsa sahi toplumun bozumuna da yol açan küfün adı nedir?
* Göknur Gündoğan, Asil Küf. Roman. Alfa Yayınları, 2023, İstanbul.
** Asya Üretim Tarzı. 1853 yılında Marx ile Engels’in mektuplaşmasıyla ortaya atılan teoridir. Bu teori, Türkiye, İran ve Hindistan gibi ülkelerde toprak mülkiyetinin devletin elinde olması nedeniyle kapitalist üretim sürecini oluşturan klâsik feodal üretim tarzının olmadığına dayanır. Feodalitenin yıkılmasıyla kültürüyle birlikte burjuva sınıfı oluşmuştur.
edebiyathaber.net (3 Nisan 2023)