Sabri Safiye: “Jelibüs’ün ortaya çıkışı, kendimi, çocuklarla iletişim kurmak isteyen bir uzaylı olarak düşünmeye başlamamla mümkün oldu.”

Nisan 14, 2023

Sabri Safiye: “Jelibüs’ün ortaya çıkışı, kendimi, çocuklarla iletişim kurmak isteyen bir uzaylı olarak düşünmeye başlamamla mümkün oldu.”

Söyleşi: Ada Demir  

Sabri Safiye ile “Tüylü Bir Uzaylı Macerası Halfeti” kitabına dair konuştuk.

Kitabınızda, tarih boyunca insanların “ölümsüzlük” ve “sonsuz gençlik” arayışına yaptığınız vurgu dikkatimi çekti. Arkeolog Nail, Gılgamış Destanı’ndaki “gençlik otu”nun beş bin yıllık tohumlarının bulunduğu bir toprak kap buluyor. Kötü adamlar büyük bir hırsla bu tohumların peşine düşünüyorlar. 

İnsanın asırlardır süren ölümsüzlük arayışının, okurlarınız olan çocuklar için önemini nasıl yorumlarsınız? 

İnsanın ölümle yüzleşmesi, onu insan yapan en temel konulardan biri. Ölümlü bir varlık olduğumuzu fark etmemiz oldukça küçük yaşlarda gerçekleşiyor. Bu durum bizde hem bir kaygı yaratıyor, hem de asla cevaplayamayacağımız bazı soruların varlığını kavramamıza neden oluyor. O güne dek, belki de hiç önemsemediğimiz birçok farklı düşünceyi tetikleyen bu sorular, aynı zamanda hayal gücümüzü de harekete geçiriyor. Benim kendi anılarım ve diğer çocuklarda gözlemlediklerim, büyüme isteğimizin yanı sıra, hiç yaşlanmamak isteğimizin de çok güçlü olduğudur. Bu çelişkiyle yaşarız. Erişebildiğimiz en eski kaynaklara baktığımızda, çok benzer düşünceler ve kurgular karşımıza çıkıyor. O halde ölüm, yetişkinlere ayrılmış bir konu değildir; tam tersine, çocukluk döneminin iç çalkantılarında ufkumuzun genişliğini belirleyecek temel bir meseledir. Ölümsüzlük veya sonsuz gençlik, hangi çağda yaşamış olursa olsun, çocuk ya da yetişkin herkesin dünyasında, sonsuz çeşitlilikteki diğer tüm hayallerden daha ayrıcalıklı bir yer edinmiştir. Bu nedenle, ben de Tüylü Bir Uzaylı Macerası Halfeti kitabında bu ortak hayalin gücünü devreye sokmayı tercih ettim.

Romandaki bir diğer ilginç ayrıntı da karakterlerinizden birinin Halfeti’de ardıç ağacıyla zihinsel bir temas kurması… İnsanın doğayla, doğanın evrenle olan ilişkisi günümüzün en önemli konularından biri. Bu zihinsel temas için neler söylemek istersiniz?

Bir nötrino konvertörü hayal ettiğimde, bu aygıtı bir insan ve ağaç arasında kullanmak fikrinin cazibesi beni en baştan ele geçirmişti bile. Halfeti’de bunu yapma fırsatı buldum. Bu deneyimi tasarlarken aklımdaki kılavuz düşünceyi şöyle özetleyebilirim. İnsan, gezegenimiz üzerinde yaşayan diğer canlı varlıklarla ilişkilenirken ister istemez kendini merkeze koyuyor. Bu durum sadece bir kibirden kaynaklanmıyor. Kendimizden farklı olanı anlamak konusunda elimizde oldukça sınırlı imkân var. Ya, bir mükemmellik piramidi oluşturup en tepeye insanı oturtuyoruz ve diğer varlıklara “tepeden” bakıyoruz, ya da daha eşitlikçi olduğunu varsayarak onlarla bir tür “empati” kurmaya çalışıyoruz. Oysa bu empati çabası da farklılıkları kavramamız önünde bir engel olabilir. Çünkü kendimizi onların yerine koyduğumuzda, aslında yine kendimizi bir ölçü kılmış olmuyor muyuz? Kendimizi bir başkasının yerinde, ancak ona benzediğimiz ölçüde hayal edebiliriz. Bu durumda, benzerlikler her şeyin ötesinde önem kazanmaya başlıyor. Oysa doğadaki zenginliğin kaynağı benzerliklerden çok, farklılıklar değil midir? Diğer varlıklarla aramızdaki farklılıkların peşine düşmek, üsttencilikle veya benzerlik temelli bir empati çabasıyla mümkün değil. Bu varoluş farklılıklarının bizim kavrayışımızın dışında kalmaya mahkûm bir tarafı olduğu gerçeğiyle yüzleşmek gerekiyor. Ancak bu yolla insan merkezli bir bakış açısının dışına çıkabiliriz: Farklı olanı, farklılığın getirdiği zenginlik içinde kabullenerek, kendi sınırlarımızın farkına vararak, kendimizi bu zeminde karşılaşmalara açık kılarak. Rıza’nın ardıç ağacıyla yaşadığı deneyim de bize tam bunu söylüyor. En azından ben böyle kaleme almayı denedim.

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir,” diyor Herakleitos. Tüylü Bir Uzaylı Macerası’nda bunu örnekleyen de bir karakteriniz var (Işıl) ve bu değişim, hikâyeye büyük etki ediyor. İyilik ve kötülük arasında bir değişim bu. Çocuklara bu değişimi örnekleyerek nasıl bir gerçekliği anlatmaya çalıştınız?  

İyilik ve kötülük. Bizi ne kadar çok meşgul eden kavramlar. Birçok kez bize dünyada iki çeşit insan olduğu öğretildi: iyiler ve kötüler. Dendi ki, önemli olan sizin hangisi olduğunuzdur. Oysa yaşadıkça, bazı durumlarda ayrımların bu kadar net olmadığını, hiç niyeti olmasa bile insanın kendisini bir anda diğer tarafa geçmiş bulabileceğini fark ediyorsunuz. Demek ki, bu kavramlar her bağlamda sizi tekrar tekrar kendi pozisyonunuzu, tercihlerinizi, yapıp yapmadıklarınızı gözden geçirmeye davet ediyorlar. Diğer taraftan, insanları kötü yapan, onların kötü olmaya karar vermiş olmalarından çok, kendi isteklerini ve tercihlerini yeterince sorgulamayıp, kendilerini belli bir bağlamda kötülük tarafında bulmuş olmalarıdır diyebiliriz. Kısacası, iyi ve kötü mutlak belirlenmiş pozisyonlar değiller. Hayat biz yetişkinlere bunu zaman içinde öğretiyor ama çocukların henüz hayatlarının baharında, bu deneyime erişme şansları yok. O halde, bundan onlara bahsetmek, onları şimdiden bu konuda daha donanımlı hale getirmek gibi bir görevimiz olmalı. Işık karakteri, bu dönüşümlerin nasıl gerçekleşebildiğini anlatmak için bir imkân sundu bana. Üstelik, genelde dinlemeye çok alıştığımız, iyiden kötüye geçişi değil, tam tersini, kötüden iyiye geçişi örnekleyen ve böylece umudu besleyen biri olarak belirdi Işık.

Uzaylı araçları, her filmde ya da romanda, farklı, gizemli ve bilinmez bir yapıda sunuluyor. “Jelibüs” bugüne kadar gördüklerimizin hepsinden çok farklı. Bir minibüsten “jelibüs” nasıl çıktı?

“Jelibüs”ün ortaya çıkışı, kendimi, çocuklarla iletişim kurmak isteyen bir uzaylı olarak düşünmeye başlamamla mümkün oldu. Uzaylı imajı, yabancı kavramının en uç örneği olarak, genellikle korkutucu, tedirgin edici yüklemlerle bize sunuluyor. Bu nedenle, kullandıkları araçlar da, mümkün olan en yabancı, bilinmedik, tuhaf formlarda betimleniyorlar. Oysa iletişim, öncelikle bu korku duvarının aşılmasını gerekser. O halde, bir çocuğa, ya da benim içimdeki çocuğa diyelim, en sevimli gelecek aracı tasarlamam gerekiyordu. Canlı renkleri, parlak nikelajları, yuvarlak hatları ve tanıdık nostaljik imajıyla şeker gibi bir okul minibüsü, doğrusu bana da çok davetkar gözüktü. Her şeye bir ad takmayı çok seven çocuklar da son noktayı koymuş oldu: Jelibüs ☺

edebiyathaber.net (14 Nisan 2023)

Yorum yapın