Söyleşi: Serkan Parlak
Şule Akşun ile Genç Destek etiketiyle okurla buluşan “Bizim Kurdun Hikâyesi” adlı çocuk romanı hakkında konuştuk.
Şule Hanım; biyografi kitaplarınızdan sonra ilk çocuk romanınız geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Bu yolculuğu sizden dinleyelim ve sizi biraz tanıyalım.
Özellikle bir çocuk romanı yazma projem yoktu. İşin aslı edebiyatın çocuk ve yetişkin olarak ayrılmasını da çok doğru bulmuyorum. Bir eserden herkesin farklı yaşlarda farklı anlamlar çıkaracağını ve farklı tatlar alacağını düşünüyorum. Öğrenciyken okuduğum birçok yapıtı yeniden okuyorum. Gençken üzerinde düşünmediğim ya da daha doğru bir ifadeyle dikkatimi hiç çekmeyen göndermeleri şimdi fark ediyorum. İyi yazılmış bir yapıtın her yaşta farklı bir yanını görmek mümkün bana kalırsa.
Kendimle ilgili söyleyebileceğim çok fazla bir şey yok. İki çocuğum var. Doğma büyüme İstanbulluyum. Ömrümün öğrenciyken iki yılı ve öğretmenken bir yılını çıkarırsak geri kalan tüm yıllarını İstanbul’da geçirdim. Kalabalık, gürültü ve telaşla. 25 yıldır öğretmenlik yapıyorum. Daha eşit ve adil bir dünyada yaşamanın mümkün olduğunu düşünüyorum ve bunun gerçekleşmesi için elimden geldiği kadar çalışıyorum. Ahlaklı, doğayı ve tüm canlıları seven, saygılı, anlayışlı çocuklar yetiştirmek ve onlara yaşanabilir bir ülke bırakabilmek için uğraşıyorum.
Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da romanınıza başlarken ilham kaynaklarınız neler oldu? Romanınızın taslaklarını nasıl oluşturdunuz ve geliştirdiniz?
Çok tuhaf zamanlardan geçiyoruz. Bütün bir ülke halkı olarak bir sınav veriyoruz. Yaşama, ayakta kalabilme sınavı ve ne yazık ki çoğumuz başarısız oluyor. Emeğimizle geçinemiyoruz. İstediğimizi yiyemiyor, istediğimizi giyemiyoruz ve işin acı yanı bunlar gözümüzün önünde duruyorlar. Yok değil varlar fakat biz sahip olamıyoruz. Kültürel anlamda bizi besleyecek, sinema, tiyatro, konser gibi aktivitelere katılamıyoruz. Ülke nüfusunun büyük bir bölümü sadece karnını doyuruyor başkaca bir şey yapamıyor. Peki bu böyle olmak zorunda mı? Farklı bir yol olamaz mı? Dünya denilen şu kocaman sofrada herkes bir yer bulamaz mı?
Bu sorulara aradığım cevaplardır ilham kaynaklarım.
Bunu çocuklara nasıl anlatabilirim çabasıydı beni bu kitabı yazmaya yönelten itki.
Unutmamak gerekir ki “İyi edebiyata en çok çocukların ihtiyacı var.”
“Bizim Kurdun Hikâyesi”nin merkezinde yer alan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi evrensel izlekleri, çelişkileriyle birlikte kurmaca için yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işliyor?
Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik kavramları Fransız burjuva devriminin insanlığa armağan ettiği kavramlardır ve önemlidir. Fakat bu kavramları bugün nasıl değerlendirdiğimiz daha da önemlidir. Mesela özgürlük, sermayenin özgürleşmesi değil, bireyin toplumsal bir dönüşümle özgürleşmesi, eşitliği sadece yasalar önünde eşitlik değil, herkese ihtiyacı kadar herkesin yeteneğine göre, anlayışıyla bağdaştırarak sağlamak, kardeşliği ise duygusal bir histeri yerine, bir arada farklılıklarımızla yan yana durmak olarak algılıyorum ve bu şekilde yansıtmaya çalışıyorum. Kısacası özgürlükten, eşitlikten ve kardeşlikten herkesin anladığı birbirinden farklı ve biz neyi nasıl anlıyorsak o şekilde anlatıyoruz.
Romanınızın anlatıcısı Öğretmen Karga. Kurtların hikâyesini masalsı biçimde anlatmaya başlıyor. Kıtlık, savaş, seçimler derken yavaş yavaş geçmişte olup bitenleri öğrenmeye başlıyoruz. Dünya ve Türkiye özelinde salgın, iklim krizi, savaşlar, göçler, otoriter yönetimler ve temel eşitsizlikler üzerinden düşündüğümüzde “Bizim Kurt” bütün bu hikâyenin neresinde duruyor?
İnsanın gelişim tarihi düşünülürse, başlangıçta doğa ile olan ilişkisi uyum sağlama şeklindedir. Güneşin doğuşuna batışına, mevsimsel döngülere ayarlı bir yaşamı vardır. Çünkü yaşamak için bu şarttır. Fakat evrimle birlikte insan, yapabilir olduğunu anlayınca, örneğin ateşi bulduğunda güneşe duyduğu ihtiyacın azalması gibi, bu kez hükmetme devreye girer. Doğaya, diğer canlılara ve kendi türüne hükmetme. İşte eşitsizlik burada başlar. Üstün olan kazanır. Bu üstünlük akıl ve kas gücüyken, değişen ekonomik koşullarda, üretim araçlarına sahip olma, toprağa ve köylüye, sermayeye, fabrikaya, işçiye sahip olma ve paraya sahip olmayla hala devam ediyor. Doğal olarak bu sahip olanlarla olmayanlar arasındaki çelişki de aynı şekilde sürüp gidiyor. Savaşlar ne ile açıklanabilir? Göçler? Kıtlık? Göçe zorlanan, savaşmak zorunda bırakılan ve açlığa mahkum edilenler kimler? Cevabı çok basit. Sahip olmayanlar.
Esasen insan en büyük zulmü kendi türüne yapmıştır ve yapmaya da devam etmektedir.
Bizim Kurda gelince, yaşadığı çağda geçerli akçe olan akla, bilgiye ve güce sahipken bu niteliklerini türü üzerinde hegemonya kurmak amacıyla değil, birleştirici olmak için, eşitlikçi, ortak bir yaşamı örmek için kullanan bir tipolojidir.
Şule Hanım, sizce romanda, öyküde, şiirde döneme göre bazı konular, izlekler ön plana çıkıyor mu?
Elbette. İnsan yaşadığı çağın tanığıdır. Ne yaşıyorsak onu anlatırız. Geçmişe de geleceğe de durduğumuz yerden bakarız. İçinde yaşadığımız çağı belki de en iyi anlatan cümlelerden bir tanesi Gramsci’nin şu sözüdür. “Eski dünya ölüyor, yenisi doğmakta zorlanıyor. Şimdi canavarlar zamanı.” Tam da bu yüzden, insanlık olarak yeninin, yeniden doğuşuna tanıklık etmek, onun bir parçası olmak zamanıdır diye düşünüyorum. Tam da bu yüzden, yazan kişinin daha cesur olması gerektiğine inanıyorum. Suya sabuna dokunmadan, sadece iyi yazmak, iyi anlatmak yeterli gelmiyor bana. Ortada doğru sorular olursa doğru cevaplar üretilir. Soru sormaktan korkmamanın gerektiği bir çağda yaşıyoruz.
Çocuk edebiyatında başucu yazarlarınız kimler, başucu kitaplarınız hangileri?
Senelerce öğrencilerime öneride bulunabilmek için birçok çocuk yapıtı okudum. Açık konuşmak gerekirse çoğu hem konu olarak hem de anlatım olarak yavan eserlerdi. Her alanda olduğu gibi çocuk edebiyatı alanında da büyük bir piyasalaşma ve kirlenme var. Bunun yanı sıra çok usta kalemler de var. İlk aklıma gelenler şunlar; Samed Behrengi’nin masalları, Asa Lind’in Kum Kurdu serisi, Aziz Nesin, Şimdiki Çocuklar Harika, Vasconcelos, Şeker Portakalı, Güneşi Uyandıralım, Ferenc Molnar Pal Sokağı Çocukları, Michael Ende, Momo, Bitmeyecek Öykü, Cim Düğme ve Lokomotifçi Lukas, Behiç Ak, Güneşi Bile Tamir Eden Adam, Posta ile Gelen Deniz Kabuğu, Galata’nın Tembel Martısı vs.
Son dönemde neler okudunuz? Önümüzdeki dönem için yeni romanlarınızı okuyabilecek miyiz?
Son zamanlarda inceleme alanında,
Eric J. Hobsbawm, Yeni Yüzyılın Eşiğinde
Richard Sennett, Karakter Aşınması ve Yeni Kapitalizmin Kültürü eserlerini okudum. Roman olarak çağdaş yazarlardan Javier Cercas’ın birkaç yapıtını çok severek okudum. Kiracı, Salamina Askerleri, Sahtekar, Sınırın Yasaları, Işığın Hızı
Halihazırda okuduğum kitap ise Romain Gary’nin “Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı” adlı romanı. Üniversite öğrencisiyken tanıdığım ve çok sevdiğim yazarı yeniden okumak ayrı bir heyecan doğrusu.
Çok teşekkür ederim.
edebiyathaber.net (2 Mayıs 2023)