Sanayi devrimi ile başlayan teknolojinin yarattığı hızın zorunlu hale gelmesi zamanla büyüme, gelişme, güvenlik, ekonomik özgürlük, bağımsızlık ve daha iyi teknolojik imkânlar gibi sebepler ön planda tutularak büyük bir meydan okumaya dönüştü.
Bu beklentiler zamanla öyle kontrolsüz bir hale geldi ki ihtiyaç duyulan panzehir tam tersi bir rüzgâr ile -yavaşlama ile- girebilecekti hayatlarımıza, bilinmeyene doğru atılan adımların temsili olarak. Hız beklentisi karşısında yavaşlamanın temsilleri ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek miydi gerçekten? Yani yavaşlamak hız için yeterli derecede engelleyici bir unsur olabilecek miydi? Neden olmasın, formül çok basit. İnsan için bir şeyler icat edilir, bunlar zorunlu hale getirilir ve bu zorunluluklar adına tam karşıtı temsiller yaratılır. Peki geldiğimiz noktada yavaşlamak aşırı hızlanma karşısında temsil ettiği özellikleriyle başarılı olabildi mi?
Danny Dorling’in Timaş Yayınları tarafından yayımlanan Yavaşlamak / Hız Çağının Sonu: Dünya, Ekonomi, İnsanlık Adına Neden Böylesi Daha iyi? adlı kitabında yazarın yavaşlamak kavramından “yeni ve korkutucu bir duygu” olarak bahsettiğini okuyunca şöyle bir durdum. Beşeri coğrafya alanında profesör olan bir sosyoloğun bu kavramla ilgili “yeni” ve “korkutucu” nitelemesinde bulunuyordu.
Yavaşlamak kitabı sadece yavaşlamak ile ilgili de değil üstelik olması gerekli sebepleri tüm ayrıntılarıyla açıklayarak endişe, iklim, sıcaklık, borç, doğurganlık, ekonomi, jeopolitik gibi önemli konuları da içeriğine taşıyor.
Kitabın Yale University Press tarafından 2020 yılında yayınlandığını düşündüğümüzde pandeminin etkisi, yaklaşan köklü değişimler de henüz tam manasıyla tecrübe edilmediğinden Danny Dorling’in “Bir dönem bitiyor.” vurgusu ayrı bir önem taşıyor. Ki bu durumla ilgili kitabın sonunda Sonsöz başlığı altında Pandemi döneminin ayrıntılarını içeren, çevirisini Ozan Kırıcı’nın, yaptığı detaylı bir açıklamaya yer veriliyor.
“Bugün yavaşlama (İlk olarak 1890’larda kullanılan, daha yavaş ilerleme anlamına gelen bir kelime) nüfus artış hızından çok daha fazlasını etkiliyor. Hayatımızın hemen her alanına tesir ediyor. Mevcut yavaşlamamız, hızlanma beklentisine karşılık büyük bir meydan okumayı ve bilinmeyene doğru bir adımı temsil ediyor.”
Dikkatimizi şu noktalara çekmek istiyor Dorling: Halihazırdaki sistem ne ölçüde hızlı gelecekteki teknolojik gelişim ve devamlı ekonomik büyümeye dair varsayımlar üzerine kurulu? Arkası kesilmeyen teknolojik devrimleri beklemekten vazgeçebilecek miyiz mesela ya da bir noktada bu devrimlerden vazgeçmemiz gerektiğin kabul edebilecek miyiz? Bunu en azından makul bir düzeyde gerçekleştirememe ihtimalimizin korkutucu sonuçlarını şöyle bir düşünelim istiyor Dorling.
Yavaşlayamadığımız bir hızla içinde sürüklenip giderken fark edemiyoruz fakat gerçekten korkutucu bir yere doğru ilerliyoruz. Yavaşlamanın mümkün olmadığını, aksine yeni ve büyük değişimlerin hemen köşede bizleri beklediğini varsayarsak ne gibi hatalar yapabiliriz, düşünüyor muyuz hiç? Ve çok çok önemli bir soru olarak; değişim hızı yavaşlarken her şey olduğu gibi kalırsa ne olur?
Kitabın alt başlığına –Hız Çağının Sonu: Dünya Ekonomi ve İnsanlık İçin Neden Böylesi Daha İyi?- odaklanacak olursak hız çağının sonunu dünya, ekonomi ve insanlık için yavaşlamanın katmanları ile ele alan Dorling dünya nüfus ortalaması gerçeğini önümüze yavaşlamanın önemli ilk tezi olarak koyuyor. Endişelenmeliyiz çünkü verilen nüfus bilgileri yavaşlama ölçütlerine uymayacak derecede kafa karıştırıcı.
Kitabın içinde aradan çekmek ve ayrıca bahsetmek istediğim bir bölüm daha var: Veri: Gitgide Azalan Yeninin Tufanı. Bu bölümde Danny Dorling hikâye anlatma geleneğinden ve hikâye anlatmanın öneminden bahsediyor ki, bu bölümü okumaya başlar başlamaz ne kadar heyecanlandığımı tahmin edersiniz.
“Bu kitap, belirli (ve birçok yönden oldukça tanıdık) bir hikâyeyi yeniden biçimlendirme girişimidir: İnsan dünyasının ne kadar hızlı değiştiğinin bir anlatımı. Hikâye, verimsiz bir şekilde iletilen, her zaman gelişen ve yayılan birçok kişinin duyduğu ve birkaç kişinin de onu süslediği ilk veri biçimidir. Antik çağda, hatta yakın zamana kadar pek çok yerde, duyanlardan en az biri hatırlayıp başkalarına aktarmadıkça bir hikâye kaybolurdu.”
Dorling’in hızlanma sebeplerimizi ve sonrasında gelen yavaşlama gerekliliklerinin de yazının bulunuşundan sonra sözlü hikâye anlatma geleneğinin de yazıyla birleşince modern gelişmelere insanlığı nasıl hazırladığı yönündeki geniş perspektifi de dikkat çekici.
“Yazma, daha büyük miktarlarda bilginin daha kesin olarak depolanmasına ve iletilmesine izin verdi ve orijinal verilerin çok daha az karıştırılmasını sağladı. Ölçmeyi düşünebildiğimiz hemen hemen her şeyde olduğu gibi, yazının kullanımı da geliştirildikten sonra hızlandı. Daha fazla insan okumayı öğrendi, daha fazla insan metinleri kopyalamayı öğrendi ve bunu yazılı materyallerde bir patlama izledi. Ancak bu, çok sayıda yazıcının zahmetli emeğine dayanan bir süreçti ve yoğun emek gerektiren üretim araçları nedeniyle, ne kadarlık bir kısmın yazılabileceği ve hayatta kalabileceği konusunda anlaşılır sınırlar vardı.”
Dünyanın hızlandığına dair sayısız örnek ve bilgi var elimizde fakat bu duruma karşılık gelebilecek bir yavaşlama modelimiz veya esaslı olabilecek örneklerimiz yok. Yavaşlamak henüz hız kadar köklü bir geçmişe sahip değil yani. Pandemi dönemini de tecrübe etmemizle beraber özellikle son beş yıl içerisinde “normale dönme” meselesi önümüze bir gündem olarak kondu. Bunun olmasıyla birlikte bu sefer de yavaşlamaya doğru bir hızlanma söz konusu oldu. Bu döngü nasıl kırılabilir, belki de yavaşlama adına bunun uğraşı içine gireceğiz bundan sonrası için. Fakat şu kesin; Danny Dorling’in de belirttiği gibi:
“Yavaşlama dönemi bizi birçok açıdan büyük hızlanmadan önceki normale döndürecektir. Bir örnek vermek gerekirse, fiyatlar dünya çapında sabitlik kazanmaya başlayabilir. Daha istikrarlı bir gelecekte enflasyona gerek olmayacak.”
edebiyathaber.net (4 Mayıs 2023)