Avustralyalı yazar Meg Mason’ın kaleme aldığı “Keder ve Mutluluk”, kırklı yaşlarının başındaki Martha’nın kronik sayılabilecek depresyonuyla yaşamaya çalışmasını hayatın doğal akışı içerisinde gayet açık sözlü ve manipülasyona yer bırakmadan anlatan bir kitap.
Gazetecilik kariyerine Financial Times’ta başlayan Meg Mason, GQ dergisinde beş yıl boyunca köşe yazarlığı yaptıktan sonra The Times, Vogue, ELLE, Marie Claire, The Sunday Telegraph ve The New Yorker gibi mecralara makaleler yazarken 2020 yılında “Sorrow and Bliss” adıyla yayınladığı kitabı otuzu aşkın ülkede okurla buluştu.
Birleşik Krallık ve Avustralya’da uzun süre çok satanlar listesinde kalan kitap 2022 yılında kurmaca dalında British Book Award’a layık görülmüş ve aynı zamanda Women’s Prize finalistleri arasında yer almış. New Zeland Book Award ve Australia Book Industry gibi ödüllere de aday gösterilen roman, Timaş Yayınları etiketi, Seda Sevinç çevirisiyle “Keder ve Mutluluk” adıyla Türkiyeli okurlarla buluştu. Kırklı yaşlarının başındaki Martha’nın kronik sayılabilecek depresyonla yaşamaya çalışmasını gayet açık sözlü ve manipülasyona yer bırakmadan anlatan kitap, doğallığı ve bu doğallıkla beraber kendiliğinden oluşan samimiyetiyle okurla arasında güçlü bir bağ kuruyor.
“Keder ve Mutluluk”un ana karakteri Martha, “erkek Sylvia Plath” denilen şair bir babası, sanatçı bir annesi, hafif uçuk kız kardeşi, kendisini deliler gibi seven bir kocası, normal standartlar altında yaşayan teyzesi ve kuzenleri var. Dışarıdan bakıldığında toz pembe gibi görünen bu geniş aile içinde yaşayıp giden Martha, anlayamadığı bir şekilde yavaş yavaş depresyona girer. Tüm maddi ve manevi zenginliğin içinde hayatla kafası arasında sıkışıp kalmaya başlar. Doktordan doktora gider, kafasını ve midesini türlü çeşit ilaçla doldurur, hava değişikliği yapar, herkesi kendinden uzaklaştırır, yalnızlığa demir atar, olmadık şeyler yapar ama bir türlü düzlüğe çıkamaz. Bu süreçte Martha, ister istemez hayatındaki eski defterleri açar ve orada yazanlarla yüzleşmeye bazen de yine oradaki anılara sarılarak bir yaşam medeti bulmaya çalışır. Ancak çevirdiği her sayfada karşısına hoş bir hatırayla beraber kafasından bir türlü atamadığı takıntısı çıkar. Her ne kadar bunu kendine itiraf edemese de yaralarının, avcunun içinden akıp giden hayatının, artık onunla kimsenin ilgilenmeyecek hâle gelmesinin altında yatan sebep, onu şu anda olduğu kişiye dönüştürmüştür. Tamamen yalnız kalıp kendini şişelere vurduğu bir Noel öncesinde annesiyle yaptığı konuşmanın ardından her şeyi tekrar yoluna koymak için eline bir fırsat geçer. O da bunu kaçırmamak, silkelenip kendine gelmek için baba ocağına dönerek tüm olan biteni eski yerine koymak için yola koyulur. Kitabın konusu üç aşağı beş yukarı böyle. Gelelim Meg Mason’ın asıl derdine…
Her şeyden önce girişte yazdığım gibi “Keder ve Mutluluk” her türden manipülasyona açık bir konuyu ele alıyor. Zira günümüzde, yani “modern çağ”da yaşayan bir insan hikâyesini anlatmaya kalktığınızda, karakter yatalak hasta olsa bile ruhsal problemi olan bir insanın öyküsü kadar ilgi çekmiyor artık. Bin bir türlü nedenden dolayı sinirleri haşat olmuş günümüz insanının, en klişe deyimiyle, “herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği” bir hikâyesi olması okura çekici geliyor. Arkadaş sohbetlerinde ya da dertleşmelerinde artık kimse masa başı iş yapmaktan fıtık olmuş boynundan değil anksiyetelerinden, panik ataklarından, bazen yükselip bazen yerlerde sürünen ruh halinden bahsediyor. Bunu “kalabalığın içindeki yalnızlığa” karşı bir çekim gücü oluşturmak için kullanan da var kendine yakın birini bulmak için kullanan da. Ancak Meg Mason, bu mevzulara hiç girmeden Martha’nın depresyon rahatsızlığını hayatın olağan akışı içerisinde anlatıyor ve özellikle kitabın sonlarında çeşitli karakterler tarafından dillendirilen, “Bunun bir tek senin başına geldiğini sanmıyorsundur umarım,” cümlesi üzerine kuruyor kitabını. Olanı, olması gerektiği gibi doğal karşılıyor ve bu şekilde satırlara döküyor. Bunu yaparken kullandığı soğukkanlı dil ve hiçbir abartıya kaçmayan doğal diyaloglar olay örgüsündeki aynı doğallıktaki akışı perçinleyerek Martha’nın başına gelenlerin herkesin başına gelebileceğini, okuru da konuyu bu şekilde değerlendirmesini sağlıyor. “Keder ve Mutluluk”un konusundan rahatlıkla çok ağlak bir metin ortaya çıkarabilecekken, yazar Mason bize, “Evet, hayatta böyle şeyler olabiliyor,” dedirtmeyi başarıyor ve gücünü bu doğallıktan alarak yine bu sayede okur nezdinde nötr bir samimiyet kuruyor. Metnin gücü de işte tüm bu doğallığın içinde yatıyor…
edebiyathaber.net (26 Mayıs 2023)