Babalar ve oğullar | Burak Soyer

Mayıs 26, 2023

Babalar ve oğullar | Burak Soyer

Maltalı yazar Immanuel Mifsud’un yazdığı “Babanın (ve Oğulun) Adıyla”, babasının cenazesinden sonra onun günlüklerini bulup okumaya başlayan oğlunun, vakit ilerledikçe babasıyla giriştiği “erkekçe” bir muhabbetin yazıya dökülmüş hâli. 

Immanel Mifsud 1967 yılında Malta’da doğmuş. Öykü ve şiir kitaplarıyla tanınan Mifsud, 2002 ve 2014 yıllarında Malta Ulusal Düzyazı Kitap Ödüllerine, 2013 ve 2016’da ise Malta Ulusal Şiir Kitabı Ödüllerine layık görülmüş. Çocuklara yönelik de öykü ve şiir kitapları bulunan ve bu eserleri Malta ninnileri antolojisinde yer alan Mifsud, 2011 yılında bazı Avrupa ülkelerinden peri masallarının bir araya geldiği bir dizinin ilk cildini yayınlamış. Immanuel Mifsud, on iki dile çevrilen ve 2011 Avrupa Edebiyat Ödülü’nün sahibi, “Babanın (ve Oğulun) Adıyla, Türkiyeli okurlarla buluşta. Axis Yayınları’ndan Mesut Varlık çevirisiyle yayınlanan kitap, vefatının ardından babasının günlüklerini okumaya başlayan genç bir adamın babası hayattayken ona yüklediği anlamları, aralarındaki ilişkiyi, sayfalar ilerledikçe dünyaya babasının gözünden bakmaya başlayan oğulun gözünden anlatıyor. 

“Ben, Guzeppi Marija Mifsud, Valletalı, Pawla ve Salvu’nun oğlu, işçi ve adanmış bir Sosyalist, kızıl kitapları hiç okumadıysam da (çünkü hepsi Kutsal Annemizin Roma Havarisi Katolik Kilisesi tarafından yasaklanmıştı ve bende, nasıl okunacaklarını biraz bilsem de zor, musibet kitapları okuyacak kafa yoktu), faşist İtalyan piçlerinin ve Nazi domuzlarının hava saldırılarına karşı vatanımı savunmak üzere uçaksavar bombardımanında görevli bir İkinci Dünya Savaşı askeri, hayatımı vatan için riske attım, Tanrı’nın bir lütfuyla bana emanet ailem için, kollarımdaki dövmelerle, bir işçi askerim çünkü –önce onbaşı, sonra Bilgi ve Tigne’de Malta Kraliyet Alayı’nda ve Malta Kraliyet Topçu Birliği’nde bölükbaşı-, kızgın çelikten derim kabardı, kendimi bildim bileli, anneme ve küçük kardeşlerime bakabilmek için ne iş olursa yaptım ve hayatın gerçeklerini sokak köşelerinde öğrendim, kasaba barlarında tükürükleri, soslu pişirilmiş yumurta sarısı tabaklarını ve bardakları yıkadım, otobüslerde bilet kontrolü yaptım. Marsa’daki fabrikalarda iki büklüm ve kömüre, ise bulanmış, makbul bir erkek olabilmek, yalınayak insanlığa bir ilahi ve İşçi Hareketi’ne bir esin, yaşamak ve ölmek ve başının üstünde dönüp duran düşman uçaklarına kastetmek, olabilmek varolmak, olmak.” Bu uzun girizgâhla tanışıyor seksen yedi yaşında hayatını gözlerini yuman baba Marija Mifsud’la oğlu Immanuel Mifsud. Ama gerçekte babasının bu satırlarıyla uyuşan bir yaşamı olup olmadığını sorgulamaya başlıyor. “Gerçek bir erkek”, bir asker, yiğit bir dava sevdalısı babasının, aksayan ayağı, çakı gibi dimdik duran üniforma içinde gözyaşlarına hakim olamazken, erkek adamın ağlamadığını söylediği geliyor gözünün önüne. Sırf babalık görevini yerine getirebilmek için karşılıklı top oynarken aksayan ayağının iyice su üstüne çıktığını hatırlıyor oğul Mifsud. Babası savaştayken onunla ilgili kahramanlık destanları kurarak göğsü madalyalarla dolu sert bir erkeğin oğlu olmanın haklı gururunu yaşarken kendi rüya âleminde, gözünü tekrar açtığında onun acizliklerine birer birer tanık olan bir çocuk oluveriyor tekrar Mifsud. Bunun onu içini kemirmesi, hayallerinin bir hiçliğe dönüşmesi, kafasındaki “babanın”, on dokuz yaşında eline tüfek tutuşturulan ve bir gün hikâyesi okunsun diye kahverengi kaplı deftere abanan iflah olmaz bir “erkeğin” yerini, kocaman bir boşluk alıveriyor Mifsud’un gözlerinin önünde. Bu defa oğul asıl hikâyeyi yazmaya başlıyor kafasında. Babasındaki eksik gedik, ona batan ne varsa bazen kinci bazen de inceden alaycı bir tavırla sesleniyor artık çok uzaktaki babasına.

“Babanın (ve Oğulun) Adıyla”, bir babayla oğlu arasında ne bir hesaplaşma, ne bir serzeniş, ne de tek taraflı sorgulamaya girişen bir kitap. Ölen babanın ardından tutulan yasın sessiz ağıtı, kızgınlığı da değil. Belki yarım kalmış, belki de zaten hiç var olmamış babayla oğul arasındaki ilişkide, söylenmemiş sözlerin, dudaktan süzülmeyen iki çift samimi lafın, bir ihtimal de birbirlerine sarılıp, sırtlarını sıvazlayamayan iki “erkeğin” hâlâ kapanmamış dosyası, geriye kalan boşluk hissiyatı ve eğik büğük cümleler arasında saplanıp kalmış hatıraları. Vardır herkesin böyle bir dosyası…  

edebiyathaber.net (26 Mayıs 2023)

Yorum yapın