Rebecca Solnit, evrensel olarak karşılaşılan ırk, sınıf, cinsiyet, cinsellik, doğa, iklim gibi yaşadığımız yüzyılın, medeniyetin getirdiği sorunlara araştırıcı, sorgulayıcı bakışıyla, zihninin yol haritasında bizi farklı konuları anlamaya davet eder.
Rebecca Solnit’e göre tüm adaletsizliklere ve hak ihlâllerine, ayrımcılıklara karşı oluşturulan her hareket ve arkasında bunu temellendiren düşünce ve bunları anlamamızı sağlayan teoriler, fikirlerin yaratıcıları bize entelektüel bir miras bırakmıştır. Eğer kendimizi uyanık ve farkında hissediyorsak bu bizden öncekiler sayesindedir diye düşünür. Birlikte hareket etmenin gücünün de anlamak ve bir arada olmakla mümkün olduğunu savunur.
Peki zamanımızın anlatısını şekillendiren kimdir?
İçinde bulunduğumuz an, hayatta kalma üzerine oynanan oyun, temel gücün; kadının, farklı renktekilerin, heteroseksüel olmayanların başka hikâyelerini anlatıyor. Erkekler eski kendi merkeziyetlerine bağlı kalmaya çalışıyorlar. Bu makalelerde Rebecca Solnit ortaya çıkan şeyin ne olduğu, neden önemli olduğunu, önündeki engellerin neler olduğunu değerlendiriyor. *
Atlantik Okyanusu’nun ötesinde 500 milyondan fazla insanın yaşadığı Kuzey Amerika’da farklı eyaletlerdeki uygulamalara, yaşananlara ve aktivistlerin eylemlerine sosyal-politik açıdan güç, eşitsizlik ilişkileri içinden bakarak yorumladığı bu önemli olaylardan bazıları: 2011 Occupy Wall Street (Wall Street işgali), 2013 Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Önemlidir), 2017 Me Too, 2018 Yeşil Anlaşma’dır. Ele aldığı konular ise şöyle özetlenebilir: Özellikle Amerika’da yaygın tavır hikâyesi önemli olan beyaz adamdır. (2044 seçimlerinde bu aritmetik değişecek beyaz olmayanlar çoğunlukta olacak.) Solnit’e göre Trump seçmeni beyaz, ırkçı, cinsiyetçi ve homofobiktir. Kadınların karşılaştıkları taciz, tecavüz, kürtaj, oy kullanma gibi önemli konulardaki hak ihlâllerinden örnekler vererek yıllar süren mücadeleler içinde gelinen son durumları değerlendirir. Örneğin; posta yoluyla oy kullanmada bile Amerikalı seçmen kadınlar gördükleri fiziksel şiddet nedeniyle kendi fikirlerini beyan edemezler. Kadının üreme konusunda karar verme hakkı hâlâ yoktur, kürtajın pek çok eyalette belli haftalara kadar yasak olması (Georgia, Teksas, Alabama, Dakota) gibi. Bu da kadının bedensel egemenliğinin olmayışının kanıtıdır. Bireysel ve toplumsal ilişkilerde güç ve eşitsizlik ilişkilerini yorumlarken, güç ve bunun kullanımı ile ilgili psikologların açıklamaları kitapta yer alır. Erkeklerin neden bu kadar öfkeli oldukları sorusundan, aile içi şiddet, kitlesel silahlanma, kamu güvenliği meselesini ortaya koyar. Kadınların neden öfkeli olduğu sorusunda ise bunu nasıl ifade ettiklerine cevap arar ve şunu bulur: Kadınlar toplumda düşünen, bilgi sahibi, aktif katılımcı veya saygı gören vatandaş olarak yer alamazlar. Erkeklerin cinsel istismarı ve toplumsal cinsiyet istismarları karşısında, kadınların nasıl hareket etmeleri gerektiğini bireysel dava dosyaları ve sonuçlarına bakarak açıklar.
Solnit kanıksadığımız durumlara ve olaylara bakmadığımız yönlerden görme becerisini öğretir. Kadınların başarılarından dolayı neden diğerlerine açıklama yapma zorunluluğu hissettiğini, Virginia Woolf’un sözüyle kadınların nasıl ayna vazifesi görerek, her zaman erkeği iki misli gösterdiğini açıklar.
Siz hiç Woolf’suz bir edebiyat tarihini düşünmüş müydünüz? “Kim Woolf’un kitap yazmak yerine çocuk yapmasını isterdi” sorusuyla yaratıcı eser bırakan kadınlar için Tüm Sorunların Anası adlı kitapta da yer verdiği gibi kadınlar annelikle ve alternatifleri arasında sıkışıp kalmamalı fikrini savunur.
New York sokaklarında ya da başka bir ülkenin başka şehirlerinde yaşadığı; kadınların, erkekler kadar özgürce bir kentte rahatça dolaşamadığını sürekli kendini koruma hissi ve takip edilip edilmediğini kontrol düşüncesi içinde olduklarını bunu beyaz olmasına rağmen hissettiğini söyler. Cinsiyet bizim nerelerde olacağımızı da sınırlandırır aslında. Tüm cinsler için özgürlüğü savunur.
İhlâl kelimesinden sınırlara, mekânsal anlamdan coğrafyaya uzanarak yüzyıl öncesi Amerika tarihinde yer alan köleliğe, beyaz sınıfın üstünlüğünün simgesi olan, kentin önemli noktalarına yerleştirilen beyaz adamların heykellerine ve bu figürlerin yaşayanların zihninde nasıl yer aldığına, kentin cinsiyetinin olup olamayacağına bu makalelerinde yer verir. Rebecca Solnit’e göre tüm sorunlar kişisel değildir, sorunları çözmek için statükoyu sürdüren erk sahiplerinin de sorumluluk alması ve ortaklaşa mücadele için bireyci anlayışın önüne geçilmesi gereklidir. Geçmişin bugünden keskin biçimde farklı olduğu bilinciyle, 16 yaşındaki iklim aktivisti Greta’yı ve yeni gelen kuşağı destekler ve geleceğin insanlığı özgürleştireceğini umudunu korur.
Kitaptan bir Afrika Atasözüne yer vererek bitirelim: “Aslan yazı yazmayı öğrenene kadar tüm hikâyeler avcıyı kahraman ilan eder.”
Rebecca Solnit kimdir?
1961 doğumlu Rebecca Solnit, Amerikalı gazeteci, yazar, aktivist. Feminizm, çevre, iklim, siyaset ve sanat konularında makaleler yazıyor.
Solnit’in seçkin sesi kült statüsünden ana akım statüsüne geçmesi 2008’deki Mansplaining tanımlamasıyla ulaştığı internet ortamındaki hızlı dağılım başarısıyla olur. Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar (Men Explain Things To Me) 2014 tarihli bir deneme koleksiyonudur. Deneme formunun altın çağında yazan Susan Sontag’ı hatırlatan tarzda kültürel ve politik değişimleri aydınlatır.**
Notlar:
*Goodreads.com
**theguardian.com Whose Story is This?
Mansplaining: Bir kadına bir şeyi küçümseyici, aşırı kendine güvenen şekilde yanlış ya da aşırı basitleştirerek açıklamak.
Tüm italik cümleler kitabın ifadesidir. Bu Kimin Hikâyesi Rebecca SOLNİT, çeviren: Asude Küçük Minotor Kitap,2023.
edebiyathaber.net (29 Mayıs 2023)