Eğitim ve öğretimde, yüceltilen, kutsanan, bilgelik makamına konan öğretmen algısını ortadan kaldırıp, öğretmenle öğrenci arasındaki duvarın yıkılarak, diyalojik bir eğitimin esas alınması gerektiğini savunan Ira Shor’un yazdığı “Güçlendirilmiş Eğitim”, sınıf ortamından başlayıp toplumun geneline yayılabilecek tezler ortaya atıyor.
1945 yılında, New York’un işçi mahallelerinden birinde dünyaya gelen Ira Shor, New York Şehir Üniversitesi’nde kompozisyon ve retorik dersleri vermiş. Paulo Freire’yle ortak çalışmalarda bulunarak eleştirel pedagoji alanında önemli katkılar sağlamış olan Shor, “Hiçbir ideal, öğrencilerin beynini yıkamayı haklı çıkarmaz,” şiarıyla çıktığı öğretmen ve öğrenci arasındaki diyaloğun gelişmesine yönelik yolculuğa emin adımlarla devam ediyor. Pedagoji Yayınları’ndan Pınar Dinçkurt çevirisiyle yayımlanan, “Güçlendiren Eğitim” kitabı da Shor’un bu çalışmalarının bir meyvesi. Kitap, öğretmenlerin tek taraflı hegemonik çatısı altında, sınıf ortamının toplumsal eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri temelden itibaren yeni ürettiğine, bunun da başarısızlık ve yabancılaşmayı beraberinde getirdiğine değiniyor.
“Yıllar içinde, direnç gösteren ve direnci kırılabilen sınıflar, kendime sürekli şu soruyu sormama neden oldu,” diyor Ira Shor ve sorularını şöyle sıralıyor: “Nasıl bir öğrenme süreci öğrencileri en yüksek performansı sergilemelerini sağlayacak şekilde güçlendirilebilir? Pek çok öğretmen sınıfta, yaratıcı ve eleştirel güçlerine çoğunlukla temas edilmeyen öğrencilere ilham verecek bir öğrenme topluluğu olmasını ister. Demokratik bir toplum insanların yaratıcılığına ve zekâsına ihtiyaç duyar. Öğrencilerin onları düşünür, iletişimci ve vatandaş olarak güçlendirebilecek, onları zorlayacak kadar yüksek kalitede eğitime ihtiyaçları var. Şu anda okuldaki ve toplumdaki koşullar onların gelişimlerini sınırlandırıyor. Pek, neden? Bu nasıl değiştirilebilir? Eleştirel düşünürler ve dili güçlü şekilde kullanan bireyler hâline gelmeleri konusunda öğrencilere ne yardımcı olabilir? Nasıl bir eğitim onları aktif öğrenciler ve toplumsal hayatla ilgili vatandaşlar hâline getirebilir? Entelektüel çalışma ve siyasetten en azını beklemeleri gerektiğini öğrenen öğrenciler arasında eleştirel ve demokratik gelişimi nasıl destekleyebilirim?”
Kitabını bu sorular etrafında şekillendiren Shor, konuya eğitimin politikadan ayrı düşünülmeyeceğini savunarak giriş yapıyor. Problemin önceden belirlenerek bunun özelinde “yerleşik” ve “çok kültürlü” öğrenmenin önemine dikkat çekerek, eleştirel düşünmeye giden yolu üretici, güncel ve akademik tema taşlarıyla döşüyor. Öğretmenlerin tek yönlü iletişiminin getirdiği sorunsallığın, genele, toplumsal eşitsizliğe nasıl sirayet ettiğine dair önemli detaylara giren yazar, okuru, bilgi ve toplum üzerinde yeniden düşünmeye çağırarak bunu, “toplumsuzlaştırma” ve “eleştirel bilinç” olarak iki başlık altında inceliyor. Eleştirel öğretimin sınıf araştırmasında ayrı düşünülemeyeceğinin altını çizerken eleştirel öğretimin kaynaklarını ve önündeki engelleri sıralıyor. Son olarak da bir “üçüncü söylem” olarak eğitim içi dönüştüren bir söylemin nasıl yaratılabileceğine dair fikirlerini ortaya sürüyor.
“Güçlendiren Eğitim”, yanlış anlaşılmaya mahal verecek bir “alternatif” eğitimi sunmuyor kesinlikle. Aksine, henüz kitabın girişinde ele aldığı, birbirinden ayrı düşünmenin imkânsız olduğu politika ve eğitim aracılığıyla, dizginlerin sadece öğretmenlerin elinde olmaması gerektiğini, öğrencilerin katılımıyla, politik dille söylersek, “katılımcı, demokratik bir eğitimin” öğrencileri, her şeyden önce birer bireye dönüştüreceğini, böylelikle de eleştiren, soran, sorgulayan, görüş beyan eden öğrencilerin yetişeceğinin altını çiziyor. Böyle bir ortamın da temelde başlayıp bütüne yayılan eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir topluma ulaşmanın ilk aşamasını sağlayacağını dile getiriyor. Kitabının adını “Güçlendiren Eğitim” koyması boşuna değil Shor’un…
edebiyathaber.net (7 Haziran 2023)