Zeytin ve incir ağaçlarının ülkesinin şairine…
Halim Abi’yi önce okudum. Neden, ne zaman, nasıl derseniz; bir okurun en sarsılmaz şahsi yöntemiyle: el yordamı! Şiiri çok severdim, okurdum. Hem bu Halim Yazıcı Bergamalıydı. Hemşeriydik yani. “İnsanın ilk aşık olduğu yerdir memleketi” düsturunu edinmiştim kendi kendime; dolayısıyla duble hemşeriydik muhtemelen. Bu hemşerilik ilişkisi, mikro-milliyetçilik gibi algılanabilecek bir feodal ilişki biçimiydi, belki. İkincisiyse fazla romantikti. Olsun, bizim de hatamız bunlar olsun!
Birkaç kez karşılaşmama karşın gidip de yanına, kendimi tanıtıp konuşamamıştım. Bu arada yazıştık, yazışıyorduk elbette. En sevdiğim kitabı “âşıkhava sineması”dır. (Ki burada bu parantez elzemdir. Bu kitabı kadim Pergamon’da eski arastada artık olmayan(?) bir kitapçıdan almıştım. Bu arasta ve kitapçı benim saatçının ölümü öyküsünü esinlemiştir bana. Kitapçı bana Halim Yazıcı’yı anlatmıştı. Kitabın boyutu bile şiir gibiydi. Çok güzel şiirler vardı içinde.) Bu kitaptaki “Kar Sesleri” şiirinde bir başka hemşerimiz Hüsnü Arkan’a gönderme sezdim. Onun bir kitabına. Bunu yazdım Halim Abi’ye; e-mailini vermişti kitapta, öylelikle. Doğru sezmişim. Sonra ben bir yazı yazdım Halim Abi ve şiiri üzerine: http://parsomen13.blogspot.com/2009/07/siir-oldu-mu-siir-hayattan-koptu-hayat.html.
Bu yazıdan sonra bir gün Ankara’ya, Kurgu’da bir söyleşiye geldiğinde tanıştık ilkin. Ben geç kalmıştım yine. Oturdum, biramı söyledim, dinlemeye başladım. Halim Abi tanıdı beni. O gün orda Önder Abiyle de tanıştık. Dört Bergamalı fotoğraf çektirdik:
Artık eskisi kadar şiir okumuyorum. Soğudum türlü nedenlerle. Ama okuduğum az sayıdaki şairden biri Halim Yazıcı. Zaten görüyorsunuz ya, pArşömen’in açılışı onun dizeleriyle: “ölü savaşçılarla yaratılır yeniden/ölümsüzlüğün adı bir keçi derisinden”.
Sonra Küçük Taşlar İklimi çıktı: http://www.halimyazici.com/?sayfa=10&id=169. Bu kitabıyla kazandığı Dil Derneği’nin ödülünü almaya geldi bu sefer Ankara’ya. Kanguru’da söyleşi yapıldı. Oradan çıkınca Mülkiyeliler’de oturmuştuk. Azime Abla, ben, Halim Abi. Yeni kitapevi düşüncesinden söz etmişti. Nitekim sonra cazkedisi geldi ve “küçük bir harf” kitabı. Son zamanlarda yazdığı şiirlerde sadeliğin güzelliği en üst noktalara çıkmıştı. Hatta Kanguru’daki söyleşide Ahmet Telli, beyaz umut olarak nitelendirmişti onun şiirini. Halim Abi çok sevmişti bu benzetmeyi; ses kaydını muhakkak istemişti. O ses kaydını gönderelim ona!
Son zamanlarda yazdığı en güzel şiirlerden biridir Suç, onu da buraya koymasam olmazdı:
bilinenleri bilinmez kıl
bilinmeyenleri yaşa nefes nefese
izin ver gecenin ruhuna inmesine
peşinden git rüyalarının
her sokaktan sonra
yeni bir sokak bul
başı ebruli yazmalı
seni şiirler kovalamalı
elinde ışık demeti
saçlarında bir tutam suç olmalı.
Suç demişken, gelelim bu saçmalamalarımın nedenine. Derin sosyolojik, politik ve hatta bilimsel veriler ortaya da koyulabilir yaşadığımız çaresizliği adlandırmak için. Orta zekalı biri olmama rağmen artık neler olup bittiğini anlayamamaya da başladım. Çünkü olup biten saçmalıkları takip edebilmek için ayrı bir mesai gerekiyor. Oysa modern hayat bizi bin parçaya bölmüş durumda ve hiçbir şeye vakit yok. Çoğu şeyi seziyorum ama şunu da biliyorum: buralarda hukuk yok, guguk var!
Bütün bunların ortasında ve ardında Halim Yazıcı, İzmir Belediyesine yapılan çökme operasyonundan sonra tutuklandı ve 22 Kasım 2011’den beri içeride, Buca’da. İşin hukuki boyutu devam ediyor ama tutukluluk haline itiraz etmemiz gerekli. Gerek var mı gerçekten bu tutukluluk haline? Neler yapabiliriz, neler yapılabilir?
Şu anda içeride, sigara içmediği halde dışarıya mektup göndermek için gardiyanlara sigara vermek zorunda olan bir şair var. Hayatın bu ironisini başka yerlerde görmek istiyorum ben artık. Ben sevgilime “bu sabah tenin/zeytin ağacı” diyebilmek istiyorum içim rahat bir şekilde. Halim Abi özgür kalsın ve Foça’daki kedilerin kirpiklerine bakabilsin istiyorum!
Son olarak, neler yapılabilir sorusu baki kalarak, en azından yazabiliriz Halim Yazıcı’ya:
Abdülhalim Cumhur Yazıcı
Kapalı Cezaevi, Yeni Blok, Koğuş No: 1
Buca-İzmir.
Onur Çalı (parsomen13.blogspot.com)