Martin Puchner, “Literature for a Changing Planet” (“Değişen Bir Gezegen İçin Edebiyat”) isimli kitabında iklim değişikliği sorunuyla baş etme yöntemlerimizi nasıl dönüştürebileceğimizi anlatır. Bu amaçla dünya edebiyatının dört bin yıllık serüvenini inceler. Puchner’e göre insanlık sadece iyi hissetmek için değil, aynı zamanda etkin bir dil kullanarak zor seçimlerle yüzleşmek ve birlikte çabalamak için edebiyat üretti. Puchner on dokuzuncu yüzyılın başlarından bu yana dünya edebiyatındaki ekolojik düşünceyi incelerken iklim kriziyle mücadele ortamında yeni bir okuma biçimi önerir. Edebiyatın çevreye yönelik tutumları değiştirmek için etkili yöntemler sunabileceğini anlatır. Ortak insanlık değerlerimizi tanımamıza nasıl yardımcı olabileceğini ve hikâye anlatıcılığının olası geleceğini inceler.
Edebiyat ve sanatta çevre bilinciyle ilgili gözden kaçırdığımız bir boyut var. Meseleyi dramatik üslupla anlatmakta ısrar ettiğimizde belki istemeyerek bizi çok daha fazla strese sokan felaket senaryolarıyla, distopik seçeneklerle bezeli kabuslara ve pasif bir kaderciliğe sürükleniyoruz. Kurmaca eserlerin ve filmlerin pek çoğu sadece tek boyutu yansıtıyor. İklim krizi üzerine olumsuzlukları dile getiren senaryoları kaleme almak dışında, ardında gerçek araştırmaların ve somut verilerin yer aldığı üretimlere girişmek belki de bizi kurmacanın bambaşka aşamalarına taşıyacak. Southampton üniversitesi psikoloji bölümündeki Dr. Denis Baden çevre bilinci oluşturan davranış biçimlerinin motivasyonuyla ilgili araştırmalar yapıyor. Pandeminin en başından beri çalışmalarını ilgiyle izliyorum.
Nitelik ve niceliksel araştırmaları sonucu bulgular çözüm odaklı hikâyelerin felaket odaklılardan daha fazla çevreci davranışlara ilham verme olasılığına işaret ediyor. Olumsuz hikâyeler az sayıda kişiyi harekete geçirirken, pek çok katılımcı negatif düşüncenin cesaretlerini kırdığını ifade etmiş. Hatta bu durumda hiç bir şey düşünmemeyi, sorunu görmezden gelmeyi tercih etmişler.
“Years of Living Dangerously” belgeseli araştırması izleyicilerle derinlemesine yapılan görüşmeleri içeriyor. Bölümleri izleyen katılımcılar iklim değişikliği konusunda yüksek düzeyde endişelerini belirtmişler ancak genel olarak risklere karşı algılanan duyarlılık düşük gözlemlenmiş.
Hikâye anlatımı ve belgeseldeki görüntüler iklim değişikliğiyle ilgili endişeleri ve korkuları artırmak için etkili unsurlar olmuş. Ancak risklere karşı kendi kişisel savunmasızlıklarını nadiren tartışmışlar. Bazı katılımcılar özellikle kitlesel yok oluş imgesini abartılı bulmuş. Tartışılan eylemin önündeki birincil engel ne yapılacağını veya nereden başlayacağını bilememekmiş.
İklim krizi karmaşık ve katmanlı bir sorun. Birey, çözümün parçası olmaktan uzak ya da kendi küçük çabasının çözüme katkıda bulunamayacak kadar önemsiz olduğunu düşünmeye eğilimli. İnsanın tabiatı böyle. İklim değişikliğini hikâyelendirme şeklini yeniden düşünmemiz gerekiyor. Dünya genelinde daha fazla insan iklim krizinin kendisini, ailesini, sevdiklerini doğrudan etkileyecek bir tehdit olduğu konusunda hemfikir. Bunun işaretlerini zaten epeydır alıyor. Örneğin daha geçenlerde Kanada’daki orman yangınları sırasında salınan duman Amerikan şehirlerini bir anda dünyanın en kirli havasını soluyan kentler haline getirdi. Böyle örnekler yakın gelecekte artabilir.
Nasıl bir olumlu hikâyeleme?
Distopik kurgulardaki felaket duygusunun yorgunluğundan sıyrılmak, kurmacada doğa betimlemelerinin, fantastik türün ve bilim kurgunun ötesine geçmek, çevre bilinciyle hareket eden yepyeni kahramanlar yaratmak, diyaloglara, olay örgüsüne ustaca eklemlenmiş, temelleri bilimsel buluşlara dayanan olumlu iklim anlatıları kurmak yöntemlerden bazıları sadece. Edebiyatta bu tür eserlerin çoğaldığını söyleyebiliriz. Pozitif hikâye anlatımının en önemli faydalarından biri doğayla aramızdaki yanlış dengeyi yıkmaya ve yenisini kurmaya yardımcı olabilmesi. İnsan kitaplarda ve filmlerde çoğu zaman ortalığı kasıp kavuran, yıkıma yol açan çevre düşmanı ya da onun kurbanı olarak betimlenir. Bir gün felaketle uyanır. Robotlar, uzaylılar gelir dünyayı kurtarır. Oysa bireyin ve doğanın birbirine bağlılığını, sinerjisini destekleyen olumlu hikâyeler bakış açımızı değiştirmeye fırsat yaratabilir, içimizdeki sorumluluk duygusunu canlandırabilir, yüreğimizdeki olumsuzluğu azaltabilir. Olumlu anlatım, olasılıkların çokluğu hissini destekler. Doğal dünyayla ilişki kurma biçimimizi dönüştürme gücüne sahip yöntemler sunabilir. Çözüm odaklı hikâyeler empatiyi ve derhal harekete geçme motivasyonunu artırabilir.
Olumsuz hikâyeler ise korku, kaygı, öfke veya suçluluk gibi duyguları tetikleyebilir elbette. Bu da sorundan kaçmaya yol açabilir. İklim bilimi hakkında hikâye anlatmanın daha verimli yollarını bulmalıyız. Aciliyet duygusunu yakalayan ama ders vermekten de uzak duran, hayatı anlamlandıracak yaratıcı empatik metinler belki de aradığımız. Başarıyla hikâyelendirilmiş iklim anlatıları çevre dostu davranışları teşvik etme konusunda sadece verilere dayalı slaytlı sunumlara göre daha mı etkili? Bu, yakın gelecekte de araştırma konusu olacağa benziyor.
Kaynaklar
- Puchner Martin (2022) Literature for a Changing Planet (The Oxford Research Centre in the Humanities/Princeton University Press Lectures in European Culture)
- Bieniek-Tobasco, A., McCormick, S., Rimal, R.N. et al. (2019) Communicating climate change through documentary film: imagery, emotion, and efficacy. Climatic Change 154, 1–18 (2019).
- Morris, B.S., Chrysochou, P., Christensen, J.D. et al. (2019). Stories vs. facts: triggering emotion and action-taking on climate change. Climatic Change 154, 19–36 (2019).
- Routledge. Storytelling for Sustainability in Higher Education (2020) Chapter by Baden Denis. Which work best. Cautionary tales or positive role models? First Edition 2020
edebiyathaber.net (13 Haziran 2023)