Hepimiz hayaller kurarız. Umutların, gerçek dünyanın arkasında yaşanmışlıkların kol gezdiği bahçelerde, benliğimizi bulmaya çabalarız. Hor görülmek ve ikinci planda kalmak insan ruhunu zedeler. Gerçek sen olmaktan çıkartır ve bambaşka bir yerde, farklı bir insan bedeninin içine sokar. Oysa ki gerçekten kendin olmak bu değildir.
Beynimizin bir köşesine hapsettiğimiz farkındalık bir gün ortaya çıkarsa neler olur? Cesaret edemediğimiz duygular hep bizi sıkıştırırken, bir de üzerine içinde yaşadığımız dünyanın yalan olduğunu öğrenirsek ne hissederiz? Herkesin içinde taşıdığı ama bakamadığı küçük bir cep saati vardır. Bir gün o saatin yelkovanı gitmeyi gösterdiğinde, hangimiz arkada bırakır tüm geçmişi?
İşte böyle bir oyun Nora Bir Bebek Evi. Ruhların sıkıştığı bir hayatta, kendi benliğinin oyuncak olduğu bir zamanda, tüm yaşanmışlıkların üzerine çizgi atmak ve bir kadın olarak “Ben varım” diyebilmek. Nora ve kocası Helmer’le olan ilişkileri üzerinden, kadının konumunun tekrar gözden geçirildiği muhteşem bir oyun.
“Yeni bir evrenin yaratılışına katkısı olanların başında geldiğim söyleniyor. Bense, tam tersine, yaşadığımız çağın birçok nedenden ötürü ancak bir takım yeni şeyler doğurabilecek, sona ermiş bir çağ olarak nitelenebileceğine inanıyorum” diyor Nora’nın yazarı Henrik Ibsen. 1829-1906 yılları arasında yaşamış olan Norveçli yazar, kendi çağından günümüze yazın eleştirmenlerince modern tiyatronun öncüsü olarak nitelendirilir ve tiyatro sanatında devrim yarattığı kabul edilir.
Ibsen, ataerkil dinin etkisindeki burjuva ahlakına ve 19. yüzyılda ortaya çıkan burjuva çekirdek ailenin feodal düzenin kalıntısı olan ataerkil yapısına, kadının eş ve anne olmanın dışında toplumsal bir rolü, kimliği olmamasına karşı çıkar. Ibsen’in ilk dört düzyazı oyunu olan Toplumun Direkleri, Bir Bebek Evi, Hayaletler ve Bir Halk Düşmanı’nda toplumsal modernleşme sürecinde bireyin, ekonomik ve siyasal olarak ilerleyen ama düşünsel olarak bireyin gerisinde kalan toplumsal kurumlarla (aile, din ve cemaatle) çatışması, aynı zamanda kapitalist düzenin ve ataerkil ailenin özündeki yanlışları irdeler.
Bir Bebek Evi Ibsen’in ilk modernist oyunlarındandır. Çünkü oyun tiyatroyla gerçeklik arasındaki ayna ilişkisini ve geçişkenliği yansıtan öğeleri içerir; hem Helmer’in kişiliğinde ve Nora’nın başkaldırısında ahlakı yerer, hem de modernliğin en belirgin toplumsal göstergesi olan kadının özgürleşme, bireyleşme sürecini konu eder.
Metin üzerinde araştırma yaparak ve farklı birçok İngilizce çeviriden yararlanarak Türkçe’ye kazandırılan Bir Bebek Evi, Agora Kitaplığı’ndan 2012 yılında çıktı.
“Yazıldığı günden itibaren hem feminist hem de sosyalist çevrelerde tartışma yaratmış bir oyun metnidir. Bir oyun karakteri olarak Nora da, kadın özgürleşme hareketinin bir sembolü olmuştur. Bu oyunun evrensel nitelikte olmasının bir sebebi de kuşkusuz erkek egemen sisteminin sorgulanmasının, eleştirilmesinin yanı sıra ‘namus, onur, şeref’ meselesini tartışmasıdır” diyor oyunun çevirmenleri Jale Karabekir ve Feride Eralp.
Oyunun -özellikle kadın kahramanının- yazıldığı günden bu yana sosyoloji, felsefe, psikoloji ve dramaturji açısından farklı şekilde ele alınması, birçok sahnede farklı şekilde yorumlanması ve günümüzde de geçerliliğini koruması, bu oyunun tekrar okunması gerektiğini bize bir kez daha hatırlatıyor. Eğer hâlâ okumadıysanız ya da yeni çevirisiyle tekrar okumak istiyorum diyorsanız…
Yazan: Hazel Güney – yesilgazete.org (21 Şubat 2012)