Akıp giden zamanı sayılara bölmek, insanın akılla konuşma yeteneği geliştirdikten sonraki meziyetlerinden biri olsa gerek. Belki de insan, doğayla, toprakla, gökyüzüyle iç içeyken, güneşin doğup batışını, ayın hangi dördünde olduğunu ya da değişen mevsimleri adlandırmak ve saymak durumunda hissetmiyordu.
Doğadan uzaklaşan, betonla çerçevelenen yaşam, insanlar için zamanı ancak sayılarla, takvim yapraklarıyla izleyecebileceği bir akış haline getirdi. Ve neyle nasıl yaşayacağını da unutturdu zamanla.
Ayfer Tunç, Kuru Kız kitabıyla okura zamanda bir başlangıç yapmayı öneriyor. Kendine ait olanı hayatı yaşamak yerine adeta yaşamlarında sürüklendiği başkalarının çekip gitmesini beklemeden.
Şöyle diyor Kuru Kız’ın iç sesi:
‘’Zamanı doğa değil hızlı koşan hayat belirliyordu.
Hayat bazen zamanı bile geçiyordu, öyle hızlı bir koşmak içindeydi dünya.
Dünyanın böylesine hızlı nereye koştuğunu kimse bilmiyordu.
Ama onun hayatı çok yavaştı ve çok yavaş geçmesi yaşayacağı yılların azaldığı gerçeğini değiştirmiyordu.’’
Kuru Kız’a çocukken öğretilmişti kendini feda etme duygusu. Anne babası için, kardeşi için sonra konu komşu öğrenmişti, hayatsız bir hayat yaşadığını düşündükleri Kuru Kız’ın içindeki bu kullanışlı, içgüdüsel enerjili, sürdürülebilir cevheri. Kuru Kız kendi halinde yaşayabilmek için akılca durgun görünüyordu herkese.
‘’İyilikle kötülüğün nerde nerede başlayıp bittiği konusunda kafası hep karışıktı.
Gençliği iyiliğin içinde kötülüğün de olduğu inancının pekişmesiyle geçti, çevresinde bu inancı güçlendiren bir sürü şey olup bitti.
Sonraları bunun başka bir şey bir türlü kibir olduğunu düşünmeye başladı.
Birine bir iyilik yaptıktan sonra kendini üstün hissetmenin verdiği bu doygunluk olmasa kimsenin kimseye iyilik yapacağı yoktu aslında.
Merhametin özü kötücüldü, bu yüzden maraz doğuruyordu.’’
Kuru Kız’ın adı yok, kendisi de hayatını tersten yaşama ihtimaliyle var olabiliyor ancak kitabın sonlarına doğru.
‘’Gitmek zor değil, kalmak imkansız. Ya dönüş?
Ne zaman geri döneceğini bilmiyordu. Geri dönmesi gerekiyor mu onu da bilmiyordu, gerekecekti herhalde. Dünyada bir düzen vardı, devletlerin kurduğu, insanların uymak zorunda olduğu, insanların iyiliğine olmayan, güçlülerin gücünü koruyan bir düzen. Bu düzene tek başına karşı çıkmayı düşünecek kadar hayalci değildi.’’
Fin Del Mundo ( Dünya’nın Sonu )
‘’Dünyanın sonunda durmuş, parlak beyazlığı gözlerini alan buzullara bakıyor ve her sonun bir başlangıç olduğunu düşünüyor.
Hayatını tersten yaşama ihtimali önünde duruyor şimdi.
Bu ihtimali heba etmemeye kararlı.’’
Kuru Kız, insanın saf kötücül halini anlatırken yer yer yazarın Yeşil Peri Gecesi’ni anımsattı bana.
Hayatın (ne kadar şakacı olursa olsun), feda duygusundan sıyrılamayanlar için takvim yapraklarına yazılmış sayılardan ibaret kalabileceğini anlatıyor Ayfer Tunç, geçip giden zamanı, okurken bile tortu bırakan yaşanmışlıklara dönüştürerek.
edebiyathaber.net (17 Haziran 2023)