Seksenli yıllar ansiklopedi furyasının yaşandığı zamanlardı. Birçok yayınevi ansiklopediler yayınlıyor, ansiklopedi yayıncılığı yapmak için yayınevleri kuruluyordu. Bu ansiklopediler önceleri haftalık ya da aylık fasiküller halinde gazete bayilerinde satılıyordu. İlgi çoğalınca tek tek ciltler halinde ya da takım olarak yayınlayıp taksitle satılmaya başladı. Gelişim. Görsel, İletişim, Ana Yayıncılık gibi yayınevleri ansiklopedi yayıncılığının lider kuruluşlarındandı ama daha birçok yayınevi ansiklopedi yayınlıyordu.
Birçok şair ve yazar ansiklopedilerde çalışıyorlardı. Benim aklımda bir ansiklopedide çalışmak yoktu. Tuğrul Tanyol ve Mehmet Müfit’le birlikte hem Poetika Şiir dergisini çıkarıyor hem de Çizgi Yayıncılık adıyla yayıncılık yapıyor, şiir kitapları yayınlıyorduk. Tek dağıtıcı olarak da YaDa ile çalışıyorduk. Bizim yayınevine çok yakında olan dağıtım şirketine sık sık gider, Mehmet Atay ağabey ve diğer çalışanlarla görüşür, sohbet ederdim. Sanıyorum aklımı çelen Mehmet ağabey olmuştu. Mehmet ağabey o zamanlar Ana Yayıncılık’ın yani Britannica’nın yayıncısı ve Adam Yayınları’nın dağıtım şirketi YaDa’da yöneticiydi. Ana Britannica Ansiklopedisi’ne parça başı çalışacak yazar ve çevirmenler arandığını söyleyince ek iş olarak çalışabileceğimi düşünmüştüm.
Ana Britannica Ansiklopedisi, 5 Kasım 1986 tarihinde yayınına başlamış. Encyclopædia Britannica’dan yapılan çeviriler ve Türkçe baskı için özel olarak kaleme alınanlarla birlikte 22 cilt, 120.000 madde, 20.000 resim içeriyormuş. Yayını 1990’a kadar yani 4 yıl sürmüş. Sonradan ek ciltler de yayınladılar sanıyorum.
Ana Yayıncılık yani hem Adam Yayınları hem de Ana Britannica’nın yönetim yeri Cağaloğlu’na oldukça uzaktı. Maslak’taki Noramin İş Merkezi’ne sıcak bir gün, uzun bir yolculuktan sonra gittiğimi anımsıyorum. 1986’nın yaz ayları olmalı. Görüştürüldüğüm yönetici çok saygı gördüğünü bildiğim Mehmet ağabeyin aracılığıyla gelmeme rağmen bana pek sıcak davranmamış, tüm yazar ve çevirmen kadrolarının dolu olduğunu söyleyip kapıyı göstermişti. Aldığım cevaba çok bozulmuş olmam mı yoksa Mehmet ağabeye saygısı, belki de “madem iş yoktu adamı neden o kadar yoldan çağırdın!” diye sorar diye düşünmesi mi etkiledi bilemem ama tam kapıdan çıkarken beni geri çağırmıştı. Bana istediğim gibi edebiyat maddeleri veremeyeceğini ama petrol mühendisliği eğitimi almamı da göz önüne alarak deneme mahiyetinde bir jeoloji maddesi verebileceğini söylemişti. Bu maddeyi en kısa zamanda çevirip getirmemi, çevirimin kalitesine göre bana iş verip vermeyeceklerine karar vereceğini söylemişti. Sonra da oldukça kısa, çeyrek sayfa bile tutmayan bir jeoloji maddesini fotokopi çekip vermişti.
Jeolojinin temel kavramlarından birini izah eden bir maddeydi bu. Bilmeyen için içerdiği terimler zor görünse de ben aşinaydım ve çok uğraşmadan hızlıca çevirmiş, ertesi gün çevirimi teslim etmiştim. Yönetici de ilgili editörün çevirimi okuyacağını, bir hafta sonra sonucu öğrenebileceğimi söylemiş, aramam için telefon numarasını vermişti. Çevirim beğenilirse benimle sürekli çalışacaklardı.
Tam bir hafta sonra arayınca da yöneticiden çevirimin yetersiz bulunduğunu o nedenle bana çeviri yaptırmayacakları cevabını almıştım. Bu cevap hem sinirimi attırmış hem de doğru olduğuna inandığım çevirimin neden yanlış bulunduğunu merak etmeme neden olmuştu. Hemen Maslak’a gittim ve editörün denetlediği çevirimi görmek istediğim söyledim. Bir süre bekledikten sonra çevirimi editörden getirdiler. Yöneticinin masanın gerisinden gösterdiği çevirimin olduğu kâğıt düzeltmelerle doluydu. Uzaktan bakınca neredeyse her sözcükte hata yapmıştım.
Nerede yanlış yaptığımı anlamak amacıyla kağıdı aldığımda acı gerçekle karşılaştım. Aslında çevirimde bir – iki imla hatası dışında hemen hiç hata yoktu. Çevirimi kim denetlediyse benim sözcüklerimin üzerini yanlış diye çizdikten sonra ya sözcüğün eş anlamlısını ya da aynısını yazmıştı.
O anda aklıma Hilmi Yavuz hocanın anlattığı bir anekdot gelmişti. Hilmi Yavuz o sıralar Gelişim Yayınları’nda yöneticiydi ve tanınmış bir şairin düzeltmenlik işine son verdiği konuşuluyordu. Bu konuyu Hilmi Hoca’ya sorduğumuzda gülerek bu şair ağabeyimizin kendini çalışıyor gibi göstermek için doğru yazılmış sözcüğün üzerini çizip sanki düzeltmiş gibi aynısını yazdığını anlatmıştı. Bana da yapılan benzeri bir şeydi ama editör kendini çalışıyor gibi göstermek için bunu yapmış olamazdı. Beni işe almamak için bir bahane üretmeleri gerekiyordu. Çeviri doğru olunca bu bahane oluşamamış, bu yolu seçmişlerdi. Telefonda çevirimin yanlış olduğu bilgisine inanıp gelmesem konu kapanmış, Mehmet Ağabeye mahcup olmadan beni işe almamış olacaklardı. Ve kötü çeviri yapmam onların değil benim sorunum olacaktı.
Hakkını yemeyeyim yönetici bu durumun ortaya çıkmasına çok bozulmuştu. O da bu komplonun içinde miydi bilmiyorum ama binlerce özür dileyerek bana yeni bir çeviri denemesi yapmamı teklif etmişti. İçimde doğan his “seni burada yaşatmazlar!” diyordu, daha ilk başta işime taş koyanlar kim bilir sonrasında neler yapar, başıma ne çoraplar örerdi. Teşekkür ettim, çalışmayacağımı söyledim. Yönetici de özür mahiyetinden yanlış diye reddedilen çevirimin telifini satır hesabıyla ödetti. Bu madde sonradan ansiklopedide yer alacaktı.
İşi kabul etmemekle iyi ettiğimi daha sonra duyacağım dedikodularla anlayacaktım. 12 Eylül Darbesi ile binlerce yazar, akademisyen siyasi parti ya da derneklere üye oldukları gerekçe gösterilerek ve özellikle 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile işlerinden olmakla kalmamış ya haklarında davalar açılıp hapsedilmiş ya da ülkeyi terk edip sürgüne gitmişti. Örnek vermek gerekirse Mehmet Atay ağabey de Disk Sosyal İş Sendikası yöneticilerindendi ve 12 Eylül’de, yargılanmış, tutuklanmış, hapis yatmış, serbest bırakılınca da YaDa’da çalışmaya başlamıştı. Dedikodulara bakılırsa Mehmet Atay gibi başka bir yerde iş bulması mümkün olmayan birçok 12 Eylül mağdurunu Merkez Ajans ve Ana Yayıncılık sahibi Nazar Büyüm işe almıştı. İşe alınanların tamamı aynı siyasi gruptandı ve kendileri siyasi grupları dışındaki kimseye iş vermiyorlardı. Nazar Büyüm iyilik etmişti ama işe alıp iyilik ettikleri ayıp ediyordu. Hepsi dedikoduydu ne kadarı doğru ne kadarı uydurma bilemeyiz. Sonuçta ben o kişilerle aynı siyasi gruptan değildim ve dedikodulara uygun olarak bana iş verilmemişti.
Ansiklopedi yazarı olamadım ama iki yıl geçmeden ansiklopedi yöneticisi oldum. Mehmet Ali Yılmaz’ın Güneş Yayınları’nda kitap bölümünü yönetirken genel müdürümüz Ali Saydam yayınevi bünyesinde haftalık olarak yayınlanan Oxford Ansiklopedik Sözlük’ün yazı işleri müdürlüğü görevini bana verdi. Sözlük haftalık fasiküller halinde satışa sunulduktan sonra iki büyük cilt halinde yayınlanacak ardından 1991’de Sabah gazetesi dört cilt halinde kupon karşılığı verecekti. Gazetelerin ansiklopedi savaşları bir başka yazı konusu olacak kadar eğlencelidir.
edebiyathaber.net (28 Haziran 2023)