Sel Yayıncılık Mart ayında 6 yeni kitabı okuyucularla buluşturdu.
Lilith – Esra Pekin
“Baktıkça hatırlamak, hatırladıkça acılanmak, acılandıkça nefes almak için…”
Adem'e başkaldırdığı için cennetten kovulan, artık pek hatırlanmayan ve belki de hep yanlış aktarılan Lilith'in hikayesi tarihin içinde kaybolmadı aslında, döne döne, başka yerlerde başka kimliklere bürünerek geri geldi hep. Dünyada lanetlenmiş ve önyargı duvarlarıyla etrafları sarılmış Lilithler yaşıyor hâlâ. Onlardan birinin, Lamia'nın hikâyesini anlatıyor Esra Pekin.
Bir bütün olmayı geri dönülmez tehlikeli bir oyun haline getiren iki kardeşin ihanetleri, aşkları, çelişkileri, masumlukları ve kötülükleri; Lamia'nın içindeki intikamla, Lamia'nın gücüyle, güçsüzlüğüyle, suçuyla, cezasıyla çarpışıyor.
Tüketimin vazgeçilmez bir alışkanlık olduğu, seçim özgürlüğünün kelime anlamı içinde güdükleştirildiği, adaletin sözlükte bir kelimeden başka bir şey olmadığı bu dünyada eşitliği kendine bahşedilen güçle sağlamaya çalışan bir kadının hikâyesi Lilith. Şimdi, Önce, Daha da Önce ve Fi Tarihi olarak katman katman ilerleyen roman, tarihin ödüllendirdiği “masumiyete”, cezalandırdığı “suçluluğa” çomak sokuyor. Bildiğiniz tüm öyküleri tersyüz ediyor.
Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri – Eduardo Galeano
“Kimse gidecek kadar kahraman, kalacak kadar vatansever değil.”
Bir yanda işkenceler, kayıplar, ölümler, katliamlar, sürgünler… Diğer yanda umut, mücadele ve direnç… Sevincin ve coşkunun, acı ve umutsuzluğun yanıbaşında filizlenişinin tanıklığı. Çaresizlikten mücadele, baskılardan direniş yaratan bir halkın fotoğrafı.
Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri sahne sahne ilerleyen bir günce niteliğinde. Röportajlardan anılara, tarihsel kısa öykülerden aforizmalara yayılan, Latin Amerika halkının geçmişine ayna tutan, acıları ve umudu yan yana ve keskin bir dille anlatan alışılmadık bir yaşam öyküsü.
Bu kitapta anlatılanlar coğrafi olarak ne kadar uzağımızda olursa olsun, tanıdık gelecek okuyucuya. İnsanın insanlık savaşına dair bu sahneleri okurken hissettikleriniz sizi, nerede olursanız olun, yakın çağrışımlara sürükleyecek.
Galeano, dünyanın vicdanı olmaya devam ediyor.
Kurutulmuş Felsefe Bahçesi – 1001 Gece Denemeleri – Salâh Birsel
Tarihi anekdotlardan gündelik hayatın sıradanlıklarına, edebi eserlerin içeriğinden nasıl yazıldıklarına, yazarların okullarda öğretilmeyen özelliklerinden çeşitli edebi akımlara, aynalardan fotoğraflara, şehirler hakkında yazanlardan edebiyat tarihçilerine, bahçelerden dostluklara, denizlerden yolculuklara uzanan denemeler okurları edebiyatın ve hayatın gizlerini keşfetmeye çağırıyor.
Salâh Birsel; Ziya Osman Saba, Marcel Proust, F. Scott – Zelda Fitzgerald, Ernest Hemingway gibi birçok yazar ve düşün insanının yaşam çizgilerini, pek de ön plana çıkmamış yönlerini ve psikanalitik açıdan sınır durumlarını tekrar yorumlarken, İstanbul başta olmak üzere dünyanın çeşitli coğrafyalarında okurlarını derin bir yolculuğa çıkararak, bütün bu olup biten karşısında herkesi bir kez daha saygı duruşuna davet ediyor.
Kurutulmuş Felsefe Bahçesi’nde Salâh Birsel’in kendine has deneme üslubu her satırda hissediliyor.
Lanet Takım – David Peace
“Beni aslında olmadığım biri gibi seviyorlar. Olduğum kişiden ise nefret ediyorlar.”
Çağdaş İngiliz edebiyatının başarılı temsilcisi David Peace, sadece kazandığı başarılarla değil kişilik özellikleriyle de futbol dünyasının gelmiş geçmiş en ilgi çekici karakterlerinden olan Brian Clough’ın ağzından Leeds United’ta geçirdiği kısa teknik direktörlük macerasını anlatıyor. Clough’ın trajik bir sakatlıkla son bulan futbolculuk anıları, yıldızının parladığı Derby County’deki yılları ve Leeds’ten ayrılan selefi Don Revie’nin gölgesinde geçirdiği 44 lanet gün Peace’in kalemiyle yeniden canlanıyor.
Lanet Takım’da, yani Leeds United’ta geçirdiği günler boyunca Clough’ın kafasının içinde gezinen Peace, futbol dünyasının bu efsanevi figürünü anılmaya değer roman karakterleri arasına katıyor. Sinemaya da uyarlanan Lanet Takım alışıldık “dipten zirveye” çıkan bir başarı öyküsü değil, “takım ruhu, kahramanlık ve zafer” klişeleri içermiyor. Spor dünyasının kirli yüzünü tüm gerçekçiliğiyle etkileyici ve benzersiz bir biçimde resmediyor.
Modernite Nasıl Unutturur – Paul Connerton
Olayları, yerleri ve şeyleri neden unuturuz? Modernite hatırlama yetimizi nasıl etkiler? Connerton modern toplumun belleğimizi nasıl aşındırdığını ele alıyor: İnsanüstü hız, öğrenilemeyecek denli büyük megakentler, emek süreciyle bağı kopmuş tüketicilik, nasıl ve kimin ürettiğini bilmediğimiz nesneler, kent mimarisinin kısa ömrü, geçici işler, sürekli maruz kalınan görüntü bombardımanı, toplumsal ilişkilerin bulanıklaşması… Söz konusu olan bellek yitimi değil kişisel anı ve alışkanlık bile edinememek. Sherlock Holmes’un Watson’a sürekli olarak dediği gibi: “Görüyorsun ama gözlemlemiyorsun.”
Aşina olduğumuz toplumsal ilişkilerle örülmüş bir yaşam ve çalışma deneyiminin mümkün olmadığı modern dünyada hayatın ölçüsü insan değildir. Bu bellek yitiminin yol açtığı tedirginliğe, geçmiş zaman modalarına ya da anıtlara duyulan tuhaf bir ilgi eşlik ediyor ve bu ilgi nostalji tacirleri tarafından sömürülüyor. Belleğimizi, çağımızı kuşatan kolektif amneziden kurtarmanın yolu ise nostalji aşkı ya da anı yaşama sarhoşluğundan değil modern kapitalizmin unutturduğunu hatırlamaktan geçiyor.
Selanik'ten Thessaloniki'ye-Unutulan Bir Kentin Hikayesi 1912-2012– Orhan Türker
Günümüzden yüz yıl önce hızlı bir dağılma sürecinin başında olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Rumeli topraklarında başkent İstanbul’dan hemen sonra gelen en büyük, canlı ve renkli şehri Selanik’ti.
1430 yılında Sultan II. Murat tarafından Venediklilerden alınarak Osmanlı topraklarına katılan ve 1912’de Sultan Reşat döneminde Yunanistan’a terk edilen Selanik, 2012 yılında Yunanistan’a katılışının 100. yılını kutluyor. Balkanların bu büyük ve tarihi kenti son bir yüzyıldır tüm dünyada eski Yunanca adıyla, Thessaloniki olarak anılıyor.
Selanik’in 482 yıllık Osmanlı yönetimi yıllarında oluşmuş olan çok uluslu yapısı, Yunan yönetimine girdikten sonra 30 yıl içinde inanılmaz şekilde değişmiştir. 20. yüzyılda nüfus yapısının neredeyse dörtte üçü tamamen farklılaşmış şehirlerden biridir Selanik. Bugün şehrin Yahudi, Dönme, Türk ve Bulgar kökenli halkından söz etmek, bir avuç Yahudi dışında mümkün değildir. Thessaloniki özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra sadece Yunanların yaşadığı bir şehre dönüşmüştür.
Daha önceki kitaplarında çoğunlukla Rumların yaşadığı İstanbul’un kadim semtlerinin nasıl Türkleştirildiğini araştıran Orhan Türker, bu kez hikâyesini tersten anlatıyor.
Kaynak: edebiyathaber.net (08 Mart 2012)