Hemen her gün birilerinin öykücü, birilerinin şair kimliğini üzerine alarak ortalarda boy gösterdiği bir edebiyat dünyasında, soyadını kullanmadan geçip giden ustalar da oldu. Yazının hemen başında soyadını kullanmadan deyince bir anda kimlerdi onlar sorusu da gelmiş olabilir akıllara. Ben sadece birinden bahsedeceğim, birini anacağım.
Adı İzmir’le özdeşleşen Tarık Dursun K. için 11 Ağustos 2015’te vefatının ardından “yazar göçüp gitti Rıza Bey Aile Evi kaldı” demişti Ahmet Büke. Kalan başka kitaplar da var bize. Özellikle çocuklar için olanların bendeki yerleri çok başka. Bunlardan ilki “Kırmızı Otobüs.” 17 Ağustos 2015’te çok yine burada yer alan yazımda şunları yazmışım bu kitap için: “Can Çocuk tarafından yayımlanan, Canan Barış tarafından resimlenen kitapta sevimli bir yol arkadaşıyla buluşuyoruz. Adı da 919. Böyle de ad mı olur, bir markası yok mu bu otobüsün diyorsanız, anlatayım. Oto tamircisi Rıfkı Usta’nın yolu belediyenin otobüs mezarlığına düşer. Bakar ki her birinin farklı farklı eksiği var. Parçaları birleştirip yeni bir otobüs yapmak ister. İster de nasıl olacak? Çıkar müdürün karşısına, anlatır durumu. Müdür pek ikna olmasa da kırmaz Rıfkı Usta’yı, dene bakalım der. Elinden kurtulur mu Rıfkı Usta’nın. Kafaya da koymuştur bir kere, başaracaktır. İşte sonuç olarak karşımızda 919. Her bir marka otobüsten parçalar taşıyarak oluştuğu için belli bir markayı taşımamaktadır. Ona da bu ad verilmiştir. 919! Kırmızı Otobüs, başından geçen olayları anlatıyor bize. Bütün gün kentin sokaklarında gezilir, o kadar yolcu taşınır da anlatılacak hikâye olmaz mı? Hem de ne çok olur. Tarık Dursun’un kendine has sinematografik anlatımı, dilinin yalınlığı hikâyeye başka bir tat katıyor. 80’li yılların İzmir’ini tekrar yaşattı bu kitap bana.”
Bir diğer Tarık Dursun K. kitabı ise “Hoşça Kal Küçük.” Aynı yazıdan alıntılıyorum yine. “Bir ev resmi çizerek kafalarda, anlatmaya başlamış yazar. Aslında bir evden de öte bir yuva. Çünkü bacasından duman tüten ev, bir yuvadır. Karakterlerin adı yok. Bebek, anne, baba, nine, amca, yenge. Bütün aileyi bu şekilde tanıyoruz. Bebek, anne ve babadan oluşan çekirdek ailenin, orta direkten daha aşağıda gelir seviyesine sahip olduğunu okuyoruz. Sıkıntılı, kıt kanaat geçinen bir karı-koca (bugünlerde kim değil ki). Her şeye rağmen birbirlerine sevgi ve saygıları üst düzeyde. Öncesinde her bir karakteri ayrı ayrı tanıtmış yazar bize. Sinemacı yönünü bu kitapta da görebiliyoruz. Okurken yaşıyorsunuz öyküyü adeta. Hoşça Kal Küçük’te, küçük bir çocuğun anlattığı ailesinin hikâyesini okuyoruz. Çocuğun dünyasının nasıl oluştuğuna günbegün tanık oluyoruz.”
Tarık Dursun K.’nın yıllar yıllar önce yazdıkları bugün hâlâ aynı canlılıkla okunabiliyor. İnanıyorum ki yıllar yıllar sonra da aynı duygularla okunacaktır. Günışığı Kitaplığı’nın Köprü Kitaplar dizisinden yayımladığı “Elde Var Hikâye” adlı seçki de bugün ilk gençlik döneminde olanların yarınlarda yetişkinlik yıllarında da okuyabilecekleri bir kitap. Bu kitabın sunuş yazısında Semih Gümüş şunları söylemiş: “Bu öyküleri okurken düşünün. Tarık Dursun K. öykülerini nelerden çıkarıyor, yaşayıp giderken hiç üstünde durmadığımız ayrıntıları gözümüzün önüne nasıl getiriyor, sıradan ayrıntılara nasıl unutulmaz anlamlar yüklüyor. Bazen bir çocuk çalışanın hayatından küçük bir kesiti bazen bir aşk ya da sevginin küçücük ama çarpıcı anı, bazen anne, baba, öğretmen sevgisinin unutulmaz bir izi…”
Tarık Dursun K.’yı kitaplarından okumanın yanında, yakın dostu Aydoğan Yavaşlı’dan dinleme şansını da yakaladım bu yaşamda. Hem de ne anılar, ne hikâyeler. En çok da vefalı kişiliğine vurgu yapar Yavaşlı. Vefa demişken de yakın zamanda İthaki Yayınları’nın Tarık Dursun K.’nın eserlerini yayımlamaya başladığını öğrendim. Özenli bir baskı ve titiz bir çalışmayla. Bu da biz Tarık Dursun K. okurlarını sevindiren ve takdir edilesi, teşekkür edilesi bir gelişme.
Vefatının 8. yıldönümünde ustamızı saygıyla anıyorum.
edebiyathaber.net (7 Ağustos 2023)