Söyleşi: Armağan Can
Korkut Kabapalamut’u ilk yayımlanan kitabı Hiç Yazılmamış Bir Öykü Kahramanının Trajik ve Sürükleyici Hikâyesi isimli öykü kitabıyla tanıdım. Sonra da yazdıklarının sıkı bir takipçisi oldum. İlk romanı Bay Y – Sıkıcı Bir Adamın Yarı Eğlenceli Biyografisi ismiyle raflardaki yerini aldı.
Şiir, öykü, deneme, günlük ve aforizmalar yazdığınızı biliyorken okuyucu sizinle ilgili başka neler bilsin?
Bence başka bir şey bilmesin. Göz önünde olmayı seven biri değilim. Bırakın imza günü falan yapmayı, imza bile almadım şu âna kadar hiçbir yazardan. Daha doğrusu alamadım diyelim. Gölgelerde dolaşmayı yeğleyen biriyim. Tabiatım oralara yönlendiriyor beni genellikle. Ama okur, yazdıklarımı bilsin, okusun, sevsin, çok isterim. Bunun için epey uğraşıyorum hatta. Başarılı olur muyum bilinmez ama en azından denemiş olurum. Öte yandan aşırı derecede konuşkan, kendini ifade etmeyi seven bir yanım da var ama bu topluluk içinde değil, birebir arkadaş sohbetlerinde ya da yazışmalarda ortaya çıkan bir özelliğim. Kitabımdaki anlatıcı karakterler de böyle biraz. Geveze, görmüş geçirmiş, muzip bir anlatıcılar korosu olarak nitelendirebiliriz onları. Yaşları da oldukça ileri diyebiliriz bu gizemli kimseler için.
Kitap, “Bay Y için sıradan bir gündü,” cümlesiyle başlar ama sıradan insanların ismi gizlenmez. İlk cümlede sıkıcı bir adam bile olsa bu karakterin bizi şaşırtacağını anlarız. Aklıma Franz Kafka’nın Dava romanının kahramanı Bay K geldi. Aslında ortada gerçek bir dava yoktur. Bay K yaşam ya da dünya tarafından tutuklanmış ama bunun bilincine hiçbir zaman varamamıştır. Aynı absürtlükle Bay Y sıkıcı ve olağan hayatının içinde neleri gözden kaçırır? Bizden adını neden gizler? Korkut Kabapalamut eserlerinde kahramanlarının ismine nasıl karar verir?
Bay Y’nin yazıldığından haberi yoktur. Anlatıcılar korosu onu gizlice gözlemler ve hakkında ileri geri konuşurlar. Bay Y hayat mücadelesi vermektedir o esnada. Edebiyatla, felsefeyle gerçek anlamda alakası olan biri değildir. Zaman zaman bu disiplinlere özenir, okumaya çalışır. Ama söz konusu gayretinde ne derecede samimi olduğuna kitabı okuyanlar karar versin… Bay Y’nin gözden kaçırdığı bir şey de yoktur öte yandan. Hemen her şeyi dener mutlu, sevilen sayılan bir birey olmak adına. Ama yetenekleri bunun için uygun mudur, başarılı olabilecek midir bu yolda? Kitabın heyecanını kaçırmamak adına, yine susalım, sessiz kalalım bence bu aşamada. Zaten yarı eğlenceli bir biyografi ile karşı karşıya olduğumuz için çok konuşup metni tümüyle sıkıcı hâle getirmeyelim. Gizemini korusun sevgili Y. Kaldı ki, ihtiyarlar nispeten çabuk sinirlenen kimseler olduklarından, kitabın anlatıcısı olan kişiler de oldukça ileri yaşlarda bulunduklarından, zaten 64 sayfalık bir metni burada aydınlatıp, ifşa edip, onları durduk yere kızdırmak, bu kez de bize sarmalarına neden olmak istemeyiz bence. Karakter adlarına gelince… Yirmi yıldır yazıyorum ve en fazla bir ya da iki karakter adı kullanmışımdır. “Yazarken ad uydurmak beni utandırıyor,” diyordu ünlü bir yazarımız. Ben de tıpkı onun gibi hissediyorum. Örneğin bir karakterin adı neden Selim değil de Ayhan’dır? Bu soruya mantıklı bir yanıt vermek olanaksız.
Bay Y’nin işyerinde yarı sahici bir dikkatle çalışan hatta çalışma konusunda çok da istekli olmayan biri olduğunu söyleyebiliriz. Nasıl çalışır, nasıl yazarsınız? Bir rutininiz veya yazma motivasyonunuzu yükseltecek alışkanlıklarınız var mı?
İki yıldır tek kelime yazmadım. Bazen de ayda 15 öykü yazdığım olur. Bu tamamen konjonktürel bir durum bende. Özgüvenimin yüksek olduğu dönemlerde aralıksız yazarım genelde. Sonra yıllarca ölü taklidi yaptığım olur. Bunu yapmakta zorlanmam çünkü bir yazar olarak yüzde 99 oranında cansızımdır zaten o süreçte. Ne zaman ne kadar yazacağı, ne yazacağı, hangi seviyede yazacağı kendi tarafından bile kesinlikle öngörülemeyen biriyim. Yazarken çok hızlı yazarım ama. Soluksuz, ara vermeden, neredeyse okuma hızıyla. Biraz da panik hâlinde ve gergin bir durumuyla.
Bay Y, Metinlerarası Kitap’tan çıktı. Altmış dört sayfadan oluşan ve titiz bir kelime işçisinin çalışmasının sayfalardaki yerini aldığı bir eser. Üslubu ve anlatımındaki akıcılık ile kitabı elden bırakmadan okuyoruz. Bu kadar kaliteli bir okuma zevkini bize sunan yazar acaba neler okur? Okumanın hayatınızdaki yeri nedir?
Yalnızca iyi yazılmış metinler okurum. Kötü kitaplar okumanın, kötü yazmaya neden olacağına inanır, bundan çok korkarım. Bu korku, beni alacağım kitapları büyük bir dikkat ve titizlikle seçmeye yönlendirir. Yanılma payım çok azdır. Aldığım kitapların çoğunu okuyamasam da, başladığım kitapları muhakkak bitiririm. Okumanın ciddi mesai ve disiplin isteyen, oldukça zorlayıcı bir uğraş hatta biraz da acılı bir yazgı olduğu kanısındayım. Çünkü aralıksız okumak bir tür işkencedir. Genellikle çeviri roman ve öykü okurum ama kendi dilimin edebiyatını da asla ıskalamam. Mutlaka okumaya çalışırım özgün ve nitelikli yazarlarımızı. Görev sayarım bunu.
“Dileriz okur seni tanımaya, kişiliğinle yaşamını kavramaya çalışmaya değer bulur,” sözleri bizedir. Romanla ilgili fazla ipucu vermek istemediğim için sadece ben Bay Y’yi tanımaya değer bulduğumu söylemeliyim. Kitap okuyucuyu olayın içine öyle güzel bir dille davet etmiş ki satırlardan kaçamıyorsunuz. Okuyup geçerim diyemiyorsunuz. Bir oyunun içindeymişsiniz ve size düşen sorumluluğu yerine getirmek kitabı daha etkileyici yapacakmış gibi mizahi bir anlatım var. Okuyucu ilk sayfalarla buluşunca bu durumu anlıyor ve kitabı hak ettiği yere koyuyor. Korkut Kabapalamut okuyucuyu nereye koyuyor?
Onu çok ciddiye alıyorum. Yazdıklarımda anlatıcı, genellikle doğrudan okura hitap eder. Bazen ona sataşır, kimi yerde onunla dertleşir, hem kendini anlatmaya hem onu kavramaya çabalar. Bazıları bu yöntemi yazınsal kurgu açısından sağlıksız ve itici buluyor. Onlara da saygı duymak gerek. Yazar/anlatıcı tarafından kendisine direkt seslenilince ürken bir okur kitlesi olduğunun farkındayım epeydir. Sanırım konuşmayı, insanlarla muhatap olmayı pek sevmiyorlar. Ya da biraz ciddiyet bekliyorlar koskoca yazardan. Neyse ki romanlarla öykülerin çoğunda okura hitap edilmez doğrudan. Riskli bir tekniktir zira. Kurgunun kurgusallığını ifşa eder.
“Herkes kendi kişisel gündemiyle o derece meşgul, sıkı sıkıya sarılı ki zihinlerinde başkalarına çok az yer ayırabiliyorlar. O ufacık yerin pek çok talibi olduğu için de kişi başına düşen alan belki de milimetrekarelerle ölçülebilir ancak. Y’yi yargılarken bu gerçeği de ihmal etmeyelim deriz biz adil, hakkaniyetli olmaya çalışan kimseler sıfatıyla. İğneyi kendimize, çuvaldızı başkalarına batıralım isteriz tabiatıyla.”
Kitabın sonunda avukat kimliğinizle karakterinizi de savunuyor, adil bir yaklaşım sergiliyorsunuz. Edebiyat dünyasında hangi konularda iğneyi kendinize batırıyorsunuz? Ya çuvaldızı kimlere batırmak için çıkarıyorsunuz?
Kendimi ya aşırı derecede eleştirir, yerin dibine batırır ya da “Hiç de fena yazmıyorum sanırım!” diye düşünürüm. Eksiklerimin tamamen farkındayım ama. Burada bunları ifşa etmek, kendimi güç bir duruma sokmak istemem tabii. Beni izleyen okur, bunları, yazdıklarımı ve yazacaklarımı okuduğunda tespit edecek, anlayacaktır zaten. Çuvaldızı kimlere batırdığıma gelince; monoton, sıkıcı, moda eğilimlere, asgari düzeyde de olsa başarılı olacağı kesin teknikleri birebir kullanarak, enerji ile coşkudan yoksun yazan ünlü, ünsüz herkese.
“Usta, yetenekli, ilhamı güçlü bir yazar, en sıkıcı karakterin hikâyesini ya da romanını bile büyük bir ustalıkla sonsuz okuma hazzı verecek biçimde kaleme alamaz mı öyle fazla zorlanmadan?” sorusu kitabın son sayfasında yerini almış. Düşünmeden kitabı bitirmeyelim istenmiş. Usta, yetenekli, ilhamı güçlü bir yazar ortaya çıkardığı eseriyle ne yapar? Yazmakla işin bitmediğini biliyoruz. Korkut Kabapalamut, eserlerinin yayımlanması noktasında neler yaşadı?
Çoğunlukla reddedildi, ciddiye alınmadı, görmezden gelindi, yazmaktan soğutuldu ama tüm bunlara rağmen inatçı doğası sayesinde uzun vadede, üç yıl arayla iki kitap yayımlamayı bir şekilde başardı. Kimi okurlarla yazarlara kendini sevdirdi, ciddiye aldırdı.
Bize Bay Y’yi sevabıyla günahıyla anlatan kişi/kişiler, “Bu iş burada bitmedi,” diyerek, kahramanın çevresindeki tanıma şansına sahip olduğumuz başka bir karakteri, edindikleri eşsiz deneyimler sayesinde, daha büyük bir maharetle kaleme almayı, müşkülpesent yayınevlerine kabul ettirmeyi de bir şekilde başarmayı ve yayımlatmayı planlıyorlar. Bu okuyucu bu planlarını sonuna kadar destekliyor ve hatta ressamın hayatını çok merak ediyor. Siz yazın hayatınızla ilgili neler planlıyorsunuz ya da plan yapıyor musunuz?
Hiç plan yapmıyorum. Ânın içindeki sonsuzluğu kavramaya çalışıyorum. Hazır olan üç farklı türdeki üç dosyamı yayımlatmayı düşünüyorum. Yeni bir şey yazar mıyım bilmiyorum. Umarım yazarım.
*Kendimi senden gizliyor değilim.. Benim elimde de pek az ipucu var.
*Korkut Kabapalamut, Aforizmalar II
Elindeki pek az ipucunu bizimle paylaştığı için teşekkürlerimle…
edebiyathaber.net (14 Ağustos 2023)