Beatrice Masini'nin Kral Kızının Armağanı, küçük bir çocuğun korku, acı, gözyaşı ve cesaretle sınanıp hayatta gerçekten neyin değerli olduğunu keşfetmesi üzerine bir kitap. Bu kitabın, kız çocuğuna aba altından değnek gösteren geleneksel masalların tersine, yeni bir pencere açacağı kesin.
Kitap -tanıtım yazısını okuduğumda- bana çocukluğumda anlatılan bir masalı hatırlattı. Ölmek üzere olan bir padişah ve üç oğluyla ilgili bir masaldı bu. Soru çok farklı değildi. Gerçekten değerli olan ne? Beatrice Masini'nin Kral Kızının Armağanı kitabında da bu soruya yanıt arıyoruz.
Aileler, çocuklarına sürekli bir şeylerin değerlerini kavratmaya çalışırlar. Bu, bir aileye sahip olmak, harika yemekler yiyebiliyor olmak, güzel oyuncaklarının olması olabilir. Çoğumuz, küçükken tabağımızda yemek bıraktığımızda annemiz tarafından tehdit edilmişizdir. Annelerin bunu yapmaktaki amacı basittir. Dünyada bir sürü aç insanın olduğunu ve bizim yemek yiyebildiğimiz için şanslı olduğumuzu anlatırlar. Çocuklarına bir şeyleri fark ettirmeye çalışırlar.
Çoğu zaman bu konuşmalar çocukları çok sıkar ve öğütleri dinlemek istemezler. Ama anlatmak istediklerinizi ilgi çekici bir anlatıya dönüştürebiliyorsanız çocuklar gerçekten severek dinleyecektir. Kral Kızının Armağanı’nda bunun başarıldığını görüyoruz.
Uma, kralın 7 çocuğundan en küçüğü ve tek kız çocuğudur. Yaşlı kral, sona yaklaştığını hissettiğinde bütün çocuklarını yanına çağırır ve onlardan bulabildikleri en değerli şeyi ona hediye getirmelerini ister. En güzel hediyeyi getiren, tahtın varisi olacaktır. Peki bu adil midir? Uma daha on yaşındadır ve savananın zorlu koşullarına gögüs gerebilecek güçlü bir erkek değildir. Kral bunun farkındadır. Zaten Uma'nın sahip olması gereken şey güç değildir. Cesaret, sevgi ve zeka onun bütün sorunlarını çözebilir.
Uma, tüm cesaretini toplayıp yola koyulur. İşi gerçekten zordur. Güzel bir hediye bulması ve vahşi hayvanlardan korunması gerekmektedir. Kimi zaman da pes edecek olur. Ama yapamaz, annesi gözünün önüne gelir. '' Kimi zaman kendimiz için bir şeyler yaparız, kimi zaman başkaları için… Kimi zaman da bu ikisi aynı şey olup çıkar.'' Vazgeçmeyi kafasından attığı noktada Uma'nın macerası başlar. Uma, ne zaman vahşi bir hayvanla karşılaşsa ve ne zaman hayatı tehlikeye girse yeni bir şey öğrenir. Bir başkası için kendi hayatını tehlikeye atar, en az kendisi kadar küçük bir yavruyu beslemek uğruna aç kalır ve bu sırada acıyı öğrenir. Gözyaşlarının ne kadar değerli olabileceğini fark eder.
'' Savanada yaptığım yolculuk sırasında iki şey öğrendim: Gözyaşlarının güzel ve değerli olabileceğini ve büyümemize yardımcı olanın kendi başımıza yapmayı öğrendiğimiz şeyler olduğunu… Annem bunu bana söylemişti söylemesine; ama ne anlama geldiğini ancak tehlike altında anladım. Ve hiç korkmadım… Daha doğrusu pek korkmadım. ''
Uma'nın annesi de sıradışı. Kralın karşısına geçiyor ve Uma'nın da diğer erkek çocuklarla eşit olması gerektiğini onun da bu göreve çıkması gerektiğini söylüyor. Anne-kız gerçek birer mücadeleci. Ve şu bir gerçek ki Uma, kendi başına vermek zorunda kaldığı mücadele sayesinde pek çok şey öğreniyor. Uma’nın öğrendiklerini çocuklar da zevk alarak okurken öğrenecekler.
Bu kitabın, kız çocuğuna aba altından değnek gösteren geleneksel masalların tersine, yeni bir pencere açacağı kesin.
Öykü Aytulun – edebiyathaber.net (29 Mart 2012)