İnsan sevdiği insana veda edebilir miydi, etse bile insan vedalara alışabilir miydi? Bu soruların cevabı her zaman muallakta kalacaktı ama boş kalan askılıklara bakınca insanın vedalara olmasa bile acılara alışmak zorunda olduğunu anladı. Gözlerinde ölümün anlamsızlığı, elinde acının verdiği bir uyuşukluk vardı. Bundandır ki babasının kıyafetlerini yakarken çakmağı ilk seferde yakamadı. Babasının giydiği kıyafetleri şimdi kara toprak giyecekti. Ateş hem kıyafetleri yakıyordu hem de ciğerini. Alev kıyafetleri teker teker sararken, anılarda gözyaşları içinde bir daha yaşanıyordu. Acının doğurduğu o anlamsızlık ve belirsizlik onu o kadar sinirlendirmişti ki, gözyaşlarına bile tahammülü yoktu. Yıllarca sebepsiz o kadar dökülmüşlerdi ki, gözyaşları şimdi dökülünce anlamını yitiriyordu sanki. Yorgun mermi gibi nereye gideceği, ne yapacağı belli değildi. Nereye gitse babasının kokusu oraya geliyor, adım başı anılar onu çepeçevre sarıyor; elleri o çakmağı neden çaktın diyordu. Sahi ölen insanların kıyafetleri neden yakılır ki diye düşündü. İnsanoğlu unutmak istediği için mi yakıyordu kıyafetleri, yoksa unutamayacağını bildiği için mi? İşte, asıl soru da bu dedi; ben bu vedayı unutmak mı istiyorum, unutamayacağımı mı biliyorum. Yatağına geçti, gözleri babasının olmadığı bir dünyada kapanmak istemedi, o da zorlamadı. Uyudu, uyandı. Güneş, her acının üstünü örtüğü gibi babasının acısını da örtmüştü. Yataktan doğruldu, yarı uykulu ne olup bittiğini anlamaya çalıştı. Kabus görmüştü, hem de düşmanının bile görmesini istemeyeceği bir kabus. Kalktı yüzünü yıkadı. Babasının odasına gitti, boş kalan askılıklara baktı. Babam, dedi gözyaşı döküldü. Babası ölmemişti ama babasına çoktan veda etmişti. Babası ne iyi bir insandı ne de kötü ama baba olmaması gereken insanlardandı. Babasına aşık olduğu kadını anlatamadan, çocuğuna koyacağı ismi söyleyemeden veda etmişti. En acısı da hiç bir zaman baba ve oğul gibi olamadan veda etmek zorunda kalmıştı.
edebiyathaber.net (7 Eylül 2023)