Otoriteye karşı “Arzuda Bir Sapma” | Ayşe Ceylan Topçu

Ekim 24, 2023

Otoriteye karşı “Arzuda Bir Sapma” | Ayşe Ceylan Topçu

Bazı kitaplara geç kaldığınızı, onları daha erken okusaydınız yaşam yolculuğunuza yardımcı olabileceğini düşünürsünüz ve başkaları geç kalmasın istersiniz. İşte Mehmet Erte’nin Arzuda Bir Sapma adlı öykü kitabı herkese anlatmak, hakkında yazmak istediğim böyle kitaplardan biri oldu benim için.

Çözümlemeye değer, iyi metin kendini tekrar tekrar okutur. Şifreleri çöze çöze metnin derinliklerine doğru katman katman ilerleriz, sonra eve dönebilmek için Hansel ve Gretel gibi ekmek kırıntılarını izlemeye kalktığımızda kuşların onları yediğini görürüz ve metni bir kez de biz yazarız. Erte’nin Arzuda Bir Sapma kitabını okurken olduğu gibi…

İyi edebiyat bizi hayata hazırlar. Bilinçdışının kapılarını aralar, sezgi gücünü yükseltir. Tekil bir eylemle çoğullaşma hâlidir. İçinde tanıdık duygu ve fikirlerle karşılaşmasak bile derinlerine çeker bizi. Tekinsizliğin çekiciliği, hazzıdır. Erte’nin Arzuda Bir Sapma kitabında olduğu gibi…

 Büyümek denen şey bedenin ağrısına eşlik eden ruhun sızısıdır. Anne kucağı olan cennetten kovulmanın hikâyesidir. Aynada anneden kendini ayrı görmenin acısıdır. Oyun bahçesinden, hayallerden, gündüz düşlerinden kopup gerçeklik denen o ıstırap dolu dünyanın içinde yer almaktır. Lacan’dan hareketlere söylersek, imgesel dünyadan simgesel dünyaya geçiştir; kuralları, yasaları –babanın yasasını– tanıma zorunluluğudur. Zorludur, güçtür. 

Büyümenin yaşı yok. Geç de olsa beni büyüten bir kitap oldu Arzuda Bir Sapma. Sarstı ve büyüttü. Ağrılı ve sancılı bir metamorfozdu. Kitaba başlarkenki ben ile bitirdiğimdeki ben arasındaki farkı duyumsadım. 

Arzu, Ouroboros yılanı gibi… Kitaptaki öyküleri arzudan sapma hâlleri olarak nitelendirebiliriz. Anlatıcı ise kendini ironik bir dille günahkâr olarak tanımlıyor. Kitaptaki ilk öykü, benim en çok beğendiğim öykü oldu: “Tasma.” Başta tasmanın arzularımıza vurulan zincir, sisteme uyum olduğunu düşündüm ama öyküyü bitirdiğimde arzu ile “ben” arasındaki bağı simgelediği yönünde kuşku duydum. 

Öykünün dikkate değer epigrafı: “Dünyanın en zor şeyi bir cümle kurmaktır.” Bu epigrafla imgesel dünyadan simgesele geçişin zorluğu –birçok kişinin okuma yazma sürecine tanıklık eden– emekli bir ilkokul öğretmeni tarafından aktarılıyor.

“O yaz olabildiğince gerçek görünmenin bir yolunu bulmalıydım.” “Tasma” başlıklı öykünün leitmotifi. Yetişkinlerin dünyasında bir çocuk için gerçek görünmenin zorluğu ve zorunluluğu. Çocuğun yetişkinlerin dünyasına girme çabasıyla birlikte onların davranışlarına nasıl bir gözle baktığını okuyoruz bu öyküde

Tuvalete gidiyordum. Ne zaman tuvalete girsem, şeytan denetimini ve sorumluluğunu kendimde gördüğüm hayal gücümün kalemini elimden alıp gözlerimin önünde Allah’ı bulutların üstüne oturmuş Nasrettin Hoca olarak resmediyor, sıçmaya mecbur olmanın utancına cezasını kestiremediğim ve bu nedenle de beni daha çok ürküten bir günahın ağırlığı ekleniyordu. Başımı dehşetle sağa sola sallayarak zihnimde bir fırtına koparmaya çabalıyordum. Bulutları dağıtacak ve Nasrettin Hoca’yı yerinden edecek rüzgâr esmiyordu.” (s.9)

Dışkı semboliktir. Kendi denetiminde olan tek şey dışkılama olduğu için çocuk dışkı üzerinden kontrolü sağlıyor. Çocukta anal dönemde süper ego gelişimi ile otorite kurma isteği oluşur. Bakım verenin bu süreçte disiplinli ya da gevşek olması gelecekte farklı sorunlara yol açabilir. Bu dönemde aşırı baskıcı, denetleyici tutumlar, katı tuvalet eğitimi; çocuğun anal döneme saplanmasına ve gelecekte obsesif kompulsif bozukluğa yol açabilir. 

Akranlarımla konuşmadığım, oynamadığım için her zaman kızan babam artık uyarmıyordu beni; okula başlayınca nasıl olsa düzelecektim, buna ben de, annem de şaşacaktık. Düzelecektim? Düzelmek ne demekti? Annemle ben sevinçli bir şaşkınlık mı yaşayacaktık? Başıma gelecek olan ne ise buna babamın şimdiden sevindiği çok açıktı.”

Çocuk okula başlamak üzere. Dış dünyada karşılaştığı ilk otorite baba. Baba ile ilgili duygu ve düşüncelerini açımlıyor. Baba yasanın kendisi. Okul da baba yasasının yansıması. Gülten Akın’ın “İktidar” şiirindeki gibi “Evin zoru devletten bile büyüktür.”

Baba yasası gereği çocuk döngüsel zamandan çizgisel zamana uyumlanmaya çalışır. “Kendimi duvar saatine benzetebilmek için düzenli aralıklarla kımıldamaya, parmaklarımı saymaya, üç parmakta bir sırayla önce sağ, sonra sol kulak mememi çekmeye başladım ama böyle devam edemezdim, arzumu ifade edecek, onun tarafından anlaşılmamı sağlayacak bir eyleme girişmeliydim.” ( s.15) “Artık annemle birlikte yattığım öğle uykuları yoktu (…)” Çocuk için kurulan yeni dünyaya uyum zorluğu ve reddi. Çocuklar büyükler tarafından kabul görmek isterler kötüyü de taklit edebilirler. “Ben” artık dilin yasasına tâbi olmaya çalışıyor öyküde. Özne olmanın zorluğunu önce anneden, sonra evden ayrılarak yaşıyor. 

“Dış dünyaya girdiğim oranda iç dünyam kalınlaşıyordu.” (s.12). Karakter yeni sürece uyumda acı çekiyor. Bu duvarı ben anne ile arasına giren mesafe olarak düşünüyorum.

Ansızın gözlerim yerde genç kadının çıplak ayaklarıyla buluştu. Ruhumdaki eziklik bu ayaklar tarafından ezilme arzusu yaratıyordu.” (s.14) Bilinçdışında duyduğu suçluluk nedeniyle cezalandırılmak istiyor çocuk. Fetişizm sapkınlık mıdır sorusunu da sordurtuyor yazar bize. Gözü annede, ensest yasağını delen fantezileri var. Bastırılmış duygularını eve misafir gelen genç kadın karşısında hissettikleri üzerinden okuyoruz. 

Misafirler giderken “kimsenin elini öpemez, onlara ‘güle güle’ diyemezdim. Kediyi kaplana dönüştüren köşeye sıkışmıştım: Ansızın yerimden fırlayıp, vedalaşan kalabalığı yararak sokak kapısına koştum, hangisi genç kadının diye düşünmeye zaman yoktu, girişteki tüm ayakkabılara, terliklere işedim.” (s.19)

Terliklere işemek… Burada işeme, cinselliğin ikamesi olarak geçiyor diyebiliriz. Hem arzunun dışavurumu hem de otoriteye başkaldırının simgeleşmesi söz konusu.

Kitabın ikinci öyküsü “Uyanış” yaşadığımız toplumda erkekliğe ilk adım olan sünnet olmama rahatsızlığı ile başlıyor, erkek çocuğun cinsel uyanışını efendi ve köle diyalektiği üzerinden ele alıyor. 

“Domates”, “Lokma”, “Sapma” öyküleri ergen bir erkek çocuğun genelev deneyimlerini anlatan öyküler. Aslan görünüp kedi olduklarını saklamalarının öyküleri. “Sapma” öyküsünü Romanın Kaygısı kitabında çözümleyen Orhan Koçak’ın sözünün ötesinde bir söz söylemek gerekmez zannımca.

“Bi’lira”, “Berduş”, “Dilenci” öyküleri temasal olarak birbirine yakın. “Bi’lira” ve “Dilenci” öyküsü birbirinin devamı niteliğinde. “Bi’lira” öyküsünde verilmeyen bir lira bu öyküde veriliyor.  “Isırmaca”, sevişirken birbirini ısırmaya başlayan iki genci anlatan bir öykü. Arzu, acı ve hazzın iç içe geçmiş hali. Lacan’ın jouissance’ı gibi.

Anlatıcı yer yer metne müdahale ediyor, kendine dışarıdan bakıyor ve bizim de kendimize dışarıdan bakmamızı istiyor gibi. Todorov’un sözünü anıştırıyor “Kişi kendine dışardan bakmadığı müddetçe kendini göremez.”

 Kitap boyunca “tiksinç” olandan duyulan haz da hâkim bir duygu. Hazzın yüksekliğini tekrarlanan kelimeler üzerinden de görebiliriz. Bedende olup dışarı atılmak istenen sivilce, irin, sümük, salya, dışkı gibi… İnsana ait ama tiksinti duyulanın da kabulü, insanın özüne ulaşma arzusudur yazarın derdi diyebiliriz. 

Arzu sürdükçe öykü devam ediyor. Arzudan sapıldığında öykü de bitiyor. Öykülerin uzunluğu, kısalığı bu durumla ilgili. İlk öyküde arzu bitmiyor arzunun öznesi değişiyor. Değiştikçe de öykü devam ediyor. Arzu giderilmediği müddetçe nesnesini arıyor.

Arzuda Bir Sapma erkeklik ve büyüme öykülerini tersten yazıyor, heteronormatif yapıya mizahi bir dille karşı duruyor. “Domates” öyküsünde genelevdeki kadın, “Prezervatif” öyküsü, tüm yasalara, yasaklara karşı olma hâli, otoriteye karşı gelişin metinleri olarak değerlendirilebilir. Dünyaya yerleşememenin sancıları var bu kitapta. İd üzerinden yazılan öyküler okur olarak süper egosal tepkilerimizi ego düzeyine indiriyor. 

Kitap kapağındaki resim yazar Mehmet Erte’ye ait. Bir okur olarak arzum yazarın yeni kitabının kendi çizdiği resimleriyle olması.

Kaynaklar

Mehmet Erte, Arzuda Bir Sapma, Yapı Kredi Yayınları, 2017

Ulus Baker, Sanat ve Arzu, İletişim Yayınları, 2020

Orhan Koçak, Romanın Kaygısı, Metis Yayınları, 2023

J.D.Nasio, Psikanalizin Yedi Temel Kavramı, İmge Kitabevi, 2018

Atakan Yorulmaz-Muzaffer Çorlu, Jacques Lacan Derlemesi, Destek Yayınları, 2022

Mutluhan İzmir, Lacancı Psikanaliz ve Karakter Çözümleme, İmge Kitabevi, 2021

edebiyathaber.net (24 Ekim 2023)

Yorum yapın