Wayne C. Booth anlatıyor:
- Eğretilemenin ne olduğu bir tek yanıtla asla belirlenemez. Sözcüğün kendisi bugün, bizim benzerlik ve farklılık kavramlarımızın bütün belirsizliğinin konusu haline geldiği için, benzerliklerin ve farklılıkların birbiriyle nasıl bir ilişki içinde olduğuna değgin felsefi görüşlerin indirgenemez çokluğu, her zaman, eğretilemenin ne olduğu ve ne olmadığı arasında farklı sınırlar üretecek olan çelişkili tanımlamalar doğuracaktır. Dolayısıyla, donmuş, tek tanımlamalara değil, bu “temelde tartışmalı kavramın” sınıflandırmalarına gereksinimimiz vardır.
- Bir eğretilemenin söylediği, kastettiği ya da yaptığı şey, bağlamının değişmesiyle, bir dereceye kadar değişebilir olacaktır. Sempozyumdaki bildirilerin herhangi birinde geçen her eğretileme, anlamın değişik ayırtılarını (nüans) dile getirmek için yapılmış olabilir; onlardan her biri, ironinin kolay sapaklarını kullanarak, söyler gibi göründüğü şeyin tersini söylemek için yapılmış bile olabilir.
- Bu tür dönüştürümler olsun ya da olmasın, alıcının yorum işlemi, dile getirilen şeyin bir parçasıdır; konuşanın egemenliğinde yapılmış olan yorumlama eylemi, bir “bağ” oluşturur, ki bu da “anlam”ın bir parçasıdır. Böylece eğretilemeyi yorumlama eylemi, bizim eğretilemesiz olarak aldığımız bazıları için gerçeğe uygun (literal; başkaları için normal olan şey) şeylere bağlanmaktan hep daha yoğun olacaktır.
- Böylece, bir eğretilemenin ne anlama geldiği sorusu aslında birçok farklı sorudur. Eğer “anlam”la “bir sözcenin ortaya çıkardığı her şeyi” ya da “bir konuşmacının dile getirdiği her şeyi” kastediyorsak, o zaman çoğu eğretilemenin anlamı çoğu beyanın onayladığından, hatta eğretilemeli anlamların gizemli ya da dile gelmez olduğunu ileri sürenlerden çok daha zengindir. (Donald Davidson’un, bu anlam kavramı ile söylemek arasındaki kökten farklılığa dikkat edilsin.)
- Buradan, herhangi bir eğretilemenin iyi olup olmadığı kararının, kaçınılmaz biçimde onun bağlamına bağlı olduğu sonucu çıkar: sözlü ya da yazılı metinde çevresinde ne vardır, kim kime ne amaçla söylüyor bu eğretilemeyi. Fakat “bağlam” da bir başka tartışmalı kavramdır: farklı eleştirel amaçlar farklı bağlamlar ortaya çıkarır, farklı bağlamlar yükler.
- Belli bir toplumsal bağlamda belli bir amaç üzerinde anlaşanlar için değer yargıları basit, açık, ve herhangi bir kimsenin bu belirsizlikler vadisinde akla uygun olarak isteyebileceği kadar kesin olabilir. (bkz. yukarda ‘yayın balığı’.)
- Bununla birlikte, tanınabilir bir eğretilemenin bilerek kullanımı (herhangi bir normal dışılığın, herhangi bir değişmecenin bilerek kullanılmasında özel bir durumdur bu) konuşanın karakteriyle ilgili yargıları kaçınılmaz bir biçimde çağırdığı için, bu tür yargılar alışılmış anlamda basit ustalıklı yargılar değildir. Hiçbir jüri üyesi eğretilemeyi yapan kişinin karakteriyle olan bu uygunluğa karşı çıkamaz. Herhangi bir eleştirmen, belli bir eğretilemenin onu yapan kişi üzerine ne ima ettiğini açıklayarak bu uygunluğu daha ileri yargı düzeylerine taşıyabilir.
- Yani ustalıkla ilgili yargılar her zaman karmaşıktır, ya da maksatlı sorularla karmaşık hale getirilmeye yatkındır, maksatlı yargılarsa, bunları üreten ve bunlar tarafından üretilen kültürlerde etkili olan karakter yargılarını gerekli kılar. Hoşlandığımız eğretilemelerin çoğu, Mailer’inkiler gibi, son derece karmaşıktır ve bizi “ustalık” konularının ötesine taşıyan soruları düşünmeye zorlayan bağlamlar içine sarılıdır.
- Karakterleri ve kültürleri yargılayacak eleştirmen için kaynaklar, bizim bilinen “yazınsal eleştiri” kavramlarımızın düşündürdüklerinden çok daha zengindir. Mailer’in en iyi eleştirisi, aynı olayların bir başka tarihi, değişik eğretilemelerle yüklü başka bir tarih olabilir pekâla; ya da felsefi bir araştırma, bir din alanı ya da epik bir şiir olabilir.
- Kültürümüz için iyi bir ölçü, bu tür eleştiriyi yapabilme, yani Mailer’in yaratıcı, cesur, fakat sonunda tersine işleyen patlamasıyla rekabet edebilecek ve onu geliştirebilecek eğretilemeli vizyonlar yaratma kapasitesi olurdu.
İngilizceden çeviren: Mehmet H. Doğan
edebiyathaber.net (15 Mayıs 2012)
Bu söyleşi ilk kez Kitap-lık Dergisi'nin 65. sayısında yayımlanmıştır.