Cho Nam-Joo Seul’de 1978 yılı doğumlu, Ehwa Kadın Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunu. Toplumsal sorunları ele alan televizyon programlarına metin yazarlığı yaptı. Doğum yapınca dört yıl süre ile annelik ve ev kadınlığı kariyerinin ardından iki roman yazdı. Ülkesinde Gençlik Edebiyatı ödülünü aldı. Kore toplumundaki cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığı konu edinen ve kuvvetli etkisi olan bu romanıyla da Bugünün Yazarı ödülünü alarak kitabı 18 dile çevrildi ve milyonlarca okuyucuya ulaştı.
“Güneş yeterince göz kamaştırıyordu, fakat camın açılmasıyla birlikte içeri dolan soğuk hava yemek masasına kadar uzandı. Jiyeong omuzları titreye titreye masaya geri döndü.
-Birkaç gündür rüzgâr soğuk esiyor diyordum, meğer baekroymuş*. Sapsarı başaklar bembeyaz çiyle kaplıdır şimdi.
Kitabın ilk sayfasında geçen bu tasvir, roman kahramanı olan Kim Jeyong’un içinde olduğu ruh halinin habercisi. Yazar bize karakter merkezli yazılan bir anlatıyı okuyacağımızın ipuçlarını veriyor. Seul’ün dışında oturan önceleri küçük ölçekli bir reklam ajansında çalışan Kim evlenir ve çocuğunun doğumuyla işinden ayrılır, aileleri Busan’da yaşadığı için çocuğuna kendi bakmak zorundadır. Doğum sonrası depresyonu, bir arkadaşını doğum sırasında kaybetmesiyle başlar. Roman kahramanı, zaman zaman bambaşka biri haline gelmekte ya büyükannesi ya da arkadaşı gibi konuşmakta, kendi kimliğinden sıyrılıp başka biri olmakta. Kore toplumunun geleneksel aile yapısı bizimkine de benziyor, bayramlarda bir araya gelen büyük aile ve hazırlanan yemeklerin kadınlarca sunulduğu, yorulmak kelimesinin geçmediği, üç günlük tatillerinden birinde Kim yine başka biri olur. Romanın akışı, içerik ve olay dokusu açısından Kim Jiyeong’un bugünkü halinden geriye giderek anlatıda düz çizgisel zamanda ilerlemeden geriye dönüşlerle kim olduğu, ailesi, çocukluğu, büyüme çağı, eğitim hayatı, iş hayatı, evliliği, eşi ve genişleyen ailesi, anneliği etrafında sağlam gerçekçi bir tutum seçilerek Kore toplumunda kadınların yaşadıkları sorunlar çevresinde geliştirilmiş.
Biçimsel olarak anlatıda üçüncü tekil kişi kullanılmış, yazarın kişisel düşüncelerinin temelinde hem geçmişten getirdiklerini hem de toplumsal ve kültürel olaylara sosyolog bakışını görebiliyoruz. Kore Toplumunda evli kadınlara isimleriyle değil büyük çocuklarının annesi olarak sesleniliyor, erkek çocuk sahibi olmak çok önemli, cinsiyetin kız olması tıbbi bir sorun gibi görülür, kürtaj yasaldır. Kız çocuklarının erkek çocuklara göre doğum oranı azlığı istatistiklere de yansıyor. Aileler çocuklarının iyi eğitim almaları için uğraşırken erkek çocuklarının eğitimi daha öncelikli. Sofrada, odalarının paylaşımında, okul eşyalarının temininde, karma okullarda öğretmenlerin kız ve erkek çocuklarına ayrımcı davranışlarında, iş hayatında kadınların eşit ücret alamayışlarında, yönetici kadrolarda görev alamamalarında, iş yerinde kadınların uğradıkları tacizlerde, doğum izninden sonra işe dönemeyişleriyle kadınların uğradığı bu cinsiyetçi ayrımcılık örnekleri yazarın Kim Jiyeong karakteri üzerinden bize anlatmak istedikleri.
Kahramanı terapi odasına getirense; annelik ve iş hayatı seçimi arasında sıkışan bir kadının benlik arayışı. Kim’in yaşadığı zorluk; üniversite eğitimlerini, tamamlayıp iş sahibi olup, kariyeriyle çocuk büyütmek arasında kalması. Elisabeth Badinter(Fransız filozof, yazar ve tarihçi, liberal feminist) “Kadınlık mı Annelik mi”* adlı kitabında şöyle der: “Annelik kimileri için kendini tamamlamanın ayrılmaz unsuru olabilirken, kimileri için engel olarak görülebilir. Annelik, bireycilik ve kişisel tamamlanma uygarlık çağının annelerin önüne koyduğu bir çelişki hatta meydan okumadır. Anne olmadan önce, öncelikli olan “ben” çocuktan sonra kendini unutmaya bırakır ve her şeyi ona sunmalıyıma dönüşür. Anneliğin sevgi, mutluluk sunmasının yanı sıra tükenme, yalnızlık, suçluluk duygusuyla karışık yabancılaşma duygusunun öbür yüzü görmezden gelinir. Annelik gerçeği aldatıcı bir haleyle sarmalanmış gibidir.” Roman kahramanı Kim’in yaşadığı tam da budur.
Evrensel olarak yaşanan sorunlardan birine, uzak doğu ülkelerinden Güney Kore’den toplumsal açıdan nasıl yaklaşıldığına bakmayı ve anlamayı sağlayan yazar, roman boyunca dip notlarla Güney Kore’deki kadınların yaşamı, kariyerine ara veren kadınların desteklenme politikaları, ev kadınlarının sonu gibi istihdam bilgilerine referanslar yaparak romanı gerçekçi bir zaman ve mekâna oturtur. Güney Kore’deki cinsiyet eşitsizliğini derinden ele alan, köklü ataerkil ideolojilerinden hala kopamayan toplumsal yapıyı anlatan, kahramanın yaşam öyküsüyle şekillendirilmiş roman başarılı bir anlatıma sahip. Bu arada kitap beyazperdeye de uyarlandı.
(Sadece merak edenler için bugün Güney Kore’deki durum; gençler evlenmekten geri duruyor, eğitim açısından rekabetçi bir ortam var. Yeni gelen nesil “Sampo “diye adlandırılıyor, kişiler evlilik, çocuk sahibi olmaktan vazgeçiyorlar. Dünya Bankası verilerine göre doğurganlık hızı en düşük ülkelerden biri 0.87 çocuk ile Kore, evlilik oranı binde 9.2 iken bugün binde 5.* Cinsiyet Eşitliği ve Aile Bakanlığı Raporlarına göre 2022 yılı istihdam oranları ilk kez kadınlar için %60’a yükseliyor. Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı Kore’de 2001 yılında kuruldu.** 2022’de işsiz kalan kadınların oranı 1.39 milyon %17.2’si evlenmek ya da çocuk büyütmek için işi bırakıyorlar.*** Güney Kore Oecd ülkeleri arasında, cinsiyete göre ücret farkı en geniş ülkelerin başında yer alıyor. )
*baekro: Yılın ilk çiyinin düştüğü gün.
*Elisabeth Badinter Kadınlık mı Annelik mi, İletişim Yayınları sf20-21.
*Wikipedia, bbc.com.web, **statista.com, ***hrmasia.com
edebiyathaber.net (14 Kasım 2023)