Çocuk edebiyatını takip eden etmeyen herkese, sinemayla ilgilenenlere, sanatı sevip de beslenmek isteyenlere…
Bir güneş çıksa, tipi sona erse
Turgut Erbek’in Can Çocuk’tan çıkan ‘Tipi’ isimli kitabını okuduğumda bu kitabın çalışılmasını ve sinemada karşımıza çıkmasını hayal ettim.
Bembeyazlıklar içinde muhteşem bir hikâye beni o görselliğe davet ediyordu. ‘Tipi’yle karşılaşan birçok kişinin de benimle aynı hayale kapılacağını düşünüyorum. Kitabı elimden bırakamıyor, hayal kurmaya da bir türlü ara veremiyordum. Karakterlerle beraber ilerliyor, soğuğu tüm bedenimde hissediyordum. Bir an bile hikâyeden kopmuyor heyecanlandıkça daha da çok heyecanlanıyordum. Tanıdığım, tanımadığım, Kaborüko’nun bu yazısıyla bir biçimde yolu buluşacak bütün sinema yapımcılarına, senaryo ya da hikâye arayan tüm yönetmenlere tavsiye edebileceğim bir kitap ‘Tipi’.
Ben sizlerin yerinde olsam, çocuk edebiyatından ne kadar uzak durursam durayım, Can Çocuk ile görüşür ve Turgut Erbek’in bu kitabının sinemaya uyarlanması için haklarını alabilmenin yollarını arardım.
Turgut Erbek, 2011 yılında yitirdiğimiz bir kalem. ‘Tipi’yi bu kadar geç okumuş olmamdan dolayı canım çok sıkkın. İş Bankası ve Tudem etiketlerini araştırdığımda görüyor ve kendime çok kızıyorum. 1997 yılında Türkiye İş Bankası’nın açtığı 12-15 yaş grubu ‘’Çocuk Edebiyatı Büyük Ödülü’’ yarışmasında ‘Tipi’, başarı ödülü alıyor ve son olarak 2011 yılının Nisan ayında Can Çocuk etiketi ile basılıyor. Can Çocuk Yayın Yönetmeni Samiye Öz: “Tipi’yle başlamak istedim. Acele etmeye çalıştım” dediğinde sesindeki o tam anlamıyla tarif edemeyeceğim tını beni adeta yerime mıhladı. Erbek, kitabının beyaz kapaklı, Sedat Gigin’in resimleriyle sunulan son baskısını görememişti.
‘Tipi’, Kars’ın Sulakbahçe köyünde doğan yazarın bizi götürdüğü rengin davet ettiği bir mekânda geçiyor. Her yer beyaz. 1965 yılı. Angut Yuvası denilen dağın eteklerinde kurulan Dilan Köyü. Erkek öğrenciler, en yakın köy olan Seydi’ye bin bir zorlukla gidip gelirken, kız çocuklar evde. Hikâyemizin ana damarı Yılmaz, Yavuz ve Ali ile çıktığımız okul yolunda ilerliyor. Erbek paralel kurguda köydekileri ve onları merak eden öğretmenin yola çıkışını büyük bir ustalıkla akıtıyor. Yer yer geçmişe dönüşler, ana karakterlerimizi bize tüm açıklığıyla tanıtıyor.
Zor hava koşulları. Okul yolundaki çocukların başından geçen ufacık, saçma sapan bir kaza daha da doğrusu sakarlık… Gözlerim dolu dolu, içim sıkılıyor. Ali çantası kayboldu diye tipiye rağmen köye dönmek istemiyor. Oysa ıslandı, sırılsıklam. Paçaları boru gibi olmuş donduğundan. Yavuz ve Yılmaz dönmek isteseler de dönemiyor. Babasından yiyeceği dayaktan korktuğu için dönemiyor Ali. Arkadaşları da onu bırakamıyor… O çok sevdiğim beyazlık boğmaya başlıyor bir süre sonra beni. Bir güneş çıksa, tipi sona erse, bu çocuklar kurtulsa diye diye, sandalyenin tepesinde ne zaman oturmaya başladığımı hatırlamadan okuyorum kitabı.
Köydekiler, en yakınları bile çıkmıyor, çıkamıyor çocukları aramaya. Öğretmen koyuluyor yola. Kurtlar var bir de… Kaborüko bu hikâye hakkında bir cümle daha etmeyecek. Çocuk edebiyatını takip eden etmeyen herkese, kitapları sevenlere, sinemayla ilgilenenlere, sanatı sevip de beslenmek isteyenlere tavsiyemdir: ‘Tipi’ muhakkak okunmalı!
Görkem Yeltan – Radikal Kitap (8 Haziran 2012)
edebiyathaber.net (13 Haziran 2012)