Namık Kemal 1840 yılında Tekirdağ’da dünyaya gelmiştir. Asıl adı Mehmet Kemal’dir. Mustafa Asım Bey’in oğlu olarak dünyaya gelen Namık Kemal’i dedesi büyütmüş ve dedesinin memuriyetinden dolayı bir hayli dolaştıklarından düzenli bir eğitim görememiştir. Kars’ta bulunduğu sırada Şeyh Vaizzâde Mehmet Hamit Efendi’den tasavvuf ve edebiyat dersleri almış, dedesi ile birlikte gittiği Sofya’da Farsça öğrenmiştir. Namık Kemal edebiyata da Sofya’da şiir yazarak başlamıştır. İlk şiirleri ise Kerbelâ mersiyeleri ve çeşitli divan şairlerine yazılmış nazirelerdir.
Dedesi ile birlikte İstanbul’a dönmesinin ardından Namık Kemal Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni, Hersekli Arif Hikmet gibi şairlerin toplantılarına katılmaya başlamıştır. Lefkoçyalı Galip’ten şiir, tasavvuf ve bazı ictimai yani toplumsal fikir ve davranışlar konusunda etkilenmiştir.
Çocuk yaşta pek çok şiir yazan Namık Kemal edebiyata şiirle adım atmış, “Vatan Şairi” olarak tanınmasına yol açan şiirlerini ise 1862’de Şinasi ile tanıştıktan sonra yazmaya başlamıştır. Bu tanışmadan sonra eski edebiyat çevreleri ile ilişkisini kesmiş, şiirlerinde toplum meselelerini işlemeye başlamıştır. Şinasi’nin çıkardığı ‘Tasvir-i Efkâr Gazetesi’ne yazı yazmaya başlayan Namık Kemal Şinasi’nin 1865 Paris’e kaçması ile gazetenin yayımını tek başına yapmış, yazılarında sosyal konuları ve eğitim konusunu ele almış, kadınların eğitim ve öğrenim yapmaları gerektiğini savunmuştur.
Önce adı İttihat-ı Hamiyet olan sonradan Yeni Osmanlılar Cemiyeti adını alan cemiyete girerek politikaya atılmış, hükümetin tutumunu eleştiren yazılar yazmıştır. Bu yüzden İstanbul’dan uzaklaştırılmak maksadıyla 1867 senesinde Erzurum vali muavinliğine tayin edilmiş, ancak bu göreve gitmeyerek Mustafa Fazıl Paşa’nın daveti üzerine 17 Mayıs 1867’de Paris’e kaçmıştır. Bir süre sonra Londra’ya geçerek hürriyet mücadelelerine burada devam etmeye karar vermişlerdir. Mustafa Fazıl Paşa İstanbul’a dönme izni alınca, arkadaşlarını maaşa bağlayarak cemiyet adına Londra’da bir gazete çıkarmak için sermaye bırakmıştır. Ve 17 Ağustos 1867’de Ali Suavi yönetiminde Muhbir Gazetesi’ni çıkarmışlardır. Bu gazetede bir yıl çalıştıktan sonra Ali Suavi ile aralarında anlaşmazlık çıkınca Ziya Paşa ile birlikte çekilmişlerdir. Ayrılmalarının ardından kısa bir süre sonra yine Londra’da 29 Haziran 1868’de Hürriyet Gazetesi’ni çıkarmışlardır. Bu arada Namık Kemal Fanton isminde bir İngiliz hukukçudan hukuk dersleri almıştır. Paris’te de hukukçu Emile Accolos ile tanışmıştır. Yeni Osmanlılar Cemiyeti ile ilişki kurmuş olan tarihçi Lenon Cahun ile dostluk kurmuştur. Daha sonra Ziya Paşa’nın Hidiv Paşa’yı tutması üzerine 6 Eylül 1869’da Hürriyet Gazetesinden ayrılmışlardır.
Bir süre sonra Nuri, Reşat Ve Ebuzziya Tevfik Beylerle 1872’de İbret Gazetesi’ni kiralamışlar, bu gazetede yazdığı “Garaz, Maraz” başlıklı yazısından dolayı dört ay hapis yatmıştır. Bundan sonra Gelibolu mutasarrıflığına tayin edilmiştir. Namık Kemal “Vatan yahut Silistre” adlı oyununu Gelibolu’da yazmıştır. Hatta Gedik Paşa Tiyatrosunda sahnelenen bu oyun seyirciler tarafından çok beğenilmiş, oyunun sonunda seyirciler Namık Kemal’i sahneye istemişler, orada olmadığını öğrenince İbret gazetesine gitmeye karar vermişler. Elliden fazla itibarlı kişi ellerinde fenerlerle görkemli bir fener alayı ile “Varolsun Kemal!” diye haykırarak gazete binasına gelerek gazetenin sahibi Aleksan Efendiyi uyandırmışlar fakat Namık Kemal’in burada olmadığını öğrenince övgü dolu bir mektup bırakarak buradan ayrılmışlar. Ertesi gün (2 Nisan 1873) bırakılan bu mektubu yayımlayan gazete, bir önceki akşam çıkan olaylar ve bu mektubu yayımladığı gerekçesi ile süresiz olarak kapatılmıştır. 4 Nisan akşamı yine aynı tiyatroda oynanacak olan bir başka oyunun edebi heyetinde görevli olan Namık Kemal ve Mustafa Nuri tiyatroya gelen bir zaptiye binbaşısı tarafından alınarak Magosa’da zindana atılmışlardır. Namık Kemal’in İstanbul’a dönebilmesi ancak V. Murad’ın tahta çıkmasından sonra mümkün olmuştur. Namık Kemal’in İstanbul’a dönmesinin ardından aynı gazetede Babıâli’yi güç duruma sokan yazılarından dolayı bu defa gazete bir ay kapatılmıştır.
Namık Kemal’in esas olarak tanınması ise şiirlerinde vatan sevgisini işlemesi ile olmuştur. Namık Kemal sadece şiir yazmakla kalmayıp tarih ve tiyatro eserleri de kaleme almıştır. Tiyatroyu toplum üzerinde en etkili, eğitici ve öğretici tür olarak kabul eden Namık Kemal, tiyatro eserlerinde topluma, hürriyet, vatanseverlik ve insan hakları gibi kavramları getirmiştir. Namık Kemal’in tiyatro anlayışında ise Victor Hugo’nun etkisi büyüktür. Hatta Abdülhalim Aydın Namık Kemal için şöyle der;
-“Namık Kemal’i inceleyen araştırmacıların çoğu, onun Victor Hugo ve Fransız Romantizmiyle olan yakın ilişkisi üzerinde dururlar”
Tarihe gelince, Namık Kemal tarih olaylarını toplumu kendi öz tarihine çevirmek amacıyla ideolojik açıdan açıklamayı tercih etmiştir. Tarihi eserlerinde yapmacıklıktan uzak, doğal bir üslûp tercih sebebi olmuştur. Hatta biyografilerini de tarih anlayışına göre yazmış…
Batıdan alınan “vatan” , “hürriyet” kavramları Türkçe’ye sosyal bir reformcu olan Namık Kemal’in sayesinde girmiştir. Bu açıdandır ki fikirleri uzun süre Türk aydınlarına öncülük etmiş olan Namık Kemal’in Türk düşünce tarihine önemli katkıları olmuştur. Anmak adet olmuş, ancak klasik anmalarda adından söz edilmesi anlaşıldığı anlamına gelmez!
Namık Kemal de yaşarken pek çok kez sürgün edilmiştir.
Rus Savaşı’ndan sonra 1877’de beş ay tutuklu kalmış, daha sonra Midilli Adasına sürülerek Midilli Mutasarrıflığına getirilmiş, şikâyet üzerine buradan alınmış Rodos mutasarrıflığına getirilmiş, 1887’de Sakız mutasarrıfı olmuş, 2 Aralık 1888’de burada yaşamını yitirmiştir. Mezarı, Rumeli Fatihi Şehzade Süleyman Paşa’nın Bolayır’daki türbesi yanında olan Namık Kemal yaşarken güvendiği arkadaşlarına mezar taşına yazılmasını vasiyet ederek şu kitabeyi emanet etmiştir;
“Ölürsem görmeden bu milleti ümit ettiğim feyzi
Yazılsın seng-i kabrimde vatan mahzun, ben mahzun”
edebiyathaber.net (6 Ocak 2024)