Söyleşi: Serkan Parlak
Ebru Kain’le Tara Kitap etiketiyle okurla buluşan otobiyografi kitabı “Hayat Çizgim” hakkında konuştuk.
Ebru Hanım, özyaşam öykünüz “Hayat Çizgim” geçtiğimiz günlerde Tara Kitap etiketiyle okurla buluştu. Kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve ilk kitabınızın ortaya çıkış sürecini sizden dinleyelim.
“Hayat Çizgim”, Tara Kitap etiketiyle okurla buluştuğunda, benim için uzun bir serüvenin başlangıcıydı. Yazma, hayatımın ayrılmaz bir parçası olmuştu. İçimde her zaman farklı hikâyeler, duygular ve düşünceler bulunuyordu. Bu kitap, onları ifade etmenin ve paylaşmanın özel bir yolu oldu. Hayal gücümü ve yaratıcılığımı besledi. İçsel bir ses, otobiyografinin yaşam deneyimlerimi ve iç dünyamı anlatmanın daha derin ve etkileyici bir yolu olduğunu vurguladı. Bu kitap, sadece benim değil, birçok insanın içsel yolculuğuna dokunabilecek evrensel bir deneyimi paylaşıyor. Herkesin yaşamında bir hikâye ve her hikâye, paylaşılacak bir şeyler barındırıyor. “Hayat Çizgim”, bu hikâyelerden birinin, benim hikâyemin bir yansıması. Umarım okurlarla bağ kurarak, onların da kendi iç dünyalarına bir yolculuk yapmalarına vesile olur.
Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da otobiyografinize başlarken ilham kaynaklarınız neler oldu? Bu soruyla ilişkili olarak şunu da sormak isterim, kitabınızın taslaklarını nasıl oluşturdunuz?
Kitabıma başlarken ilham kaynaklarım çok çeşitliydi. Başta, kendi yaşam deneyimlerim ve içsel dünyamdaki dönüşümlerdi. Bunlar, kitabın temelini oluşturdu. Ayrıca, etkilendiğim başka eserler, yaşadığım çevre, karşılaştığım insanlar ve kültürel etkileşimler de büyük rol oynadı. Kitabımın taslaklarını oluştururken, bu ilham kaynaklarını bir araya getirdim. Anılarımı, duygularımı ve düşüncelerimi not aldım. Bu notlar, kitabın temelini oluşturdu. Bana hikâyenin akışını belirleme konusunda bir yol haritası sağladı.
Ebru Hanım, dışarıdan kendinize bakmanız, hatırlama, belli anılara odaklanma gibi duran mesafeli bakış açınız; anılarınızdaki sevgi, merak, mücadele ve üretim aşkıyla dengeleniyor, bunu nasıl başardınız?
Kendime dışarıdan bakma, hatırlama ve belli anılara odaklanma gibi duran mesafeli bakış açımı, içsel bir dengeyle sağladım. Anılarımı yazarken, içimdeki sevgi, merak, mücadele ve üretim aşkını dengede tutmaya özen gösterdim. Bu dengeyi sağlamak için, yaşadığım deneyimlere farklı bir perspektiften bakmayı ve içsel bir uyum yakalamayı öğrendim. Böylece, anılarımı daha berrak ve derin bir şekilde ifade etme ve okuyucuya aktarma yeteneğimi geliştirdim.
Anlatmadıklarınızı bir gün yazacak mısınız?
Her yaşamda olduğu gibi benim de yaşamımın derinliklerinde daha fazla hikâye, daha fazla deneyim ve daha fazla öğreti bulunuyor. Bilemeyiz anlatmadıklarım, belki de yeni bir kitabın temelini oluşturacak ve okurları daha derin bir yolculuğa çıkaracak. Ama bazı şeyler kişiye özel kalmalı diye düşünüyorum.
Uzun zaman çalıştıktan sonra nasıl bir hisle son noktayı koydunuz kitabınıza? Hatırlarken yeni şeyler keşfettiniz mi; duygu, düşünce dünyanıza kitabınızın ne gibi katkıları oldu?
Kitabımı tamamladığımda karışık duygular içindeydim. Son noktayı koymak, hem bir rahatlama hem de bir hüzün anıydı. Kitabımın bitişiyle, yeni bir başlangıç ve yeni bir keşif yolculuğuna adım atmıştım. Hatırlarken yeni şeyler keşfettiğim doğru. Kitabımın, duygu ve düşünce dünyama derinlik kattığını, beni daha da büyüttüğünü söyleyebilirim. Uzun zaman çalıştıktan sonra, kitabımın tamamlanmasıyla birlikte, kendimde yeni bir olgunluk ve anlayış hissettim. Yazma süreci, benim için bir içsel dönüşüm ve büyüme süreci oldu
Zorlu ancak şifa verdiğini düşündüğüm bu özgün deneyiminizden hareketle anı-roman, otobiyografi, biyografi yazmayı planlayan ancak bir türlü harekete geçemeyen okurlarınıza neler önerirsiniz?
Kitap yazmayı planlayan ancak bir türlü harekete geçemeyen okurlara, öncelikle kendilerine inanmalarını ve içlerindeki hikayeleri cesaretle paylaşmalarını öneririm. Başlangıçta küçük adımlarla ilerleyip ve yavaş yavaş hikâyelerini yazmaya başlayabilirler. Önemli olan, harekete geçmek. Kendi içsel seslerine kulak vermeli, duygularını ifade etmeli ve hikâyelerini dünyayla paylaşmaktan çekinmemeliler.
Dünya ve Türkiye özelinde salgın, iklim krizi, ırkçılık, savaşlar, göçler ve temel eşitsizlikler üzerinden düşündüğümüzde bu zorlu günleri yazı aracılığıyla daha az hasarla atlatabilmemiz mümkün mü sizce? Kadınların gözüyle bakmak gezegenimizi daha yaşanabilir bir yere dönüştürebilir mi ne dersiniz?
Evet, yazı aracılığıyla zorlu günleri daha az hasarla atlatabilmemiz mümkün. Yazmak, duyguları ifade etmenin ve insanları bir araya getirmenin güçlü bir yolu. Kadınların gözüyle bakmak, dünyamızı daha yaşanabilir bir yere dönüştürebilir. Kadınların deneyimleri, farklı bir bakış açısı sunar, daha adil ve sürdürülebilir bir geleceğe doğru ilerlememize yardımcı olabilir. Yazı aracılığıyla, salgın, iklim krizi, ırkçılık, savaşlar, göçler ve temel eşitsizlikler gibi küresel zorlukları ele alınabilir ve insanları bilinçlendirerek, toplumsal değişim için bir platform oluşturabiliriz. Kadınların bakış açısından bakmak, sorunları daha derinlemesine anlamamıza ve daha etkili çözümler bulmamıza yardımcı olabilir.
Ebru Hanım, başucu kitaplarınız nelerdir? Yazmaya devam edecek misiniz?
Başucu kitaplarım arasında genellikle kişisel gelişim kitapları, edebiyat klasikleri ve tarih kitapları bulunuyor. Bu kitaplar, benim için ilham kaynağı oldu, düşünsel olarak zenginleşmemi sağladı. Yazmaya devam edeceğim, önceliğim yazmış olduğum yüksek lisans tezimi kitaplaştırmak olacak. Yazmak, benim için bir keşif ve öğrenme süreci ve bu sürecin hiç bitmeyeceğine inanıyorum.
edebiyathaber.net (22 Şubat 2024)