Gençlik yıllarından itibaren düzenli bir biçimde günlük tutan ve bu alandaki ilk ürünlerini ellili yıllarda, yani henüz otuzlu yaşlarında veren Salah Birsel, 60 yaşını geçtiği dönemde kaleme almaya başladığı günlüklerine Yaşlılık Günlüğü adını verir. 1980-1985 yılları arasında yazılan ve 2019 yılında Sel Yayınları tarafından yayınlanan bu günlükler, dönemin edebiyat, sanat ve günlük yaşamına dair birçok noktaya ışık tutmasıyla birlikte, Salah Birsel’in kendi deyimiyle yaşlılık günlerini de yine kendi kaleminden okurlara sunar.
Kitaba Yaşlılık Günlüğü adının verilmesinin tesadüf veya sıradan bir seçim olmadığı kitap okundukça daha net anlaşılır. Birsel’in, eskisi gibi dinç olamadığına, sık sık hastalandığına, nispeten daha genç olduğu yıllarda hoşgörüyle veya anlayışla karşıladığı durumları artık kaldıramadığına dair satırları eserinde en çok dikkat çeken bölümler arasındadır.
Buna rağmen yazarın, bu durumundan pek de yakındığı söylenemez. Ancak yine de, yazdıklarında yaşlanmanın verdiği hüzün sezilir.
“63 yaşımı tenceresi, penceresiyle tutup kaldırarak, 64’ü masamın üstüne oturtuyorum.
Bakalım onunla ne kadar söyleşirim.
Artık tüm tanıdıklarımla arama bir uzaklık yerleştirmeliyim. Odamı, yazı masamı, kitaplarımı, Bağdat Caddesi’ndeki ağaçları, pencereden bakınca gördüğüm denizle gökyüzü parçasını da kendime çokça yaklaştırmamaya dikkat etmeliyim.
Bunu onları sevmediğim için yapmıyorum. Tersine, topunu çok seviyorum.
Nedir, elmalar kızarsa, limon çiçekleri açsa da ergeç ayrılacağım onlardan. Şimdiden birbirimize yabancılaşmalıyız.” (s.74)
Günlük konusunda edebiyatımızın en üretken yazarlarından biri olmasının yanında, Salah Birsel’in asıl yazı alanı denemedir. Neredeyse her anında, yazacağı denemeler üzerine düşünür, belirlediği konular hakkında kafa yorar. Kendi deyimiyle, O’nun için her şey denemeye dönüşür. Roman da şiir de deneme olmaktan kurtulamaz ve kalbinin durduğu anda bile yazıyor olmayı mutlulukların en büyüğü olarak görür.
Yazmayı tasarladığı konular ise sınırsızdır. Siyahilerden Gandhi’ye, Bostancı’dan 1940 kuşağına kadar yüzlerce deneme taslağı kafasında döner durur. Tek bir deneme için bazen birkaç kitap okuduğu, hatta aylarca kıvrandığı bile olur. Aynı titizliği, denemelerine koyacağı isim konusunda da gösterir.
İstediği kıvama gelmediğini düşündüğü ancak o haliyle yayınlamak durumunda kaldığı denemelerini ise müstear isimlerle yayınlar. “A. Sülüklüpaşalar” bu isimlerden yalnızca biridir. Bu hassasiyeti, denemelerine verdiği önemin bir başka göstergesidir.
Denemelerinin tümüne Binbir Gece Denemeleri adını koymaya karar vermesi de yine günlüklerine yansır. Deneme yazmaya kafasını bu denli takmasının ve günün her saatinde, hatta uykusunda bile denemeleri üzerine düşünmesinin sebebini ise şöyle açıklar:
“Ben denemelerimde kendilerini çiçek sevgisine vermiş, küçümencik bir kayıkla okyanusları aşmış, pejmürde bir lamba ışığında sabalara değin edebiyat yapıtları üzerine eğilmiş, yaşama sevinçlerini başlarının üstünde tutmuş, sanat matahları önünde ceketini iliklemiş ya da sokakların şiirini kovalamış inşaların öyküsünü anlatmakla, gençlerin içinde güzel, iyi, yararlı olan ne varsa onları uyandırmak istedim.” (s.47)
Kitapta yer alan günlükler, büyük bölümü 12 Eylül’den sonra yazılmakla birlikte tümüyle darbe sürecinde kaleme alınır. Bu durumun yazarın kalemine yansımaması da mümkün olmaz. Salah Birsel’in en çok eleştirdiği kesim ise kendi deyimiyle yarı aydınlardır. Birsel’e göre aydınların birçoğu başkalarının aklıyla düşünen, eleştiriye uğramamak için kendi düşüncelerini ortaya atmaktan çekinen ve kafa tembelliği yaşayan kimselerdir.
“Kimileri bilimsizlik tarlasıyla bilim ve sanat tarlasının tam sınır çizgisinde durur. Bir yandan bakıldı mı aydın sanılır, öbür yandan dikizlenince de bütün dibelekliği ortaya çıkar.” (s.49)
Altı yılı kapsayan günlüklerde yazarın aklından geçen ve kağıda döktüğü konular çeşitli ve oldukça fazladır. Şiir, roman, resim, siyaset, tarih ve daha birçok alanda şaşırtıcı bilgiler ve farklı yaklaşımlarla günlüklerine derinlik katan Salah Birsel, o güne kadar gizli kalmış veya üzerinde yeterince durulmamış birtakım anıları ve anekdotları da okuyucusuyla paylaşır.
Edebiyatımızda diğerlerine oranla kısır kalmış olan günlük alanında doyurucu bir kitap arayanlar, kendine özgü üslubu ve kelimeleriyle yazdıklarına farklı bir tat katan Salah Birsel’in bu ustalık eserini severek okuyabilirler.
edebiyathaber.net (4 Mart 2024)