Önce küçük köye dışarıdan bazı yabancılar gelir. Yabancılar daima bilinmedik ve tekinsizdir. Sert suskunlukları ve hüzünlü sessizlikleri kim bilir nelere gebedir. Beraberlerinde geçmişi yükünü de taşırlar. Ama en eski zamanlardan beri iyi hikâyeler hep bundan sonra, köye yabancıların gelmesinin ardından başlar. Levent Turhan Gümüş’ün kaleme aldığı ve Vaghar Aghaei’nin desenleriyle renklendirdiği Misi Sultan Efsanesi de Misya denilen diyardaki şirin bir köye yabandan üç kişinin çıkıp gelmesiyle başlıyor.
Köylülerin Gerger adını verdikleri büyük ağabey ve Fırla Molla diye andıkları daha konuşkan olan küçük ağabey yanlarında küçük bir kız ve tek ayağı sakat oğlak Yaren’le birlikte Kavlak mevkinde ağaçları keserek kendilerine bir ev inşa etmeye girişmişler. Köylüler tanımadıkları bu yabanları uzaktan izlemekle yetinirken, onlarla yalnızca hayvanlarını otlatmaya götürüp getiren Çoban Ali ve küçük oğlu Kerimşah ilişki kuruyormuş. Elbette kerimşah’ın ilgisini daha çok garip, çelimsiz, gülmeyen, konuşmayan Misi Kız çekiyormuş. Tesadüfen sürüyü otlatırken keşfettikleri şifalı su Yaren’i iyileştirirken, Misi Kız’a hiç fayda etmemiş. Ama yine de Misi Kız ile Kerimşah’ın dostluğu zaman içinde derinleşmiş.
Mevsimler birbiri üzerine devrilirken yıllar geçivermiş. Baharın yerini yaza, yazın güze bıraktığı doğanın sarının ve turuncunun tonlarına büründüğü cümbüşünde Kerimşah yine Misi Kız’ı peşine takarak ulu çınarın dibine götürmüş. İrili ufaklı gölcüklerin suları turnalar inip kalktıkça dalgalanıyormuş. Bütün bu manzarayı acı bir tüfek sesi yırtıp atmış. Belkide turnaların en alımlısı, en görkemlisi vurulup suya düşmüş. Sevdiğinin öldüğünü gören turnanın eşi de keskin bir çığlık atarak kendini suyun derinliklerine atmış. İşte o vakit, turnaların kimsesizliğinde kendi yetimliğini görüveren Misi Kız’ın dili çözülüvermiş.
Misi Kız hayat hikâyesini, annesinin babasının başına gelenleri, ağabeyleriyle kendi yurtlarından kaçıp buralarda yeni bir hayat kurmalarını anlattıkça bu tür efsanelerde kaçınılmaz olarak karşımıza çıkan kötülüğün acımasız bencilliğinin ve güçlünün hukukunun yol açabileceği adaletsizlikleri, trajedileri ve felaketleri bir kez daha hatırlıyor ve görüyoruz.
Peki ama yine kötülük mü kazanacak? Hep güçlülerin dediği mi olmak zorunda? Kara Kadı Rüknettin ile müttefiki Avcı Bekir’in karanlık planları Kerimşah ile Misi Kız’ı ayrı mı koyacak? Misi Sultan Efsanesi aynı zamanda bir dostluk hikâyesi anlatırken, nedensiz kötülüklerin yol açtığı acılara ancak sözle, sevgiyle, güvenle, ve belki de insan gibi kardeşçe yaşamamızı mümkün kılacak her türlü cevabı kendinde barındıran doğayla iç içe yaşayarak derman bulabileceğimize dair bir umudu da sıcak tutuyor.
edebiyathaber.net (12 Mart 2024)