Cam misketlerin içindeki renkli bulutsu desenler çocukluğumdan beri dikkatimi çeker, zihnimde çağrışımlar oluşturur. Bir gizemin örtüsüdür sanki o renkli desenler; misketi kulağımı yaklaştırsam, derinliklerden gelen kısık bir ses bir sırrı fısıldayacaktır, gözümün ışığını helezonik bulutlara odaklasam camın içindeki sihre çekilivereceğimdir sanki.
Hanzade Servi’nin Dadı Eftalya’nın Pembe Misketi’ni okumaya başladığımda, bu anlatının merkezinde “pembe misketin taşıdığı sır”rın durduğunu anladığımda, misketlerin bendeki imgesiyle, yazarın misketi bir “sır” bağlamında kurgulaması örtüşüverdi. Tuhaf bir duygu bu, bir çocukluk çağrışımının (gerçi misketlerin içindeki bulutlara ne zaman baksam hep aynı şeyi düşünürüm, düş gücüm bir sırrın soluğuyla buğulanır), bir yazarın kurgusunda karşılık bulması. Bir nesnenin “aura”sının “sır” çağrışımı yaratması.
“Bir pembe misket geçmişten geleceğe insanların yaşamına nasıl yön verir?”
Kitabın arka kapağında da yer alan bu temel sorunun yanıtını her şeklinden ayrı anlamlar devşirdiğimiz, çocuk ve yetişkin varoluşunun çeşitliliğine ilişkin sarsıcı, şaşırtıcı, komik ve dramatik sahnelerle karşılaştığımız bir yapboz gibi işleyip romanının zeminine yerleştirmiş Hanzade Servi.
Adana’daki Ayaydınlar Çiftliği’nin sahibi Paydaş ailesi (anne-baba, dört çocuk), ticari başarısızlık nedeniyle çiftliklerini satıp İstanbul’a yerleşme kararı almışlardır. Aslan Bey ve Aşkın Hanım’ın iş görüşmeleri yapmak, yaşayacakları semti ve çocuklarının okulunu belirlemek için bir süre İstanbul’da kalmaları gerekmektedir. Roman, ailenin İstanbul’da kalacaklar sürede çocuklara bakmak için tuttukları dadının (Dadı Eftalya) çiftliğe gelmesiyle başlar.
Çiftin çocuklarından Nazlı 14 yaşındadır; sosyal medya bağımlısıdır, bir youtube kanalı açmak ve “youtuber”lik hayalidir. Timuçin 12 yaşında, korkusuz, kendinden emin, çok okuyan, meraklı, araştırmacı bir çocuktur. 10 yaşındaki Neşe’nin Sırma adında hayali bir arkadaşı vardır; Neşe, hayali arkadaşı Sırma’nın 9 yaşında olduğunu, piyanist olmak istediğini söyler, yemek masasında bile Sırma’nın sandalyesi vardır. Gece 7 yaşındadır. Konuşmaya daha dokuz aylıkken başlayan ve kurduğu düzgün cümlelerle herkesi kendine hayran bırakan Gece üç ay önce, konuşmayı aniden bırakmıştır.
Dadı Eftalya, çiftlikte çocuklarla tanışır. Neşe’nin Sırma adında bir hayali arkadaşı olduğunu duyması onu irkiltir.
Aşkın ve Aslan Paydaş’ın İstanbul’a gitmeleriyle çocukların Dadı Eftelya’yla yaşantıları başlar. Sayfaları çevirdikçe, çiftlikteki, çiftiğin etrafındaki başka insanları ve mekanları da tanımaya başlarız. Dadı Eftelya, daha önce çiftlik binasında yer alan eşyaların bir kısmının eski ahırda kaderlerine terk edildiğini görür. Piyano da onlardan biridir. Dadı Eftalya, gece el feneriyle girdiği ahırdaki piyanoyu gördüğünde gözyaşlarını tutamaz. “Sonra samanların arasına oturdu ve avucundaki pembe miskete baktı. Bir süredir zaman zaman aklına gelen ama her seferinde kabullenemediği için zihninden uzaklaştırmaya çalıştığı gerçekle yüzleşmeye hazırdı.”
Ortada bir gizem vardır. Sayfalar akarken, bu gizemi parça parça aralamak okuru soluk soluğa bir serüven duygusuyla sarıp sarmalayacaktır
Sınıfsal farklılıklara dayalı zehirli güç duygusu, ayrımcılık, ebeveynlerin yanlış tutumları, kıskançlık, sosyal medyanın bir varoluş biçimi haline gelmesi, akran zorbalığı metnin temel ve yan çatışmalarını oluşturur.
Asıl belirleyici olan yanlardan biri, söz konusu çatışmaların okumaya ara verdirmeyen sürükleyicilikle işlenmiş olması. Seçilen mekanlar, kardeş karakterlerin farklı kişilik özelliklerine yönelik ayrıntılar, gerilimle sarmaş dola bir mizah duygusu, “paranormal”in hayali arkadaş bağlamında okuru ikna eden bir dengeyle islenişi… bu sürükleyiciliğe derinlik katmaktadır.
Yazarın güçlü anlatım hüneri, “tam burada bir boşluk oluşacak”, “ipin ucu kaçabilir” dediğiniz ânı, bir durumla, bir yaşantıyla, yeni bir bilgiyle, okurda bir doğallık yitimi yaratmadan dolduruveriyor.
Hani, aynı anda onlarca karakteri jest ve mimiklerindeki bir nüansı bile hesap ederek oynatan çok yetkin kuklacılar vardır ya, Hanzade Servi, metnindeki karakterlerini ve olay örgüsünü aynı titiz dikkatle yönetmiş. Burada “kukla oynatıcılığı” vurgusu elbetteki yazarın yoğun dikkatine ilişkin, yoksa yaratıla kişilikler son derece bağımsız, yaşamla örtüşen, metnin içinde kendi varlık alanları olan karakterler.
Metinde dikkatimi özellikle çeken bir yön de yazarın, tutumları açısından “olumsuz” diye nitelenebilecek karakterleri “iyi ve kötü” karşıtlığından kurtararak onların iyi ve olumlu yanlarını da es geçmememizi sağlaması, daha da önemlisi bu karakterlere bir hesaplaşma yaşatarak bir “dönüşüm” yaşamalarına olanak vermesi. İnsanın “iyiliğine” yönelik şefkatli bir umudun ışığı yayılıyor sayfalara böylece. Yine metinde dikkat çekici bir yan, farklı kişilik özellikleriyle genelde birbirleriyle dalaşan, birbirleriyle iletişim sorunları yaşayan kardeşlerin bir “problem çözümü” süreci içinde birbirlerine yaklaşmaları, birbirleriyle dayanışmanın ve iletişimin gücünü ve güzelliğini keşfetmeleri, bir bütünlük yaratmaları. Tüm bunlar, “çocuk edebiyatı” nın hedef kitlesine, onların sürekli gelişim halindeki varlıklarına çok anlamlı dokunuşlar olarak göze çarpıyor.
Dadı Eftalya’nın Pembe Misketi, incelikle işlenmiş karakterlerinin canlılığıyla, ele aldığı problematik alanlarının güncelliğiyle, gerilim-korku-mizah ögelerini dengeleyen yetkinliğiyle her okurda iz bırakacak bir anlatı.
edebiyathaber.net (24 Nisan 2024)