Hayatta Kalanlar adlı kitabı ile tanıdığımız Alex Schulman’ın Malma İstasyonu adlı kitabı da Timaş Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı. Doğarken ebeveynlerinin travmalarını bir gömlek gibi üzerine giyinen kişilerin, kendilerine birkaç beden büyük gelen bu gömleğin içinde nasıl da kaybolduğunu anlatan Malma İstasyonu, okurlarına 1970’lerden 2000’lere uzanan bir tren yolculuğunun deneyimi sunuyor.
Ebeveynlerin kişisel mutsuzluklarının çocuğa aktarımının, âdeta zincirleme bir kaza gibi kuşaklar arasında nasıl da etkili olduğu görülüyor kitap boyunca. Nitekim çocukken yaşanıp da iz bırakan bir şeyin, kişinin yaşamı boyunca yakasından ayrılmadığı söylenir konunun uzmanları tarafından. Kaderin döngüselliği gibi bir döngüsellik içinde olur aile bireylerinin yaşadıkları. Genler nasıl aktarılıyorsa mutsuzluk da yalnızlık da değersizlik hissi de o şekilde aktarılır sanki. Biri tarafından kırılana dek devam eder bu kısırdöngü. Bazı ailelerde ise hiç kırılmaz, tıpkı bu kitapta olduğu gibi. Malma İstasyonu, bir yanıyla bu kısırdöngüye mercek tutan bir kitap. Tüm ana karakterlerin bir noktada dönüp dolaşıp o trene binmesi ve kendini Malma İstasyonu’nda bulması ise söz konusu döngünün somut hali aslında.
Bir aile olarak var olamayan üç kişi, farklı zaman dilimlerinde, tanıdık ruh hallerinde iken Malma İstasyonu’na gidiyor. Ayak izleri kesişiyor, yaraları ekleniyor birbirine ve tamamlanıyor hikâye. Ancak yazar bu döngüselliği açık açık vermiyor, daha ziyade alt metin olarak işlediğini söylemek mümkün. Her şey olağan seyrinde ilerlerken yüzleşiyor okur bu gerçekle.
Schulman, eserin kurgusunu inceliklerle örmüş. Harriet, eşi Oskar ve kızları Yana karakterleri üzerinden işleniyor örgü. Bir trenin vagonları gibi birbirine ekleniyor karakterlerin hikâyeleri.
Harriet, annesini ve kardeşini görmeden büyüyen, “istenmeyen” olma haliyle başa çıkmaya çalışarak büyüyen bir çocuk. Kaderin döngüselliği Harriet’ın, kızı Yana ile yaşadıklarında gösterecektir kendini.
Yana, bir fotoğraf albümünün peşinde geçmişi çözmeye çalışan, anne babasının çocukluk travmalarından nasibini almış bir kadın.
Oskar, çocukluğundan yaralı bir adam. Üçünün ortak noktası ise anne babalarının hatalarının sorumluluklarını yüklenmek durumunda kalmış olmaları.
Oskar, Harriet ve Yana başlıklarıyla verilen bölümler sırasıyla karakterlerin yaşadıkları üzerinden, ilahi bakış açısı ile anlatılıyor. Her karakter, kendi yaşadıkları ve hissettikleri kadarı ile veriliyor. Bir yapbozun parçaları gibi başta ağır ağır, ilerledikçe daha hızlı bir şekilde yerine oturuyor parçalar. Kişi, okudukça kurgusuna kapılıyor eserin. Sonunda ise elde kalan, farkındalıkla gelen bir miktar kalp sıkışıklığı…
Alex Schulman’ın, mirasları, ebeveynlerinin travmaları olan kişilerin hikâyelerini işlediği bu kitap, hırpalamadan yüzleştiriyor birtakım gerçeklerle, imzasını atar gibi ince bir sızı bırakıyor okurun ruhunda. Bittiğinde ise zihinlerde dönüp duruyor şu cümle: “You Are Not Alone.”