Siz geleceğin insanları
bana gerçekten özel bir iyilik yapmak istiyorsanız
zamanınızın en önemli sanatçılarını takdir etmeye çalışın.
Kurt Schwitters
Hayat olası değişimler dönüşümler ve cevaplayamayacağımız gizemlerle dolu… Bizler de… Doğanın aklımıza ektiği o gerçeğe ulaşma arzusuyla bu kutsal trajedinin içinde debelenip duruyor ve deneyimlediğimiz şekliyle anlamlandırmaya çalışıyoruz onu. Yaşlandıkça… Zaman ve mekân anlayışımız değişiyor. Gençken sabırsız beklediğimiz o zaman… Ardında kalanla sürekli çatışma içinde… Yapamadıklarımız, yaptıklarımız, kaçırdıklarımız… Dünyaya bakışımız da aynı değil artık. Ya o en ummadığımız anda başımıza gelen ölüm… Başlangıçtan bu yana her şeyin içine hapsolan ve keserek açmaya cesaret edemediğimiz o düğüm… Ölümsüzlüğün peşinde beyhude bir çabayla hayata tutunmaya çalışırken bilinmezlik içinde bekliyor bizi. Kendimizden önce yakınlarımızın kaybıyla tanıştığımız… Yine de… Yaşama tutunmanın bir yolunu buluyoruz. İşte tüm bunları keşfetmek için yazdığını söylüyor Paul Auster. Yazdığı tüm kitaplarında dünya hakkında hissettiklerinin ve o çok kafa karıştırıcı olan gerçeklik mekaniğinin bir temsili olduğunu… O yüzden olsa gerek ondan izler taşıyor kahramanları… Aileden gelen yara izleriyle kayıplarının izini sürüp onlara tekrar kavuşmayı ve en çok da onlarla hesaplaşmak istiyorlar.
Son romanında ise on yıl önce beklenmedik bir deniz kazasıyla karısı Anna’yı kaybeden Profesör Sy, Baumgartner’le tanıştırıyor. Onun yaşadığı yas dönemi ve kabulleniş süreciyle baş başa bırakıyor bizi. Yaşadığı o yas dönemine Hayalet Uzuv Sendromu adını veriyor kahramanı. Ölen çocuklarının yasını tutan annelerle babaları, ölen anneleriyle babalarının yasını tutan çocukları, ölen kocalarının yasını tutan kadınları, ölen karılarının yasını tutan erkekleri ve onların çektiği acının uzuvlarını kaybedenlerin duygularıyla ne kadar yakın olduğunu düşünüyor. Yok, olan kol ya da bacak önceden canlı bir gövdeye bağlı, yok olan bir insan da önceden başka bir canlı kişiye.’ Eğer siz geride kalan o canlı kişi iseniz diyor Auster o kopan parçanızın, o hayalet parçanızın size hala derin acı vermeyi sürdürdüğünü hissedersiniz. Birtakım çözümler acıyı biraz hafifletebilir ama… O acıyı kesinlikle yok edecek çare yoktur. Bunu kendi de deneyimlediği için çok iyi biliyor Auster. Bu yüzden olsa gerek kitabına Hayalet Uzuv adını vermeyi bile düşünüyor.
Vicdan azabıyla öyle olmasaydı, şimdi şöyle olurdu şeklinde sorgulamalarla boğuşan karakteri sonunda kabulleniyor yaşadıklarını. Artık geride kalan ömrünün göz açıp kapayana kadar biteceğinin farkında. Karısı Anna’nın şiirlerini bastırıp onu hiçlikten kurtardıktan sonra sıra kendisine geliyor. Hattı kapalı telefonda ölmüş karısının sesini dinleyebilme ayrıcalığını bahşedecek kadar güçlü olan o belleğinin yardımıyla Çarkın Gizemleri adını verdiği kitabını yazmaya başlıyor.
Auster, hayatının sonuna yaklaştığı evrede anlatıyor bu hikâyeyi bize. “…ilerledikçe daha anlaşılır hale gelen, içimde büyüyen bir adam vardı.” Uzun hikâyelerin yazarı oysa o. Ama hayatın sonuna yaklaştığını hissettiğinden belki de… Kısa kesiyor anlatısını. Bir veda bu kitap… “Sağlığımın bu yazdığım son şey olacak kadar tehlikeli olduğunu hissediyorum. Ve eğer bu işin sonuysa, o zaman yakın arkadaş çevremde bir yazar olarak beni çevreleyen bu tür insani nezaketle yola çıkmak istiyorum.”
Biz zaman sinekleri
Tozlu camlarında günlerin sessiz
Kanat çırpanlar
Kahramanıyla birlikte de kendi sonluluğu üzerine düşünüyor. Tıpkı babasının ölümü üzerine yazdığı otobiyografik kitabı Yalnızlığın Keşfi’nde olduğu gibi… “Ve sonra birdenbire ölüm oluyor… Elimizde ölümden başka hiçbir şey kalmıyor, kendi ölümlülüğümüzün indirgenemez gerçeği…” Geride kalanlar… Ölen kişiye ait olan eşyalar… Yalnızca onları kullanan yaşamın işlevi açısından anlam taşıyorlar. O hayat sona erdiğinde… Artık ait olmadıkları bir dünyada hayatta kalmaya mahkûm somut hayaletler oluyorlar. Ama… Kâğıda dökülen her kelime… Yaşama tutunmanın yolu… Onlar birilerinin okuyup kendine gelmesi, onlara tutunup düşünüp taşınarak yüreklenmesi için yazılmış kelimeler…
Baumgartner’ın Sevgili Dostlar Galerisi’nde onur köşesine kabul ettiği Anna’nın çalışmalarını inceleyecek olan akademisyen Bebe gibi… Auster’de bizi bu son hikâyesiyle kendi dostlar galerisine dâhil ediyor. Hayata gözlerini kapatmadan… Bize hayalet bir uzuv bırakıyor. O bilinmezliğin içinde yaşamla bağını koparmamak için.
…
Kim tanır bizi şimdiden sonra,
Aydınlığı kıt gecemize
Misafir olanlardan başka;
Ve benim gözlerimle bakanlar güneşe
Ancak tanır bizi
Ahmet Hamdi Tanpınar
Kaynak
https://magazine.columbia.edu/article/solitude-invention
Paul Auster, Baumgartner, çev. Seçkin Selvi, Can Yayınları
edebiyathaber.net (7 Haziran 2024)