“Altılıda yaptığım kuponla voleyi vurdum beyler. Üç yüz bin lira cepte. Güzel bir organizasyonla Müslüm Baba’yı konsere çağırıp elimizdekini iki katına çıkaracağız,” dedi Ercü elindeki kuponu göstererek. Katlayıp arka cebinden çıkardığı cüzdanına koydu kuponu.
“Müslüm Baba çok para ister oğlum,” dedim Ercü’ye Kılçık Bar’a giderken.”Bizi aşar Müslüm Baba’yı çağırmak. Baba gelmez.”
“Gelecek Azim. Bizim Keltoş’un arası iyiymiş Baba’yla. O bağladı işi. Mersin’de konseri varmış Baba’nın. Konser için Mersin’e geçerken buraya da uğrayıp konser verecek. İki yüz bin lirasını alıp gidecek.”
“Emin misin oğlum? Bak, bu sefer de tufaya getirirsen milleti, konser iptal olursa götümüzden şırıngayla kan alırlar Allah’ıma.”
“Çok tırsak adamlarsınız oğlum. Rahatınız hiç bozulmasın, kimse size dokunmasın, hiç sıkıntıya girmeyin. Bir organizasyon yapıp biraz para kaldıralım dedim, korkudan altınıza sıçıyorsunuz. Siz bu adama güvenin. Kimseye bir şey olmayacak. Müslüm Baba gelmek için iki yüz bin lira istiyor. Cebimizde üç yüz binimiz hazır. Biletleri satıp masrafları çıktık mı kalan para bizim. Benim adım Ercü. Sizi ne zaman mağdur ettim oğlum?” dedikten sonra çorabından çıkardığı paketten bir sigara yakıp derin bir fırt çekti.
“Son üç işimiz batak. Uçan kuşa borcumuz var. Denk getirirlerse kıçımızdaki donu da alacaklar . Siz bu adama güvenin. Bu işte de çuvallarsak piyasada fiyakamız da kalmayacak ,” dedim.
“Çuvallamayacağız! Bu seferki işimiz sağlam,” dedi ve birkaç telefon görüşmesi yaptı. Kılçık Bar’a girip masalardan birine oturunca çorabından paketini çıkarıp bize sigara uzatarak “Biralar benden,” dedi Ercü. Birer sigara yakıp birer tane de kulak arkası yaptık. Keyfi yerindeyken Ercü bonkör olurdu . Başka zaman günahını bile vermezdi. Üç bira istedik Hakkı’dan. Hakkı “Hoş geldin Ercü Abi!” diyerek sırıttı , üç kâse fıstıkla biraları masaya bırakıp bir sigara aldı masadaki paketten. Ne o lan Hakkı? Sebil mi oğlum bu?” diyerek Hakkı’ya ters ters baktı Ercü.”Bahşişimi peşin alıyorum abi,” deyip gülümseyerek barın arkasına geçti Hakkı.
Biralarımızı yudumlarken Ercü konuşmaya başladı. “Son üç işimiz batak ama sorun bakalım niye?” daha biz “Niye?” diye sormadan her zamanki masallarını anlatmaya başladı.
“İlk organizasyonumuzda, konsere iki gün kala annemin vefat ettiğini biliyorsunuz. Merhuma son görevimi yapmakla uğraşmıştım,” deyip ağlamaklı bir yüzle baktı bize. Ercü’nün masallarına alışkın olan Selo, “Oğlum senin annen yedi canlı mı?” diye sormadan edemedi. Selo’nun sözüne bozulup bir an duraksayan Ercü, hiçbir şey olmamış gibi devam etti anlatmaya. “İkinci organizasyonumuzda eski yengenizle aramızda ayrılık rüzgârları esiyordu. İşleri yoluna koyup yengenizi ikna etmem epeyce zamanımı aldı. Kendi işlerimize bakamadım.Üçüncüde, ekonomi dalgalanınca herkesin işi alabora oldu.Bir gecede ortalık toz duman…Herkes ebesinin örekesini görünce yapacak bir şey kalmadı. Ben de arazi oldum. Sonraki işlerde de bitmedi bu terso durumlar. Siz benden iyi biliyorsunuz başıma gelenleri, yaşadığım zorlukları. Anlattırıp duruyorsunuz bana her seferinde.Ayıp oluyor ama,” dedi.
Her seferinde farklı bir masal anlatırdı Ercü. Anlattıklarının palavra olduğunu bilseniz de dinlemekten kendinizi alamazdınız. Kendisi de inanırdı söylediklerine. Öyle güzel süslerdi ki anlattıklarını, kendisini öyle güzel acındırırdı ki anlattıkları bitince Ercü’ye haksızlık ettiğiniz için kendinizden nefret ederdiniz.
“Afişleri asmak için iki adam yeter bize. Afişle bilet işini Tilki ‘ye hallettiririm ben. İzin işi sende Selo,” deyip bardağında kalan birayı kafaya dikti Ercü.
Ercü’ye sorsanız meşhur bir organizatördü. Yemeyip içmeyip bir kartvizit bile bastırmıştı. Bir iş kokusu aldığında kartviziti birden ortaya çıkar ve masada yerini alırdı.
Karabatak gibiydi. Kumar oynayıp millete borçlandığında, yeni bir organizasyon olmadıkça ortalıkta görünmez, işler yolunda giderse artist artist ortalıklarda dolanıp fiyaka yapar, işler boka sararsa sırra kadem basardı.Terso durumlarda Ercü’yü ara ki bulasın. Alacaklılardan kaçmak için kılıktan kılığa, şekilden şekile giren Ercü’nün yanında en benim diyen oyuncu bile halt etmiş.
Yasal izinleri hep bana yıkardı Ercü. “Senin elin yüzün düzgün oğlum. Bizim tipimizi gören yüz metre uzaktan geçer. Verecekse de izin vermez,” derdi .Yine öyle deyip devam etti anlatmaya. Mekân işini de halletim. Kazım’ın yazlık gazinosunu ayarladım. Pazartesileri program olmuyormuş gazinoda. Masaları, sandalyeleri bir kenara yığıp yer açacağız konser için. Kapıda iki biletçi olacak,” diye anlatmaya devam etti.
Kılçık Bar’daki sohbetten sonra, Müslüm Baba’nın geleceğine pek ikna olmasak da herkes üzerine düşen görevi yerine getirdi. Selo’yla, Orhan’ın meyhanesinde ufak ufak demlenip yorgunluk atarken elinde bir ruloyla içeri girdi Ercü.” Afişlerle biletler tamam.Tilki’ye ödemeyi konserden sonra yapacağım,” deyip masaya oturdu. Bir isteği olup olmadığını soran garsona bir porsiyon arnavut ciğeri söyledi. Bardağına doldurduğum rakıya su ekleyip buz koydu. Bize konserle ilgili son hazırlıkları anlatırken bir sigara yakıp ağır ağır demlendi. Muhabbeti koyultmuşken Orhan masamıza gelip” Naber lan Ercü? Nasıl gidiyor konser işi?” diye sordu. Rakı dolu kadehini kaldırıp dili dolana dolana, ” Şerefine Orhan abi! İşler ayna, çal çal oyna. Bir sıkıntı yok evelallah.” deyip masanın bir kenarındaki bilet koçanlarından birini alıp salladı. Koçanı masaya bırakıp Ruloyu açmaya çalıştı uzun süre. Beklemekten sıkılan Orhan,”Giderken bir tane afiş bırak da girişe asalım.Gelen geçen görsün de haberdar olsun,” dedi. Elini göğsüne vurarak ” Konserden sonra bizim kabarık hesabı kapatacağız. Borcum borç.Paranı cebinde bil,” dedi Ercü. Orhan, para lafını duyunca sırıtıp garsona, ” Oğlum Rıfkı, abilerine yakışıklı bir meyve tabağı hazırla çabuk!” diye seslenerek mutfağa gitti. Orhan, masadan ayrıldıktan sonra, Ercü sigarasından bir fırt çekip kadehini kaldırarak “Baba konsere!” dedi.
Orhan’ın meyhanesinde demlendiğimiz günden bir hafta sonra Yusuf Dayı’nın çay ocağında takılırken Selo, “Yine bir boklar çeviriyor bu dallama!” dedi. Ercü’yü aradığımızda ya telefonu kapalı oluyor ya da meşgule alıyordu bizi.
Birkaç gün sonra sabahın köründe kapım çalındı. Kapıyı açınca etrafa tedirginlikle bakınan Ercü’yü buldum karşımda.Sağ kaşı yarılmış, göz altları morarmış, alt dudağı patlamış Ercü’yü aldım içeriye.”Bu ne hal oğlum?” diye sordum.Bana kaygılı gözlerle bakıp “Altılıda kazandığım üç yüz bin vardı ya, artık yok,” dedi.
“Yok mu? Oğlum o kadar para bir gecede nasıl yok olur?” diye sorunca sağda solda bir şeyler aranır gibi yüzüme bakmadan anlatmaya başladı.
“Orhan’ın mekânından ayrıldığımız gece Şeytan dürttü beni. Kafam da güzelken paramın birazıyla kumar oynayayım deyip soluğu İzmarit’in mekânında aldım. Biraz gezindim mekânda. Oyun oynayanlara bakındım. Bedava içkiyi bulunca kumarhanede, it gibi içmeye başladım. İçip zurna olunca poker masasının birinde boş bulduğum sandalyeye oturdum,” dedi Ercü. “Pokerde yüz bin lira kazanınca gaza gelip büyük oynamaya başladım. Oynadıkça kaybettim. Paralar suyunu çekince konserden gelecek paradan bahsedip kredi açmasını istedim İzmarit’ten.İki yüz bin lira kredi açtı bana senet imzalatarak. Onu da rulette kaybettim yarım saatte. İzmarit’e “Biraz daha kredi açamaz mısın? diye sorunca suratımı çarşamba pazarına çevirip siktir etti beni mekândan pezevenk. Anlayacağın burnuma kadar boka battım Azim. Parayı ödemezsem İzmarit belamı siker benim.”
“Oğlum, konsere şurda üç gün kalmış. Müslüm Baba’nın parasını nereden bulup ödeyeceksin?” diye sordum Ercü’ye. Düşünceli düşünceli baktı yüzüme. Çaydanlığın altını yakıp mutfaktan salona döndüğümde, Ercü bana bakıp “Satılan biletlerin paraları duruyor mu? Kaç bilet sattık şimdiye kadar?” diye sordu pis pis sırıtarak.
“Biletlerin bir kısmını sattık. Elimizde yüz elli bin lira var. Bunu da kumarda kaybet de götümüz iyice ayazda kalsın,” dedim öfkeyle.
Otur hele. Bir fikrim var,” dedi. “Oğlum Ercü, ne zaman fikir üretsen işler boka sarıyor.Bu sefer fikir üretmesen de Selo’yla biz mi bir çaresine baksak?” diye sorunca ben, “Siz bu adama güvenin,” deyip yaktığı sigarasından keyifle bir fırt çekerek heyecanla anlatmaya başladı.
“Şimdi Müslüm Baba bir saatlik konsere için benden iki yüz bin lira istedi ya. Üç beş şarkı söyletip konseri bitirebilirsem, Baba’yı iki yüz yerine yüz bine ikna ederim Azim.
“O kadar insanı üç beş şarkıya nasıl ikna edeceksin? Konsere gelenlerden kaçıp postu deldirmeden canımızı kurtarabilirsek iyi,” deyip bir sigara istedim Ercü’den.
Sigarayı uzatırken “Hiç merak etme. O iş bende.” diyerek ayağa kalkıp kapıya yöneldi Ercü.
“Çay suyu kaynamıştır.Çayı demleyip kahvaltı edelim.”diye seslendim ardından ama Ercü çoktan gitmişti.” Ercü’nün verdiği sigarayı yakarak çayı demlemeye mutfağa gittim.
Konser günü gelip çattığında, gazinonun önü ana baba günüydü. Müslüm Baba’nın ismini duyanlar, konser afişini görenler, işi gücü bırakıp konsere gelmişlerdi. .Kimi cıgarasını, kimi de yanında getirdiği biraları, şarapları içmekle meşguldü. Kalabalığın üzerini bir duman bulutu kaplamıştı. Çelimsiz bir çocuk, “Jilet var, jilet var!” diye bağıra bağıra kalabalığın arasında gezinip elindekileri satmaya çalışıyordu. Müslüm Baba konserin başlama saatinde gelmeyince bekleyenler arasında homurdanmalar başladı.
“Baba böyle yapmazdı!” diye bağırdı kalabalıktakilerden biri.”Sen de sattın bizi, tüm zalimler gibi baba!” dedi bir diğeri. Derken kalabalıktan uğultular yükselmeye başladı. Tam ortalık karışacakken birden girişteki demir kapının üstünde biten Ercü’nün sesi duyuldu. “Baba birazdan burada olacak. Şimdi herkes giriş kapısına gelip bilet kontrolünden sonra içeri girsin,” dedi. Kalabalık, itiş kakış gazinonun kapısına yığıldı. Kapıdaki görevliler, birbirini itip kakarak içeri girmeye çalışanları , biletlerini yırtarak içeri aldılar. Arada, kalabalığa karışıp biletsiz giren uyanıklar da oldu.
İçeri girip sahnenin karşısında konserin başlamasını bekleyen kalabalığın bağırış çığırışları hoparlörlerden gelen seslere karışıyordu. “Bir bir kapandı ümit kapısı/
İçimde var benim gönül yarası… Nerdesin Müslüm Baba? Baba! Sen de sattın bizi Baba!
Kalabalıkta bir hareketlenme oldu. Siyah bir araba, gelip kapıda durdu. Kalabalık, kapıya yönelip bağırıp çağırmaya, itişip kakışmaya başladı. Arabadan korumaları arasında inen Müslüm Baba’yı karşılayan Ercü, Baba’yla, korumalar eşliğinde kalabalığı yara yara ilerleyerek sahnenin arkasında kayboldu. Beş dakika sonra hoparlörlerden gelen bangır bangır sesle, herkes sahneye yöneldi. Siyah pantolonu, sivri uçlu siyah ayakkabısı, yakası açık siyah gömleği, boynunda kolyesi, kıvır kıvır saçlarıyla Müslüm Baba sahnedeydi. Baba, mikrofonu alıp “Sevda yüklü kervanlar, senin kapından geçer…” diye şarkısına başlar başlamaz , alkışlar ıslıklar eşliğinde kıyamet koptu. Konseri dinleyenler arasından birkaç kişi “Baba! Allah’ına kurban baba!” diye bağırarak göğüslerini kollarını jiletlemeye başladılar. Neye uğradığını şaşıran Baba, “Çocuklar ya lütfen, biraz şöyle… Allah Allah, yavaş! Şimdi böyle, kendinizi böyle, çok güç duruma sokuyorsunuz. Yapmayın bunu.Yapmayın bunu.Konser yaptığımızın farkına varamıyoruz.Şimdi ne yapayım ben?” deyip şarkısına devam etmeye çalıştı. mahşer yerine dönen konser alanında, herkes tekme tokat birbirine girerken, sandalyeler havada uçuşup bu hengâmede konseri dinlemeye çalışanların üzerlerine düştü. Havada uçuşan sandalyelerden biri Müslüm Baba’nın üzerine gelecekken korumalardan birinin son andaki müdahalesiyle sahnenin kenarına çarpıp yere düştü. Baba’ya ulaşmak isteyenler sahneye çıkmaya çalışırken Baba konsere daha fazla devam edemeyip sahneyi terk etmek zorunda kaldı. Sahneye çıkan Ercü, mikrofonu eline alıp birbirine girmiş kalabalığa, “, Arkadaşlar, sakin olalım ki Baba konserine devam edebilsin. Aksi taktirde konserimizi bitirmek zorunda kalacağız. Biraz sakin olalım!” diye seslendi. Ercü uyardıkça ortalık karıştı. Ercü yapmayın dedikçe kalabalıktakiler küfür kıyamet birbirilerini yumruklamaya tekmelemeye devam ettiler. Ercü konuştukça jilet satışının bilet satışından fazla olduğu konserde, göğüslerini jiletleyenler aşka gelip kollarına da jilet atmaya başladılar.
Ortalığın durulmayacağını anlayan Baba, sahnenin arkasından çıkıp korumaların sıkı markajıyla güçlükle arabasına yöneldi. Müslüm Baba’nın arabasına bindiğini görenler ” Baba! Allah’ına kurban Baba! Bizi bırakıp nereye gidiyorsun ?” diye bağıra bağıra kalabalığın arasında güçlükle giden arabanın yanında yöresinde sağa sola savrularak, arabanın üstüne atlayarak ilerliyorlardı.
Kalabalık, Müslüm Baba’nın arabasının ardında bağırıp çağırırken gözlerim Ercü’yü aradı. Konser alanının boşalmasını fırsat bilen Ercü; sahnenin önünde, ağzında sigarasıyla, az önce jiletlerle gögüslerine, kollarına faça atıp tekme tokat birbirleriyle kavga eden, üstleri başları paramparça olmuş, kan revan içindeki beş adama elindeki paraları pay ediyordu. Kendisine baktığımı fark edince sırıtıp göz kırparak paraları façacılara dağıtmaya devam etti.
edebiyathaber.net (15 Haziran 2024)