Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Ahmet Şimşek’i, yakın arkadaşı Mateusz Larus ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Onu tanıdığımdan beri çoğunlukla yatağında yazıyor. Rahatlığı anlaşılabilir, bence de rahat. Ama onun nedeni oturup yazı yazabileceği bir özel çalışma masasının olmaması ve siz bunu öğrendiğinizde bu basit gerçekten biraz utanabileceğini biliyorum; onun zihninde, tahminimce diğer birçok yazarın zihninde de olduğu gibi, yaratma süreci, bunu gerçekleştirmek için uygun koşulları hak eden büyülü bir yolculuk (Gabriel García Márquez yatağında mı yazıyormuş?); bana arada bahsettiği ona uygun yazma koşullarının nasıl olduğunu şu anda tam hatırlamıyorum ama kendimce bir tahmin yürüteyim: denize bakan pencerenin önünde ahşap bir masa, odada kitaplarla dolu raflar, bir şömine (ateş yok, çünkü bu resme bütünüyle İtalyan yazı hakim) ve sahibini rahatsız etmeyecek kadar akıllı turuncu bir kedi.
Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Heyecanını. Tarif edebileceğim en iyi kelime bu: öncesinde her ne yapıyorsanız bırakıp onu izlemenizi sağlayan o kıvılcımını: bir hikâye için heyecana kapıldığında yaptığı işin sonunu nadiren getirir, sonra işine tekrar döner, ama sadece kafasında başka bir kıvılcım çakana kadar. Bu kıvılcım onun için her şey olabilir yani, bir alıntı, bir cümle, kitap kapağı için bir fikir, duygusal bir anısı ya da sokakta gördüğü basitmiş gibi görünen bir olay; bu kıvılcım bazen hiç çakmaz ama yine de hep oradadır. Evet, Ahmet de ben de devamlı heyecanlanacak bir şeyler buluyoruz.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Polonya’dayız. Ve buranın ikimiz için de çok farklı anlamlara gelmesi önemli değil. Ahmet buraya, benim memleketime, geldiğinden beri yavaş yavaş göçebe bir bakış açısı benimsemeye başladı (Her ne kadar Tokarczuk’un “Uçuşlar” kitabına henüz başlamamış olsa bile) ve arka planında -bu söylediğimde de gayet samimiyim- Polonya sokaklarının da geçtiği harika yeni öyküler yazıyor.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Doğrusunu isterseniz, kendi düşüncelerine daldığında tırnak etlerini kemirmeye başlıyor. Ama arkadaşlar, kimse bilmesin ha. Yanında, tırnaklarını yemeyi bırak gibi cümleler sesli söyleyebileceğiniz şeyler değil, hiç öyle söylenir mi?
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Bana sorarsanız her gün farklı bir kitap okuyor olabilir, hiç şaka yapmıyorum. Kindle’ıyla geziyor. Ama ikimiz de bundan az bir zaman önce, bir Türk edebiyatı modern klasiği sayılan Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ına sarmıştık. Bu roman hakkında o kadar çok şey söylendi ki, Türkiye’ye Nobel kazandırdığından başlayın işte, bizim bu kitap için yaptığımız yorumsa sadece birbirimize bakarak onaylarcasına kafa sallamak oldu.
edebiyathaber.net (20 Haziran 2024)