Jean-Paul Sartre’ın (21 Haziran 1905 – 15 Nisan 1980) ölümünün üzerinden 44 yıl geçmiş olmasına rağmen, 119. doğum yıldönümünde dahi hâlâ ilgiyle okunan bir yazar olmaya devam ediyor. 1964 yılında, Nobel Komitesinin 50’li ve 60’lı yıllarda Soğuk Savaş döneminde ABD’den yana taraf tuttuğunu düşündüğü için Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddetmiş olan Sartre, güçlü bir duruş sergileyen ve hâlâ çağımızda okunan bir yazar. Bazı eleştirmenler tarafından “edebiyatçı” veya “filozof” kimliğiyle tanınan Sartre’ın “Edebiyat Nedir”, “Sözcükler” ve “Denemeler” gibi kitaplarına başvurulduğunda, yazarın yazarlık ve yazma konusundaki düşüncelerini özlü bir şekilde görmek mümkündür.
Yazmanın sabır isteyen, uzun ve nankör bir iş olduğunu kabul eden Sartre, yine de “Yazısız tek bir gün bile geçirmedim hem alışkanlığım hem de uğraşım bu benim. Uzun zaman kalemimi bir kılıç gibi gördüm” demekten geri durmaz. Sartre’ın kitabının adı bile bir soru ile başlar: “Edebiyat Nedir?” Sartre, kitabı boyunca edebiyata bir yazı/yazın sanatı olarak bakar. “Mademki eleştirmenler beni yazın adına yargılıyorlar, onlara verilecek en iyi karşılık, önyargılara kapılmadan, yazı sanatının ne olduğunu incelemektir,” diye yazar ve kitabında “Yazmak Nedir?”, “Niçin Yazıyoruz?”, “Kimin İçin Yazıyoruz?” başlıkları altında edebiyata dair açılımlar ve açıklamalar getirir.
Yazmayı, müzik, resim ve heykel gibi diğer sanatlarla karşılaştırarak, aralarındaki ilişkileri ve farklılıkları örneklendirir ve “Yazmak nedir?” sorusuna cevaplar arar. Çünkü aynı çağın sanatlarının birbirini etkilediğini kabul eder. Ancak diğer sanatların yazına uygulanabileceğini söyleyenlerin öncelikli olarak bütün sanatların birbirine eşit olduğunu ispatlamaları gerektiğini belirtir.
Sartre, kitabının “Yazmak Nedir?” bölümünü “Her yazı bir girişimdir… Mademki biz yazarın kusurlarını, mutsuzluklarını ve zayıf yanlarını öne alarak kendisini yapıtlarına koyması, bağlaması gerektiğine inanıyoruz, o zaman kendi kendimize niçin yazıyoruz?” sorusuyla bitirir. Buradan da anlaşılmaktadır ki Sartre, edebiyat düşüncesinin merkezine edebiyat kavramlarından önce yazarı/yazmayı, yani insanın edimini koyar.
Sartre edebiyat üzerine düşünürken, yazar, yazmak ve okuma-yazma kavramlarının ne olduğunu açıklama ihtiyacı hisseder. Bu kavramları tamamen birbirinden ayırarak değil, birbirleriyle olan ilişkileri açısından yorumlar. Bu bağlamda şu düşüncelere yer verir: “Eğer yazar tek başına yaşasaydı, istediği kadar yazsın, yapıt hiçbir zaman bir nesne gibi ortaya çıkmayacak ve yazarın ya kalemi bırakması ya da umutsuzluğa kapılması gerekecekti. Ama yazma işleminin karşısında diyalektik bir bağlaşık terim, yani okuma işlemi vardır ve birbirine bağlı bu iki edim, iki ayrı edimci gerektirir. Zihnin ürünü olan bu somut ve imgesel nesneyi yazarla okuyucunun birleşik çabası ortaya çıkaracaktır. Sanat ancak başkası için ve onun aracılığıyla vardır.”
Sartre, edebiyatı açıklarken ve edebiyat düşüncelerini ifade ederken yazar, yazmak ve okuma-yazma kavramlarına ayrı bir önem verir. Bu da gösterir ki bu kavramlar hem edebiyatın genel konuları ve sorunları içinde hem de edebiyat düşüncesi içerisinde ayrı ayrı açıklanmaya ve değere sahiptir. Çünkü bu kavramlardan sadece birini çıkararak veya yok sayarak edebiyat bütünlüğünden bahsetmek eksik olacaktır. Bu kavramlar birbirlerini etkileyen, biri olmadan diğeri eksik kalacak olan unsurlardır.
Her yazıyı bir girişim olarak nitelendiren Sartre, yazarı da “bazı şeyler söylemeyi seçtiği için değil, onları belli bir biçimde söylemeyi seçtiği için” yazar olarak tanımlar. Ayrıca, “en iyi yazar, kuş öter gibi yazandır. Yazar bir kuş değildir” şeklinde hoş bir betimleme yapar.
Sartre, yazarı da yazını da yazmayı da formülleştirdiği düşünceleri içerisinde sorgular ve açıklamalar getirir. Yazar üzerinde düşünürken yazarın esinlenişi, öngörüsü, bilgisi, uğraşısı, tutkusu, sorumluluğu, davranışı ve çevre ile ilişkilerini önemser ve bunları dikkate alarak düşüncelerini açıklar.
Edebiyatın ne olduğuna cevap arayan Sartre, diğer birçok yazarın üzerinde durmadığı kadar “yazar” üzerinde durur. Düşünceleriyle alışılmış bazı sanıları bozar. Ona göre, imlerin egemen olduğu yerin daha çok düz yazı olduğu dikkate alındığında, yazar imlemlerle, yani insanın varlıklara verdiği ya da varlıklarda bulduğu anlamlarla uğraşır. Dolayısıyla yazar, bir anlam arayışında olan biridir. Bu yüzden yazarın edimleri hep öne çıkar.
Sartre’a göre yazar, diğer insanların özgürlüğüne çağrıda bulunan bir özgürlük davetçisidir. Bu çağrıyı yaparken “bir devrimci değil, başkaldıran bir insandır.” Bu özelliklere sahip birinin baskıları, dayatmaları ve adaletsizlikleri kabul etmesi de elbette beklenemez.
Sartre, yazarın tutkusunu farklı bir cepheden ele alır. Tutku yüzünden ve tutkuyla yazan yazardan birazcık kuşkulansa, ona olan güveninin sarsılacağını ifade eder. Ancak yazarın kendini bir tutkuya kaptırabileceğini ve tutkunun etkisi altında yazabileceğini de yadsımaz. Özgürlüğü başkalaştıran, yabancılaştıran, kendini önemsiz şeylere kaptıran ve asıl amacı unutturan bir tutkuyu hiç de yararlı bulmaz.
Sartre’a göre, bir yazarın savunduğu görüşler ne olursa olsun okuyucularını köleleştirme veya telkin etme çabası, sanatını/yazınını tehlikeye düşürür. Yani hem yazar için hem de okur için “özgürlük” ister.
Yazmayı aynı zamanda bir ayıklama çabası olarak gören Sartre, “Denemeler” kitabında da yazarın önemli bir görevi olduğundan dolayı sorumluluğuna dikkat çeker. Yazarda özgürlüğü, özgünlüğü ve varoluşu onun sorumluluğu içinde gören Sartre, gerçek varoluşun özgürlüğe muhtaç olduğunu ve bu sebepten özgür yazarın sorumluluğunun da ağır olduğunu belirtir. Özgür olan ve sahip olduğu özgürlükle kendi kendini, kendi özünü seçen yalnız insandır. Bu nedenle yazmayı seçen yazarın sorumluluğu da çok açıktır. Sartre’a göre yazar, “edebiyat ortamında yazıyorsa, özgürlüğün hep tehlikede olduğu bir dünyada, özgürlüğü belirtme ve ona seslenme görevini üstüne almış demektir. Bu ortama girmeyen bir yazar suçludur. Sadece suçlu olmakla kalmaz, çok geçmeden yazar olmaktan da çıkar.”
Özgürlüğü her zaman ön planda tutan, bu yüzden “özgürlüğün yazarı” veya “düşünürü” olarak anılabilecek olan Sartre, yazarı ezeli değerlerin bekçisi olarak kabul etmez, daha çok “düşündürmeyi” seçer. Çünkü özgürlük somut bir şeydir ve yazarın her çağda sorumluluğu farklı ve değişken olabilir. Yazar, genel olarak “iyi budur, kötü şudur” diyecek olursa sorumluluğunu unutmuş olur. Çünkü genel olarak iyinin ne olduğunu herkes bilir. Yazardan beklenen veya istenen, iyi niyetli insanları bu sorunlar üzerinde düşündürmektir. Çağında teknolojinin, iletişimin ve etkileşimin araçlarını (gazete, radyo, sinema) sayan Sartre, bunların okuyucu çevresini genişlettiği için yazarın da daha büyük sorumluluk taşıdığını, dolayısıyla yazarın daha çok şey bilmek ve daha çok şeyin sözünü etmek zorunda kaldığını vurgular. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde teknolojik gelişmelerin ve internet ağlarının yaygınlığı göz önüne alındığında, şimdilerde yazarın sorumluluğu daha da artmıştır.
“Yazar çağının adamıdır” diyen Sartre, yazarın sözünün önemine dikkat çeker. Çünkü yazarın “her söylediği ve her söylemediği sözün çağında yankısı olur, yazar toplumun dışına çıkmaz.” Bu nedenle yazarın çağına sıkı sıkıya sarılmasını önerir.
Sartre’ın edebiyat düşünceleri içinde “yazar” kavramı önemli bir yer tutarken, hemen ardından “yazmak” gelir. Yazmak, sadece anlam yüklenen bir kavram değil, aynı zamanda görevler de yüklenen bir eylemdir. Yazmak, aynı zamanda bir kavgaya atılmaktır ve yazarın özgürlük arzusunun bir biçimidir. Sartre’a göre yazar, yapıtının ortaya çıkışına yardım etmesi için okuyucunun özgürlüğüne çağrıda bulunandır. Bu nedenle her yazınsal yapıtı bir çağrı olarak adlandırır. Kendisi de yazmak deyince, dil aracılığıyla giriştiği üretimi nesnel bir varlık durumuna getirmek için okuyucuya çağrıda bulunmayı kastettiğini belirtir.
Sartre, “Denemeler” kitabında yazar, yazın, yazmak ve yazınsal yapıt kavramlarını ele alırken, yazarın yazdığı sürece ahlakı öne almak zorunda olduğunu, çünkü ahlaki değerlerin her türlü Makyavelcilikten üstün olduğunu vurgular. Ayrıca, yazarın ezen ve aldatan durumuna düşmek istemiyorsa, dünyadaki tüm ezilenlerin, sömürülenlerin ve işgale uğrayanların haklarını savunması gerektiğine dikkat çeker. Günün sorunları üzerine düşüncelerini açıkça ifade etmeyen ve bu konularda susan yazarların, diğer yazarları tedirgin eden bir çelişkiye sürüklediklerini yazar.
Kimin için yazıyor/yazıyorsunuz sorusu, bilinen ve alışılagelen bir sorudur. Elbette bu soruya her yazar farklı veya benzer cevaplar verebilir. Sartre ise bu soruya genelleyerek bir cevap vermeyi seçmiştir. Sartre’ın hedefi, ilke olarak bütün insanlara yönelik ve kapsayıcı olduğundan, düşüncesini bu anlayışla ifade eder ve “Evrensel okuyucu için yazıyoruz” der. Ancak yazılanların yalnızca bazı insanlar tarafından okunduğunu da belirtir. Kısacası, yazarın hem geniş bir ufku hem de geniş bir yelpazesi olması gerektiği, Sartre tarafından vurgulanmıştır.
Faydalanılan eserler:
-Jean Paul Sartre. Edebiyat Nedir? Çev: Bertan Onaran.7.Baskı. Can Y.2015.
-J. P. Sartre. Sözcükler. 4.basım. Çev: Bertan Onaran. Payel Y. 1996
-Jean-Paul Sartre. Denemeler. Çev: S. Eyüboğlu ve Vedat Günyol. Say Y. 1996: