İlk kadın tiyatro yazarımız kimdi? | Metin Celâl

Temmuz 3, 2024

İlk kadın tiyatro yazarımız kimdi? | Metin Celâl

“İlk kadın tiyatro yazarımız kimdi?” diye internette aratınca “Fatma Nudiye Yalçı” adıyla sıkça karşılaşıyorsunuz.

Fatma Nudiye Yalçı Türkiye’nini sosyalizm tarihini araştıranlar için bilindik bir kişidir. İsmine rastlarsınız ama ötesini öğrenemezsiniz. Onunla ilgili ayrıntılı bilgileri sanıyorum ilk kez Latife Fegan’ın “Yazmasaydım Olmazdı”da okudum (Belge yay. 2020). Ardından Memnune Kayagil’in “Fatma Nudiye Yalçı, Kadın Komünist Yoldaş” adlı monografisini okudum (Belge yay. 2023).

Fatma Nudiye Yalçı’nın çok ilginç ve çileli bir yaşam öyküsü var.  Önemli bir devrimci. Türkiye’de sosyalizmin tarihi ile ilgili çalışmalarda adına Hikmet Kıvılcımlı ile birlikte rastlarız.  Kıvılcım’lının hayat boyu yanında, yoldaşı olmuş.  1938 Donanma Davası’nda 10 yıl hapis cezası almış. 1954 yılında kurulan Vatan Partisi’nin kurucusu olmuş, görev yapmış. 1957 Tevkifatı’nın sanıkları arasında yer almış.  Bulgaristan’daki şüpheli ölümüne kadar mücadelelerle, maceralarla geçen bir hayatı var. Hep göz ardı edilmiş, küçümsenmiş, yok sayılmaya çalışılmış, geç de olsa tanıması, bilinmesi gereken önemli bir sosyalist.

Memnune Kayagil’in kitabında ve arka kapak yazısında özellikle vurgulanan Fatma Nudiye Yalçı’nın “ilk kadın tiyatro oyunu yazarı” olduğudur.  “Beyoğlu 1931 adlı oyununu kaleme almıştı. İleride “Türk tiyatrosunda ilk kadın tiyatro oyunu yazarı” olarak kabul edilecekti. O ise “proleterleşmiş aydın” olmayı hedefledi, bu yönde eserler verdi” diye yazıyor arka kapakta. 

Mehmet Aslan’ın oldukça kapsamlı ve bilgilendirici “Fatma Nudiye Hanım’ın Peşinde” başlıklı yazısının spotu da “Mehmet Aslan, Türkiye’nin ilk kadın oyun yazarı Fatma Nudiye Yalçı’yı yazdı” cümlesidir (Fatma Nudiye Hanım’ın Peşinde | Mehmet Aslan – Parşömen (parsomenfanzin.com).

Memnune Kayagil’in kitabından ve Mehmet Aslan yazısından Fatma Nudiye Yalçı’nın 1930’larda Yedigün dergisi gibi önemli yayınlarda çalışmaları yayınlanan bir yazar olduğunu anlıyoruz. 1929’da yani hemen alfabe devriminden sonra Resimli Ay matbaasında basılmış “Milli Alfabe”si yayınlanmış, daha önce de 1927’de, Arap harfleriyle “Çabuk Öğreten Elifba”sı var Fatma Nudiye Yalçı’nın. Tabii Karl Marks’ın Enternasyonal’i Açış Hitabesi ve Engels’in Marksizm’in Prensipleri kitapçıkları gibi sosyalist literatüre katkıda bulunduğu birçok eserini, makalesini ve çevirisini de anmak gerekiyor. Yayıncılığı ve editörlüğü de var. (İnkılâba Bütün Bir Ömrünü Veren Kadın: Fatma Nudiye Yalçı – Canan Özcan – Karşı Mahalle (karsimahalle.org)

Fatma Nudiye Yalçı’nın Türkiye’nin ilk kadın oyun yazarı olduğu bilgisini ve Sevda Şener’in  “Cumhuriyet Döneminde tiyatroya, oynanacak düzeyde oyun vermiş olan kadın yazarlarımızın en eskisi Nudiye Nizamettin’dir” cümlesini Mehmet Aslan Sevda Şener’in “Cumhuriyet Dönemi Kadın Oyun Yazarları” (Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Yıl: 1973, Sayı:4, s. 31-44) adlı makalesinden almış. Nudiye Nizamettin, Fatma Nudiye Yalçı’dır.

Sermet Erkin “Beyoğlu 1931” isimli tiyatro eserinin metnini Devlet Tiyatrosu’nun çöpe atılmak üzere ayrılmış bir yığın eski kitapları arasından ayıklayarak bulduğunu belirtilmiş. Eser oynanmak için repertuara alınmış ama sahnelenmemiş.  Yani kitaplaşmadığı gibi sahnelenmemiş de. Nasıl ilk sayılıyor, tartışmalı. Çünkü metin bulunmasaydı, “ilk” olamayacaktı.

Fatma Nudiye Yalçı’nın mücadelelerle dolu yaşamı o kadar ilginçti ki doğrusu “Türkiye’nin ilk kadın oyun yazarı” olduğu bilgisinin üzerinde durmamıştım. Aradan aylar geçti. Mehmet Aslan’ın yazısına rastlayıp Facebook’taki Özgür Edebiyat adlı grubumuzda “Türkiye’nin ilk kadın oyun yazarı” başlığıyla paylaşınca Metin Kayahan Özgül, “Türkiye’nin ilk kadın oyun yazarı” vurgusunu anlayamıyorum üstadım. Sözgelimi, Celâl Sahir’in annesi Fehime Nüzhet Hanım gibi erkenden oyun yazmaya başlamış kadınlarımız cumhuriyeti de gördüler. Gayretle “ilk”i aramak bana doğru gelmiyor. Zaten güzel bir yazı olmuş; ilâveten böyle bir vurguya ihtiyacı yok bence” diye bir yorum yaptı.

Metin Kayahan Özgül, “Gayretle “ilk”i aramak bana doğru gelmiyor” dese de kafama bu soru takılmıştı; “İlk kadın tiyatro yazarımız kimdi?”

Metin Kayahan Özgül’ün Fehime Nüzhet Hanım’ı örnek vermesi önemli. Çünkü üzerinde düşününce ilk olmak için1930’lar geç bir tarih. Fehime Nüzhet’in doğum tarihi bilinmiyor. 1925’te vefat etmiş. Biyografisinde “Fehime Nüzhet Hanım; cesur, girişken, heyecanlı ve mücadeleci karaktere sahip bir kadın olarak çevresinde tanındı, sosyal hareketliliği ve görüşleri ile dönemin kadın çevrelerini etkiledi. Balkan ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında kadınların düzenlediği sosyal ve yardım amaçlı toplantılarda heyecanlı nutuklar söyledi, bağış toplama kampanyalarına katıldı, Hilâl-i Ahmer’in hizmetlerinde bulunup yaralı askerlere hasta bakıcılık yaptı. Ayrıca döneminin kadın hakları savunucularının önde gelenleri arasında yer aldı. Savaş yıllarında geceli gündüzlü çalışıp didinen Fehime Nüzhet Hanım, Mütareke günlerinde köşesine çekildi. Uzun süren hastalık döneminin ardından 14 Eylül 1925’te zatürre nedeniyle hayatını kaybetti” diye yazıyor (Fehime Nüzhet (yesevi.edu.tr).

Aynı biyografiden Fehime Nüzhet’in kitaplaşmış Bir Zalimin Encâmı (1908) ve Adalet Yerini Buldu (1910) adlı tiyatro eserleri olduğunu öğreniyoruz. Fehime Nüzhet’in “Adalet Yerini Buldu” adlı piyesi 1909’da Osmanlı Milli Zevk-i Selim Topluluğu tarafından sahneye konulmuş. Fehime Nüzhet’in tiyatro eserleri Ortaköy ve Kadıköy tiyatrolarında sahnelenmiş. Aynı biyografiden alıntılıyorum; “Metin And (1970: 235), Adalet Yerini Buldu adlı eserin 1909 yılında Osmanlı Millî Zevk-i Selim Topluluğu tarafından yazarın denetiminde sahneye konulmasını göz önünde bulundurarak Fehime Nüzhet Hanım’ın ilk Türk kadın rejisörü olarak kabul edilebileceğini ifade eder.”

Fehime Nüzhet “tiyatro eserlerinde istibdat rejimini ve bu rejimin ürettiği hafiye teşkilatını, teşkilatın yönetici ve hafiyelerini tenkit eder. Bu hafiyeler imkân ve yetkilerini kendi şahsî menfaatleri için kullanır ve düzmece jurnallerle suçsuz insanlar, aileler ve bilhassa da vatanperverlere tuzak kurarlar. İki eserde de II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte suçlular cezalandırılır ve adalet yerini bulur” deniyor.

Metin Kayahan Özgül’ün işaret ettiği gibi o yıllarda birçok kadın tiyatro eserleri kaleme almış. Fehime Nüzhet, Zeliha Osman, Aliye Hanım, Mesadet Bedirhan, Afife Kemal, Şair Nigâr, Şükûfe Sevinç gibi isimleri veriyor Esra Dicleli (Tiyatroda kadın yazarlığının yüz yılı aşan tarihi (gazeteduvar.com.tr). Esra Dicleli aynı yazısında “Fatma Nudiye Yalçı, İstanbul Şehir Tiyatroları repertuvarına giren ama sahnelenmeyen oyunu Beyoğlu 1931, her ne kadar 1930’larda Vedat Nedim Tör, Sabahattin Ali ve Nâzım Hikmet gibi isimlerle yükselen sol söylemin-yazının içinde yer alsa ve kadını da sol perspektiften kavrasa da Türkiye’deki ilk diyalektik-materyalist tiyatro oyunu olması açısından önemlidir” diyor.

Tiyatro tarihlerine bakarsanız “Türk edebiyatında ilk kadın tiyatro yazarının Nigâr Hanım, eserin de Tesir-i Aşk (1883’te yazılmış ama basılmamış olan eser) olduğu” bilgisine ulaşırsınız.  “Yazılmış ama basılmamış” bir eser nasıl “ilk” oluyor, tabii merak konusu. “Tesir-i Aşk”ın metnini Olcay Önertoy fakülte kitaplığında bulmuş ve önce Tiyatro Araştırmaları dergisinde (Temmuz 1976, s.7) yayınlamış ve 1978’de kitaplaştırmış. Nigâr Hanım’ın yaşarken bu eserinin yayınlanmaya ya da sahnelenmeye uygun olmadığını düşündüğü anlaşılıyor. Çünkü 1910’da sahnelenmiş Gırîve adlı bir tiyatro eseri var.  

Ömer Çakır, “Türk Edebiyatında İlk Kadın Tiyatro Yazarı M.F. (Madam Flori) ve Eseri “İşte Alafranga” (Madam Flori, Nasıl Mustafa Fahri Oldu?)” başlıklı makalesinde başlıktan da anlaşılacağı gibi İlk Kadın Tiyatro Yazarı’nın M.F. (Madam Flori) olduğunu ama M.F’nin Mustafa Fahri diye anlaşıldığını belirtiyor. “İşte Alafranga adlı eser, komedi türünde bir tiyatro olup üç perdeden oluşmaktadır. İstanbul’da 1291/1874’te basılan ve 48 sayfadan oluşan eserin kapağında yazarı olarak M.F (Türklerin ahvâline vâkıf bir madam) yazmaktadır” diye ekliyor.

“Osmanlı arşivindeki belgelerden öğrendiğimize göre Madam Flori, uzun yıllar İstanbul’da yaşamış ve Osmanlı Devleti hizmetinde bulunmuş olan Fransız Hekim Flori’nin (Charles Alfred Fleury) eşidir.” Charles Alfred Fleury İstanbul’da onlarca yıl görev yapmış. Madam Flori de toplum içinde faal kadınlardanmış. Siyasi çalışmaları da var. II. Abdülhamit yönetimi “Madam Flori’yi bir takım fesat cemiyetleri ile irtibat halinde kabul ederek onun her hareketini takip etmiş.”  Ailenin 40 yıldan fazla İstanbul’da yaşadığı göz önüne alınarak Madam Flori’nin Türkçe edebî bir eser telif edecek kadar Türkçeye ve “Türklerin ahvâline vâkıf bir madam” olduğu anlaşılmakta. “O yıllarda bir kitabın basımı için gerekli hukuki sürece uygun olarak Madam Flori’ye talebi üzerine 29 Ekim 1874’te “İşte Alafranga isimli tiyatro risalesinin basım ve neşri için geçici ruhsat verilmesi” de bu eserin yazarının Madam Flori olduğunun kesin kanıtı sayılıyor ((99+) Türk Edebiyatında İlk Kadın Tiyatro Yazarı M.F.(Madam Flori) ve Eseri “İşte Alafranga” | Ömer Çakır – Academia.edu).

Tabii ülkemizde “ilk” olmanın en önemli koşulu “Türk ve müslüman” olmaktır. Örneğin matbaanın o kadar geç (!) kullanılmaya başlamasının nedeni ilk “Türk ve müslüman” matbaacı olarak İbrahim Müteferrika’nın Macaristan’dan gelip Müslüman olmasının beklenmesidir. Müteferrika’dan önceki matbaacılar “Müslüman” olmadıkları için “Türk”  de sayılmazlar ve ülkemize matbaa icadından 243 yıl sonra gelmiş olur (İlk yayıncımız kimdi? | Metin Celâl | Edebiyat Haber). Böyle çok örnek var. Benzer durum ilk film için de söz konusudur. Maniki Kardeşler’den, çektikleri filmlerden söz edilmez, çekildiği meçhul bir filmden söz edilerek bu onur Fuat Uzkınay’a verilir ve genel kabul görür. İlk Türk romanı için de benzer bir tartışma söz konusu. Osmanlı ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Rum ve Ermeni yazarlar, şairler Türkçe yazmalarına rağmen “Türk edebiyatı” içinde değerlendirilmiyorlar. O nedenle Madam Flori’nin “ilk kadın tiyatro yazarımız” olarak kolay kabul göreceğini sanmıyorum. Oysa bir edebiyatın içinde var olabilmek için o dilde yazmak yeterlidir. Madam Flori de Türkçe yazdığı için “Türk yazarı”dır. Günümüzden bir örnek vermek gerekirse Elif Shafak (Türkçe çevirilerde Şafak) eserlerini İngilizce kaleme aldığı ve sonradan Türkçeye çevrildiği için “Türk yazar” değil “İngiliz Yazarı”dır. İlla ırk peşinde koşmak ve köken bildirmek gerekiyorsa İngilizce biyografilerinde olduğu gibi “Türk kökenli İngiliz Yazar” demek gerekir sanırım. Ama ülkemizde Türk yazarı sayılıp öyle değerlendiriliyor.

Madam Flori “İşte Alafranga”da yanlış batılılaşma konusu işlemiş. Sonradan görme bir zenginin alafranga olmaya çalışması, bu sırada düştüğü komik durumlar ile zenginliğini kaybetmesi sonucu eski hayatına dönüşü anlatılır, diyor Ömer Çakır. “Yanlış batılılaşma ve şıklarla alay konusunun tiyatro türünde Mustafa Nuri’nin 1875’te neşredilen Zamane Şıkları’nda, roman türünde ilk kez Ahmet Mithat Efendi’nin 1875’te yayımlanan Felatun Bey ile Râkım Efendi’de işlediğini göz önüne aldığımızda 1874’te yayımlanan İşte Alafranga’nın öncü bir özelliğe sahip olduğu söylenebilir” diye ekliyor. Yani Madam Flori ilk kadın tiyatro yazarımız olması yanında işlediği konu açısından da oldukça yerli ve ilk.

edebiyathaber.net (3 Temmuz 2024)

Yorum yapın