Oğuz Atay’ın günlükleri, yetmişli yılların Türkiye’sinde toplumun kökleşmiş sorunlarına edebiyat çalışmaları ile çare olmaya çalışan bir aydının iç dünyasını yansıtır. Yazarın, ölümünden sonra yayınlanan eserleri arasında olan günlüklerinde, yazmak istediği kitaplar için aldığı uzun notlar da önemli yer kaplar.
Günlükler 1970 yılında başlar ve Atay’ın hayatını kaybettiği 1977 yılına kadar sürer. Hatta kitabın son bölümü hastanede yazılan notlardan oluşur. Yazar, günlük tutmasının sebebini ise kendisine dert ortağı yaratma isteğiyle açıklar.
“Artık Sevin olmadığına göre ve başka kimseyle konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun. ‘Kimseye söyleyemeden içimde kaldı, kayboldu’ dediğim düşüncelerin, duyguların anası olsun. Kimse dinlemiyorsa beni –ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor.” (s.4)
Yazarın tamamlamak için notlar tuttuğu çalışmaları arasında Korkuyu Beklerken, Bir Bilim Adamının Romanı, Eylembilim, Tehlikeli Oyunlar gibi sonraki yıllarda yayınlanacak yapıtları vardır. Bunlar arasında en çok Tehlikeli Oyunlar üzerine aldığı uzun notlar dikkat çeker. Atay bu çalışmasında, daha önce yayınlanan Tutunamayanlar romanındaki bazı karakterleri de derinleştirmek ister.
Oğuz Atay’ın yine uzun notlar almasına rağmen tamamlamayı başaramadığı çalışması ise Türkiye’nin Ruhu’dur. Türkiye’nin Ruhu’nu Devlet, Toplum, İnsan başlıklı üç ayrı bölüm halinde yazmak isteyen Atay, bu kapsamlı çalışması için derinlikli ve uzun bir araştırma içine girmeyi düşünür.
Sadece roman çalışmalarıyla yetinmeyen yazar Hayat Bir Oyundur isimli bir de tiyatro oyunu kaleme alır. Yıldız Kenter’e götürülen oyun bazı yönlerden eksik bulunur. Bunun üzerine oyununu tekrar gözden geçiren ve bazı değişiklikler yapan Atay, metni bir kez daha Yıldız Kenter’e gönderir ancak bir sonuç alamaz.
Başta Kemal Tahir ve Halit Ziya olmak üzere edebiyatımızda önemli izler bırakmış isimlerin yanı sıra aydınlarımız, günlüklerde en çok konu edilenler arasındadır. Kemal Tahir ve Halit Ziya’ya genellikle olumlu yaklaşan Atay, aydınları ise acımasızca eleştirir.
“Aydın halkın öncüsüdür gibi bir söz vardır; oysa artık aydın kendi halkının yapmaya başladığı atılımların gerisinde kalmaya başlamıştır. İlerici, gerici her türlü akımların tekelini ellerinde tutan bir küçük yarı-aydın çetesi, yıllardır kendini yenileme gereği duymadığı için, bugün artık yerini kaybetmemek için ancak bezirgan oyunlarıyla ayakta durmaya çalışmaktadır.” (s.134)
Dönemin edebiyat çevreleri ve bu çevrelerde yaşananlar eleştirilerden payını alan bir diğer konudur. Halka yalan söylemek için büyük sözler edilmekten çekinilmediği, kültürsüzlüğün, sezgi eksikliğinin, kuşaklar arasındaki yabancılaşmanın ve kopukluğun olağanlaştığı bu çevreler yazara göre değildir.
“Halka büyük doğrular adına yalan söylemekten kurtulamamaktır sorunlardan biri… Bir edebiyat çetesine yaslanmanın verdiği rahatlıkla yıllar boyunca bir arpa boyu ilerleyememenin zavallılığıdır. Derinlikten, derinliğe ilerlemekten korkmanın böcekçe korkusudur.” (s.224)
Günlüklere göre, Oğuz Atay’ın yakındığı öncelikli sorunların başında tamamladığı kitaplarını yayınlatma sorunu ve okuyucunun ilgisizliği gelir. Yayınevleri kitaplarını yayınlamaktan kaçınır. Okuyucunun uzaklığı ise yazarı yeni çalışmalar içine girme konusunda isteksizleştirir. Bu durum yazarın her geçen yıl daha da umutsuz hale gelmesine sebep olur.
Henüz 43 yaşındayken hayatını kaybeden Oğuz Atay’ın, kitapları için beklediği ilgi ölümünden uzun yıllar sonra yükselir. Tamamlayamadığı için okuyucuyla buluşamayan çalışmaları ise yaratacağı etki bakımından bugün halen merak konusudur.
edebiyathaber.net (3 Temmuz 2024)