Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son dönemde okuduğu kitapları, bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Gonca Ataç’ı, editörü Can Gazalcı ile konuştuk.
Genelde nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Gonca Ataç, evde, kafede, metroda, otobüste, vicdanların kanamaya devam ettiğinden haberdar olunabilen her yerde yazar. O an elinde kalem olması gerekmez ki yazması için. İtiraz edilecek bir şey varsa onun yazacağından emin olursunuz. AH kitabını okuyanlar bilirler, ince sayılabilecek bir kitaba Türkiye’de bugünlerde yaşanan ne sorun varsa hepsini koymuş ve tamamında acımasız çarkların arasında ezilenlerden yana olmuştur. Üstten bakış taşımadan, zalimlerle inceden kafasını bularak! Ama idare et işte bu da böyledir demeden. İtirazını en köklü biçimde iletmiş olarak! Onunla biraz vakit geçirince iyi bir yazarla vakit geçirmenin nasıl bir deneyim olduğunu anlarsınız. Kendi adıma, insanlarla sohbet ederken de kafasının gerisinde yazmakta olduğunu düşünüyorum. Bana bu hissi en çok veren şudur: Gonca Ataç’ı ilk kez görüyorsanız, onunla sohbet etmeye başlamadan önce onun mesafeli, hatta neşesiz biri olduğunu düşünebilirsiniz. Sohbet ilerledikten sonra sizin bilmem kaç dakikadır konuştuğunuzla ilgili öyle tatlı espriler patlatır ya da yakın ya da uzak tarihten öyle şeyler hatırlatır ki!.. Birkaç kelimeyle hem de! Siz söylediklerinizin çoğunun sözcük israfı olduğuna kanaat getirir hatta biraz sonra o konuşsun diye konuşmaya başlarsınız. Abartısız mizahı hem kaleminde hem sohbetinde zirveyi zorlar. Genelde insanları çok iyi güldürürüm ama beni onun kadar güldürebilen bir yazarım hiç olmamıştır.
Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Gonca Ataç ile dost olduktan sonra her an farklı açılardan fikir beslenmelerine hazır olmak gerekir. Günlerce sesini çıkarmayıp bir anda aklınıza takılan bir konuda sizi bir okuma yapmaya davet edebilir. Onunla bir yazar/şair – editör çalışması yaparken en çok dikkatimi çeken şeyi söylemek isterim. Bu anlatacağımı özellikle şiirlerini okuduktan sonra keşfettim. Genelde şiir editörlüğünü kabul etmem ama söz konusu Gonca Ataç olunca tereddütsüz evet demiştim. Şiirde manayı sorgulamak güçtür hatta gereksiz bulunur, bilirsiniz. Her okur kendi manasını yaratır, denir. Aslında bütün edebi türler için böyledir ama işin içine şiir girdiğinde editörün de eli kolu bağlıdır çoğu zaman. Buna rağmen Gonca Ataç’ın şiirlerini okuduğumda, hiç olmazsa çalışıyormuş gibi yapmak için hemen her şiirinde ona birçok soru yönelttim. Bir şairden, bu sorulara, “İçimden öyle geldi, öyle döküldü” gibi yanıtlar vermesini beklersiniz. Hatta bilmiyorum ama böyle kalmasını istiyorum da diyebilir. Gonca Ataç ise yüreğimizi delip geçen ve son olarak da bir soruşturmada yılın en iyi ikinci şiir kitabı seçilen Dikenli Ukdeler kitabındaki dizelerle ilgili sorularıma o kadar netlikle yanıt vermiştir ki beni her seferinde şaşkınlığa uğratmıştır. Bir insan hem bu kadar nasıl duyguları harekete geçirir ve akılla hareket eder! “Hocam” derim, “Bu kadar akılla nereye kadar. Bırakın şu aklı biraz bir kenara…” Aslında bunu biraz kıskandığımdan söylerim. O da zaten bildiğini okumaya devam eder.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Bu çok güzel bir soru. Nice yazarlar gördüm ki sizi editör olarak daha baştan yönlendirir. Şurada şöyle mi yapsam mı böyle mi yapsam, ne dersin? Her şey güzel de final olmadı sanki? Şu karakter şöyle mi yapsa böyle mi yapsa? Böyle beni sınırlandırarak sorular yönelttiklerinde kendimi editör değil de liselere giriş sınavında ter döken bir öğrenci gibi hissederim. Gonca Ataç ise sizi yönlendirmez. Sizden gelebilecek en güzel fikirleri almış olur böylece. O kolay kolay başka editörle çalışmayacaktır ama olursa o kıskanacağım meslektaşıma şimdiden bir uyarıda bulunayım. Hayatının en kolay, bu nedenle de en zor editörlüğü ile karşı karşıya kalacaksın, haberin olsun. Yok yok, siz en iyisi Can’la çalışın Gonca Hanım, diyerek onu geri çevirin, asıl dikkate alma gereken uyarı budur, ona göre…
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Beşiktaş maçlarını skor olarak takip etmesi, beraber yeni bir beste yapalım hocam bana biraz söz yazar mısınız sorularıma sizi umutsuzluğa sürükler gibi yanıt verip bir iki güne hazır etmesi, kimden gelirse gelsin okuma ve bir şeyler yazma isteklerini asla kıramayıp işine ara vermesi, siz coşkulanıp bir şeyler yazarsanız sakin sakin esprilerle kısa yanıtlar vermesi, metroyla her 45 dakikalık yolculuğundan mutlaka iyi bir fikirle çıkması bildiğim ritüelleri arasında.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Ayrı şehirlerde yaşadığımızdan daha çok fuarlarda, etkinliklerde görüşürüz ama bu durum etkilendiğimiz kitaplarla ilgili birbirimizi haberdar etmekten alıkoymaz bizi. Farklı okumaları bir arada yürütür genellikle. Son bahsettiği kitaplar; Haldun Taner’den ‘Zamanın Getirdiği Perspektifler’, Senarist-Yazar ve Eğitimci Mehmet Aydın’dan ‘Ben ve Yılmaz Güney’, Nazlı Eray’dan ‘Hayatımın Müsveddesi’ , Olga Tokarczuk’dan ‘Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde’ ve benim için sürpriz olmayan Ahmet Özdemiroğlu’ndan ‘Beşiktaş Efsanesi’
edebiyathaber.net (29 Ağustos 2024)