-Gel bakalım şöyle yamacıma! Küçük meleğim benim!
-Of dedee! Sürekli aynı şakayı yapmaktan bıkmadın bi türlü.
-Ne şakası kız!
-Bi yere gidebiliyorum da sanki! Hep burda, yanı başındayım ya! Çakılmış kalmışım, duvardaki çivi gibi.
-Ooo, laflara bak laflara… Duvardaki çivi ha! Haklısın aslında. Belim çatlıyor benim de… Ooof! Asırlardır aynı şekilde oturmaktan…
-Asır nedir ki dede?
-Bunu anlayabilmen için öncelikle anın, sonralıkla zamanın ne olduğunu bilmen gerekir küçüğüm. Biliyor musun bakalım sen, an, ve dahi, zaman, ne demektir?
-Iıh.
-Bak! İşte! Bilmiyorsun. Hâlâ bilmiyorsun. Oysa kaç kere konuştuk bunları seninle. Sürekli aynı şeylerden bahsediyoruz ve sen hâlâ hiçbir şey bilmiyorsun.
-Zaman ne demektir dede?
-Boş ver yavrucuğum. Senin bunları anlaman mümkün değil.
-Neden dede?
-Çünkü sen, kutsal kitaba da kaydettiğimize göre, zamansız bir varlıksın kuzucum. Hatta bir varlık bile değilsin aslında.
-…
-Hiç gücenme! Kendin yazdırdın kitaba, şimdi de bilmezden geliyorsun.
-Varlık ne demek dede?
-Bu resme girdiğimiz anda kazandığımız mevcudiyet canım.
-Biz buraya nasıl geldik ki?
-Caravaggio koydu ikimizi de bu tabloya. Kilise sipariş etti. O da bizi yarattı. Beğendiremedi gerçi… İstemedi bizi kilise. Fazla avam buldu.
-Avam mııı? Hi hi hi! Bugün hiç avamda değilim dedeciğim.
-Hıh. Havan batsın! Bi boktan da çaksan gam yemeyeceğim! İşin gücün dalga. Avam halktan kişilere denir saftirik! Basit, sıradan yani.
-Aaa, ben sıradan olduğumu düşünmüyorum doğrusu. Kanatlarım var bi kerem. Bembeyaz. Tüylü tüylü. Ama sen gerçekten de pek avamsın. Üstün başın dökülüyor. Ayakların leş gibi. Üstelik…Iııy! Kokuyorlar…
-Bak sen! Bitli bücür! Sen bile burun kıvırıyorsun dedeciğine. Kilisenin beğenmemesi tuhaf değil demek ki!
-O adam da seni temiz pak yaratıp, doğru düzgün giydirseydi o halde! Hiç değilse bir çift terlik taksaymış ayaklarına! Onun yüzünden kiliseye kapılanamamışız bak!
-Büyük sanatçıydı o! Saygısızlık etme!
-Hem…
-Ne?
-Şeyy…Iııı…Dedee?
-Ne? Ne yumurtluycan yine?
-Bizim tanrımız Karavacciyo mu o halde?
-Sus kız!
-Niye ki!
-Günaha girme!
-Ben niye günaha giriyormuşum? Sen dedin ki bizi o yarattı diye!
-Ama kızım…
-Ben senin kulağına Karevaccio’nun sözlerini mi fısıldıyorum sürekli? Senin yaza yaza bitiremediğin kitap onun kitabı mı?
-Yok yok. Öyle bi şey değil bu.
-Dedee! Şimdi sen söyledin! Mızıkma!
-Tamam. Dedim de…
-Karavaco bizi neyden yarattı peki?
-Yağlı boyadan tatlım.
-Nasıııl? Ay ne hoooş. Biz yağlı boyadan mı yapıldık yani? Çamurdan iyidir! Rengârenk! Işıl ışıl! Sence de öyle değil mi?
-Aslına bakarsan bu iş biraz karışık. İlk halimiz yağlı boyadandı evet. Ama biz sonra…
-Sonra?
-Bir patlamada öldük çocuğum. Yani aslımız öldü.
-Öldük müü? Ayyy! Ne korkunç!
-Evet öldük. Geçici olarak, Berlin’de, Kaiser Friedrich müzesinde kalıyorduk o sıra. İkinci dünya harbi zamanlarıydı. Savaş vakti hangi akla hizmet gönderdilerse bizi oralara! Gerizekâlı herifler! Sebep oldular… Bir hava bombardımanında parçalandık ve cayır cayır yandık, kül olduk.
-Aaa, kızma ama, tam bir kaçık gibi konuşmaya başladın dedeciğim.
-Yo yoo. Doğru söylüyorum. Sözlerim garip görünebilir ama hepsi gerçek.
-Madem ölüyüz, madem yok olduk; nasıl oluyor da şu anda, sen savanarola sandalyende oturup bacak bacak üstüne atmışsın, elinde kalemin, daima yaptığın şeyi yapıyor, kutsal kitabı yazıp duruyorsun, ve ben yanında dikilmiş, sana efendimizin buyruklarını fısıldıyorum? Accabaa?
-Pekalâ bayan küçük çok bilmiş! Rengârenk hanım! Burada her şeyin siyah beyaz olmasına ne diyorsun peki? Garibine gitmiyor mu hiç? Her şeyi didikliyorsun da, bunu niye hiç sorgulamıyorsun?
Accabaağ?
-…
-Kanatlarının, kıyafetinin bu kadar beyaz olması normal de, ellerinin, bacaklarının, saçlarının, yüzünün bu beyazlığı normal mi sence?
-…
-Nooldu cicim?
-…
-Dilin bi yerine mi kaçtı?
-…
-Aslımız çoktan yok oldu. Şimdiki biz sadece siyah beyaz birer kopyayız. Anlıyor musun? Kopya!
-Kopya ne demek ki?
-Başka bir ressamın yarattığı, renksiz bir taklitten ibaretiz artık. Kapiş?
-Hem de renksiiz! Üf yaa!
-Cının mı sıkıldı cınım?!
-Demek başka biri yarattı bizi!?
-Ulu tanrım, sen mukayyet ol aklıma!
-Koravacco’ya ne oldu peki?
-Zamana karıştı o.
-Zaman ne demek ki dede?
-Offff! Kanatlarını yoldurma bana kız! Bırak goygoyu da ver sufleni. Hadi, hadi! İşimize bakalım artık. Çok oyalandık bugün.
edebiyathaber.net (19 Eylül 2024)