Söyleşi: Artun Turan
Yarım Asır Sonra Niteliği Yeniden Düşünmek: En İyi Nedir?
1974 yılında yayımlanan Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı, seyahat anlatısı, otobiyografik roman ve felsefi sorgulamayı harmanlayan eşsiz yapısıyla geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı ve kısa sürede modern edebiyatın kanonik eserlerinden biri haline geldi. Kitap, özellikle 1970’lerin karşı kültür hareketlerinden etkilenen okuyucularla derin bir bağ kurdu. Edebi başarısının yanı sıra, gündelik hayatın içinden yürüttüğü düşünsel tartışmalarıyla felsefeyi ana akım yazın kültürüne taşıyan bir felsefe kitabı olarak yazın tarihinde özel bir yer edindi. Yayımlanmasının 50. yılında, kişisel teknolojilerin de yaygınlaşmasıyla birlikte giderek karmaşıklaşan gerçeklik tartışmaları bağlamında Pirsig’in düşünceleri ve çözüm önerileri halen güncelliğini koruyor.
Kitabın merkezinde, Pirsig’in ikinci ve son kitabında Nitelik Metafiziği adıyla sistematik hale getirdiği Nitelik yer alıyor. Bu felsefi sistem, Batı düşüncesinde gerçekliğin ana bölünmesi olarak kabul gören özne ve nesne ayrımına bir alternatif, daha doğrusu bir güncelleme öneriyor. Pirsig, Nitelik’in, veya Değer’in, tüm varoluşun temeli olarak ele alındığında, daha iyi bir dünya anlayışına ulaşabileceğimizi savunuyor.
Pirsig, Zen Budizmi gibi Doğu felsefelerinden ve antik Yunan’daki arête (‘erdem’ yerine ‘mükemmellik’ olarak çevrilmesinin doğru olduğuna işaret ettiği) kavramı gibi Batı geleneklerinden ilham alarak bu iki uç arasında bir denge kurmayı hedefliyor ve hayatı daha bütüncül bir anlayışla ele alarak Batı düşüncesinin suni sınırlarını genişletmeyi öneriyor.
Kitapta motosiklet bakımı, teknolojiye – ve diğer her şeye – özen, dikkat ve girişken katılımın önemini vurgulayan güçlü bir metafor olarak sunuluyor. Bu, birçok insanın günlük olarak kullandığı teknolojiye karşı hissettiği yabancılaşma duygusuyla keskin bir zıtlık oluşturuyor. Motosiklet, sadece bir makine olmaktan çıkarak, insan değerleriyle giderek karmaşıklaşan teknolojik dünyayı uyum içinde bir araya getirmenin bir simgesi haline geliyor.
Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı, bugüne kadar en çok satan felsefe kitaplarından biri olmaya devam ediyor; 23’ten fazla dile çevrilen eser, bugüne kadar milyonlarca kopya sattı.
Türkiye’de de geniş okur kitlesi bulunan ve ilk basımının yapıldığı 1995’ten bu yana yirmi üç basım yapan Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı’yla pek çok okuyucu, Cumhuriyet Kitap’ta aynı yıl yayınlanan Ronal J. Lee’nin ve Murat Kocadağlı’nın inceleme yazılarıyla tanıştı.
Kitabın çevirmeni, Süha Sertabiboğlu, Türkiye okurunun yakından tanıdığı bir çevirmen. İstanbul Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesini bitirdi, aynı fakültede öğretim görevlisi olarak çalıştı ve doktora yaptı. İlki 1995’te Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı olmak üzere toplam yetmiş beş kitabı Türkçeye çevirdi. Pirsig’in ikinci kitabı Lila: Ahlakın Sorgulanması (1998) da yine bir Sertabiboğlu çevirisi. Kitabın yayınlanmasının 50. Yıl yıldönümü ve çevirmenler günü vesilesiyle kendisine merak ettiklerimizi sorma fırsatı bulduk.
ZMM’yi ilk kez ne zaman okudunuz ve ilk okumanızda size neler düşündürdüğünü hatırlıyor musunuz? Çeviriyi yapmaya nasıl karar verdiniz? Çeviri süreci nasıl geçti?
ZMM’yi 1994 Temmuzunda, önceden okumadan çevirmeye başladım. (Çevireceğim kitapları önceden okumuyorum, çünkü bunun kitabın çevirisinde pek bir kolaylık sağlayacağı kanısında değilim; bir kitabı ‘okumak’la, ‘çevirmek amacıyla okumak’ aynı şey değil. Kitabı salt okurken geneli hakkında bir fikir ediniyorsunuz fakat o cümlelerin nasıl çevrileceğine kafa yormuyorsunuz. Cümlelerin nasıl çevrileceği konusunda kafa yorarsanız, bulduğunuz cümleleri bir yere not etmediğiniz takdirde kitabın sonunda bunları unutursunuz. Yani bu bir zaman kaybından başka bir şey değildir.) Kitabı çevirirken gerçek anlamda vuruldum, sözcükler bir dağdan inen sular gibi akıp gitti ve ZMM (75 kitap çevirmiş olmama karşın hâlâ) çevirdiğim en güzel, en sevdiğim kitap olma özelliğini koruyor.
Yazarlığı ve düşünceleri açısından Pirsig hakkında ne gibi gözlemleriniz, düşünceleriniz oldu? ZMM’deki Nitelik fikri ve çevirmenlik bağlamında söylemek istedikleriniz olur mu? Sizin çevirmenliğinizi etkiledi mi?
Robert Pirsig özellikle bizim entelektüel dünyamızda “yazar” olarak bilinen kavramın çok dışında biri. Öncelikle, tedavi görmüş olmasına karşın yine de bir şizofren, yani bizim düşünce evrenimizin dışına çıkabilen yahut ona dışarıdan bakabilen ender yazarlardan ve bu da, beyninin sadece on da birini kullanan biz insanlar için çok önemli bir farklılık. ZMM’yi okuyup da çarpılmayacak, etkilenmeyecek insan düşünemiyorum.
Pirsig’in ZMM’si ABD’deki çeşitli yayınevleri tarafından 121 kez reddedilmiş ve sanırım bu bir dünya rekoru… ve ZMM post-modern edebiyatın kült kitabı.
Pirsig çok karmaşık bir yazar ve ZMM de derinlikli ve okuması pek kolay olmayan bir yapıt. Bu sorunuz aklıma bir anımı getirdi: Bir okur ZMM’yi alıp okumaya başladıktan sonra Facebook’ta benim hesabımı görmüş ve neredeyse her gün bana mesaj yazarak kimi zaman bir şeyler soruyor, kimi zaman da duygularını ve heyecanını paylaşıyordu. Sonunda bir gün “Kitapta ‘nitelik’ diye çevirdiğiniz sözcük ‘quality’ mi?” diye sordu, onayladım ve bir daha mesaj yazmadı. Kitabın felsefi, özellikle de mistik felsefeyle ilgili bölümlerine gelince paylaşacak kadar şiddetli heyecan duymaz oldu diye yorumladım.
ZMM’nin hem bir otobiyografik roman hem de felsefi metin olması sıklıkla konuşulur; sizin bu konuda nasıl bir gözleminiz oldu? Bu yıl 28 Nisan’da kitabın editörü J. D. Landis de kitabın edisyonlarına, fiction/non-fiction tasnifine ilişkin yorumda bulundu (fiction olarak işaretlenen edisyonlarda hata yapıldığına ilişkin). Metnin tasnifine ilişkin yorumlarınızı alabilir miyiz?
Bence ZMM kesinlikle (fiction) kurgudur. Bir yapıtın kesinkes otobiyografi olması bile onu kurgunun dışına çıkarmaz. Felsefi yanına gelince, neredeyse ZMM kadar felsefi görüşler içeren daha bir sürü kurgu kitap var; aklıma hemen Jean-Paul Sartre’ın, John Fowles’un romanları geliyor mesela.
Okurlardan ne gibi geri dönüşler aldınız? Türkiyeli okurlar ve yazarlar arasında nasıl karşılandı, size yansıması oldu mu? İnsanların daha çok ne dikkatini çekiyor, nasıl ilişki kuruyorlar?
ZMM bir çoksatar değil ‘uzunsatar’ oldu. Bu sanırım Türkiye edebiyatında pek yaygın bir olgu değil. Kitaplar, özellikle de edebiyat yapıtlarının çoksatar olanları saman alevi gibi birden parlıyor, sonra hemen hemen unutulup gidiyor. Ama ZMM otuz yıldır hiçbir zaman parlamadı (okur profilimiz bu kitabın parlamasına pek elverişli değil) ama hiç sönmedi ve hâlâ iyi satıyor. Okurlardan aldığım dönüşler çok mutluluk verici; bu arada, bu tepkiler arasında beni en çok gururlandıranlarsa (doğal olarak) doğrudan bana yönelik olanlar. Bir okur bana, “Bu kitabı okuduğumda, çevirmeninin bu kitabı çok sevdiğini düşündüm” dedi… Yayın dünyasından bir arkadaşım da bu kitabı okurken, okuduğu kitabı gören, yine yayın dünyasından bir arkadaşının, “Bu kitap kendisinin güzelliğinden ziyade çevirmeni tarafından güzel çevrilmiş diye bilinir” dediğini söyledi. Bir çevirmen için bundan güzel övgü olabilir mi? Bunu da ZMM’ye borçluyum.
ZMM’de sunulan ana terimi Nitelik olarak çevirdiniz. “Quality”ye fonetik olarak daha çok benzemesine rağmen Kalite yerine Nitelik’i tercih ettiniz. Bu sözcük tercihinizdeki neden nedir?
“Kalite” bizde daha ziyade maddi, somut varlıklar, daha doğrusu metalar için kullanılıyor; oysa “nitelik” tüm varlıklar yahut olguların durumu anlamına geliyor ve “quality”nin tam karşılığı bu.
Doğrudan çeviri ve çeviride yerelleştirme üzerine nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz? Çevirinin sadece diller arası değil, aynı zamanda kültürler arası bir aktarım olduğu gerçeği var. ZMM’deki dipnotlarınızın çoğu da kültürel öğeleri aktarmaya yönelik. Bu konuda eklemek istedikleriniz var mı?
Çeviride daima, “bizde bu nasıl söylenir?” arayışından yanayım ama metni, yabancı bir ülke ve kültür bağlamından koparmaya karşıyım. Çevirmen olarak, çevirdiğimiz kültürde bizim kültürümüze çok yabancı ve dolayısıyla da okurun anlayamayabileceği, örneğin dinle ya da (rugby, kriket, beyzbol gibi) bize yabancı sporlarla ilgili göndermeleri, yahut o kültürde herkesin hatırladığı ama bizde çoğunluğun çok iyi bilmediği tarihsel-toplumsal olayları yahut akımları ya da kişileri açıklamak zorundayız. Türkiye gibi, okur sayısının utanılacak kadar az olduğu bir ülkede okuyucuları zorlama lüksümüz yok.
ZMM’den sonra Lila’yı da çevirdiniz. Bu iki kitapla birlikte Nitelik Metafiziği ve terminolojisini Türkçeye kazandırmış oldunuz. NM terimlerinin çevirisine ilişkin düşünceleriniz oldu mu, çeviri sırasında kitapta tekrarlanan bu terimlerin ayrıca takibini yapmanız gerekti mi, veya geriye dönüp değiştirdiğiniz terimler oldu mu?
Benim şansıma, ZMM’yi çevirmeden çok önce Erich Fromm’un Psikanaliz ve Zen Budizm adlı kitabını okumuştum ve Zen terminolojisini biliyordum. Fakat o kitapta “nitelik” konusu geçmiyordu.
Burroughs çeviriniz nedeniyle yayınevi genel yayın yönetmeni ile birlikte 6 yıla kadar ceza ile çok da uzun olmayan bir süre önce yargılandınız. Suçlamada ‘halkın ar ve haya duygularını incittiği’ kapsamı var. ‘Değerlerin sorgulanması’ ve ‘Ahlakın sorgulanması’ eserlerini kültürümüze kazandıran bir çevirmen olarak Türk toplumunun ahlak yapısına uyumsuzluk öne sürülerek yargılama yapıldı.
Savunmanızda “alışılmışın dışında bir üslup benimsediği için bir kitabın müstehcen olarak yargılanmasını doğru bulmuyorum” demişsiniz.
Türkiye’de sosyal niteliğin Dinamik atılımları sürekli baskılayacak yönde statik olduğu malum, buna rağmen çevirinizden ötürü suçlanmanızı absürt bir durum olarak değerlendiriyorum.
Bununla ilgili eklemek istediğiniz şeyler var mı, bir röportajınızda çeviri sırasında başınıza iş açacağını anladığınızı paylaşmışsınız, yine de çevirinin böyle bir yargılamaya intikal ettiğini öğrendiğinizdeki duygularınızı merak ediyorum.
Evet, kitabı çevirirken böyle bir yargılanmayla karşılaşacağım aklıma geldi gerçekten. Ve birçok çevirmenin o kitabı geri çevirdiğini duydum. Ama böyle bir tavır benim için söz konusu değil; bugüne kadar, bana verilen hiçbir kitabı reddetmedim. Ben bu işi bir ölçüde görev anlayışıyla yapıyorum; yani bu kitabın Türkçeye çevrilmesi gerekiyor ve bu görev bana düştü diye düşünüyorum. (Bu yüzden, kimsenin çevirmek istemediği, gerek içerik gerek hacım yönünden son derece ağır, sonuç olarak işkence gibi kitapları çevirdim; bu kitapsa işkencelere bir de ‘adli’ ve, adımın ‘porno çevirmeni’ne çıkması yüzünden ‘ahlaki-kriminal’ boyutlar ekledi) Ama pişman değilim; yerleşik kurallara karşı çıkılmasaydı bugün hâlâ mağaralarda yaşıyor olurduk.
Beatnik kuşağı metinleri bağlamında ZMMyi nasıl yorumlarsınız? Bugün, ZMM’nin ilk Türkçe baskısının yapıldığı 1995’e kıyasla, Türkiye’de ‘Beatnik’ için daha çok yer olduğunu söyleyebilir misiniz?
Elbette, aradan geçen otuz yıl her ne kadar mehter adımlarıyla (iki ileri bir geri yahut iki geri temposuyla) geçtiyse de, toplum eski yerinde değil tabii ki.
Yetmiş beş kitap çevirmeniz gerçekten inanılmaz. Üstelik bu kitaplar çok farklı türlerden, farklı kültür ve tarihlere ait. Çevirdiğiniz kitaplar arasında veya okuyup da çevirmediğiniz favori yazarlarınız kimlerdir? Hangi yazarlar veya kitaplar sizde iz bıraktı?
Bende en çok iz bırakan (Robert Pirsig dışındaki) yazarları sayacak olursam, Denizler Yıldızı (Star of the Sea) adlı kitabını çevirdiğim Joseph O’Connor, Zavallılar (Poor Things) adlı kitabını çevirdiğim Alasdair Gray, Haşhaş Denizi (Sea of Poppies), Dumanlı Nehir (River of Smoke) ve Ateş Tufanı (Flood of Fire) adlı romanlardan oluşan İbis (Ibis) üçlemesini çevirdiğim Amitav Ghosh ve beş kitabını çevirdiğim John Fowles.
Büyük Dil Modellerinde teknolojik gelişmeler, en azından kullanımın yaygınlaşması, gündemde. ‘Yapay Zeka’ ve çeviri becerisi olarak addediliyor. Nitelik, çeviri ve ‘yapay zeka’ üzerine söylemek istedikleriniz olur mu?
Yapay zekanın (henüz olmasa da) bir gün ‘nitelik’li bir çeviri yapacak düzeye geleceği kanısındayım. Dünya satranç şampiyonunu yenebilen bir zeka neden çeviriyi bizden iyi yapamasın?
Robert Pirsig’in, kitapları, hayatı ve mirası hakkında daha fazla bilgiye Robert Pirsig Derneği’nin resmi web sitesinden ulaşabilirsiniz: https://www.robertpirsig.org/
Ayrıca bu yıl, Pirsig’in yayınlanmamış yazılarını da içeren yeni bir kitap Wendy K. Pirsig’in derlemesiyle yayımlandı.
Bu makale ve röportaj, Robert Pirsig Derneği ve Ayrıntı Yayınları iş birliğiyle hazırlanmıştır.
edebiyathaber.net (26 Eylül 2024)