Deniz Utlu: “Yazar olarak emeğimizin karşılığını görmek için çıkmadık yola, içimizdeki sesin takibindeyiz”

Ekim 23, 2024

Deniz Utlu: “Yazar olarak emeğimizin karşılığını görmek için çıkmadık yola, içimizdeki sesin takibindeyiz”

Söyleşi: Metin Celâl

2024 Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü’nü kazananlar arasında bu yıl Türkiye kökenli bir yazar da vardı. Deniz Utlu, Almanya’da doğup büyümüş, eserlerini Almanca kaleme alıyor. Almanya’nın aday gösterdiği son romanı “Vaters Meer”le ödüle değer bulunmuş. Deniz Utlu ile Frankfurt Kitap Fuarı’ndaki etkinlikten sonra sohbet ettik.

2024 Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü’nü kazandın. Bu ödülün senin için anlamı nedir?

Aldığım ilk uluslararası ödül. Dolayısıyla ayrı bir yeri var. Ayrıca son romanım “Vaters Meer” üstünde cok uzun zaman çalışmış olduğum bir kitap ve onun uluslararası ilgi görmesi sevindirdi beni, duygulandırdı. Bir de sürpriz oldu, hiç böyle bir ödül beklentim yoktu çünkü. Bu ödülün iki ayrı Jürisi oluyor. İlki ulusal ikincisi uluslararası. Avrupa Birliği’nin ödülü ama sadece Avrupa ile sınırlı değil, çok daha fazla ülke dahil bu ödül kapsamına, mesela Tunus. Bu açıdan önemsiyorum. Bir kere 2023 senesinde Almanya’da çıkan tüm romanların arasından ulusal jürinin romanımı seçmesi beni sevindirdi. İkincisi dışarıdan yani Alman olmayan bir bakış açısının da romanımı ödüle layık görmesi hoş bir tecrübe. Bütün bunları dedikten sonra şunu da ekleyeyim: bu tecrübe her ne kadar sevindiriciyse de ve çağımızda romanların okura ulaşması için bu tip ilgiye ihtiyaç olduğunu bilerek, bir yazar her zaman önemli olan şeyin metin olduğunu unutmamalı ne satış, ne ödül o kadar önemli değil. Tabii ki emeğin bir karşılığını görmek istiyor insan, bu doğal. Ama unutmayalım ki yazar olarak emeğimizin karşılığını görmek için çıkmadık yola, içimizdeki sesin takibindeyiz.

Ödül kazanan romanından söz eder misin?

Romanım “Vaters Meer” seneye Ayrıntı Yayınları’ndan Türkiye’de de çıkacak: “Babamın Denizi”. Yunus 13 yaşındayken babası felç geçirir ve konuşamaz, vücuduna hükmedemez. 10 sene sonra ölür. Babasının ölümünden on beş sene sonra, yani babası konuşma yetisini kaybettikten 25 sene sonra, Yunus babasını hatırlamaya çalışır. Kendi içinde bir arayışa girer. Bilmedikleri kurguyla tamamlanır. Böylece kurgunun bellekten doğuşuna şahit olur okur. Baba 1940’lar Mardin’inde bir çocuk, 60 İhtilali’nde İstanbul’da üniversite öğrencisi ve 1962 senesinde Hamburg limanında verem hastası bir gemi işçisi olur. Yunus, gençlik döneminde, babası felçliyken annesiyle geçen zamanı anlatır. “Babamın Denizi” modern bir Odysseia hikayesi benim için. Odysseia’ta da oğul babayı arar – Telemakhos, Odysseus’u aramak için yola çıkar, denize açılır. Sonra babanın bu denizde yaşadıkları anlatılır. Telemakhos, annesini zayıf sanır ve bu yüzden yola çıkar, babasını bulmak ister, halbuki annesi güçlüdür. Yunus da içindeki Odysseia’dan sonra annesinin gücünü anlar ve kendinde onunla karşılaşma gücünü bulur.

Alman edebiyatında Türkiye kökenli yazarların yeri hakkında ne düşünüyorsun?

Almanya’daki Türkiye kökenli yazarlar arasında Emine Sevgi Özdamar, evvelki sene 1000 sayfalık otobiyografik bir roman yayımlayarak büyük bir geri dönüş yaptı. Almanya’nın en önemli ödüllerinden biri olan Georg Büchner Ödülü’ne layık görüldü. Bu sebeple artık ana akımda yer alıyor. Zaten en büyüğümüz odur – Almanca yazanlardan. Türkçe yazıp Alman edebiyatına katkıda bulunan çok değerli Aras Ören de vardır mesela. Son senelerde o da tekrar ilgi görmeye başladı. Onlardan sonraki kuşakta, özellikle Zafer Şenocak çok önemli bir isimdir. İlk olarak şiir, sonrasında denemeleri ve romanlarıyla öne çıkmıştır. Feridun Zaimoğlu bilinir; ondan sonraki kuşakta Selim Özdoğan oldukça üretkendir ve Türkiye’de de “Demircinin Kızı” romanıyla tanınmıştır. İmran Ayata’nın romanı da Türkiye’de yayımlanmıştır. Bir sonraki kuşakta, benimle birlikte Fatma Aydemir, Deniz Ohde, Necati Öziri, Dinçer Güçyeter aklıma geliyor ve bizden (yanılmıyorsam) birkaç yaş küçük olan Yasemin Polat, Şehnaz Dost, Beliban Stollberg var. Fikri Anıl Altıntaş gibi biyografik yazan arkadaşlar da var. Ve biraz daha düşünsem aklıma gelecek başka isimler de var tabii. Bu büyük bir sayı gibi gelebilir, ama orantılı bakıldığında çok değil aksine az. Ayrıca büyük yayınevlerinde hâlâ çok az sayıda Türkiye kökenli yazar görüyoruz.

Tezer Özlü’nün “Auf der Suche nach den Spuren eines Selbstmords” (Hayatın Ucuna Yolculuk) kitabi çıktı geçtiğimiz günlerde. Tezer Özlü romanın orijinalini Almanca yazmıştı.

Alman edebiyatının günümüzdeki durumunu nasıl değerlendiriyorsun? Dünya edebiyatına nasıl bir etkisi var?

Çok değerli yazarlarımız var diye düşünüyorum. Fakat Alman edebiyatına bakıldığında, tam olarak çözemediğim ve kavrayamadığım genel bir yanlış anlaşılma seziyorum. Almanya’daki yazarlar hep temalar üzerinden konuşuluyor ve değerlendiriliyor. Halbuki aslında, form yani biçim açısından öne çıkan çok önemli çalışmalar var. Bu durum, hem ulusal tartışmalarda yazınların değerini bazen anlamamaya sebep oluyor hem de yurtdışına buradaki değerli üretim yeterince iyi aktarılamıyor mu acaba? Bilemiyorum, bir tıkanıklık var sanki. Halbuki çağdaş Avrupa edebiyatında çok belirgin bir yeri var.

edebiyathaber.net (23 Ekim 2024)

“Deniz Utlu: “Yazar olarak emeğimizin karşılığını görmek için çıkmadık yola, içimizdeki sesin takibindeyiz”” üzerine bir yorum

Yorum yapın