Adalet Temürtürkan’dan “Çoktandır Söylenmemiş” öyküler | Meliha Yıldırım

Ekim 25, 2024

Adalet Temürtürkan’dan “Çoktandır Söylenmemiş” öyküler | Meliha Yıldırım

“Güneşin altında söylenmemiş söz yoktur!” denilir, aynı konuların tekrarından bahsedilirken. Daha çok da anlatacak farklı hikâyeler bulmakta zorlanan bir yazar serzenişinin karşılığıdır bu. Ne yazsa zaten önceden yazılmıştır. Bu sözü kimin söylediği, en az sözün kendisi kadar muammadır. Cicero’ya mal edenler çoğunluktadır. Oysa kimin söylediğinden ziyade sözün içeriği kafa karıştırır. Buna karşın anlatacak başka bir hikâye mutlaka vardır, diye düşünen de az değildir. Bu mesele tarih kadar eskidir neredeyse. Tüm bu anlatılanlar aslında daha önce söylenip de bir kenara atılmış hissi uyandıran Adalet Temürtürkan’ın ilk öykü kitabının adının çağrıştıkları. Yoksa konu dipsiz bir kuyu adeta.

Adlî mahlasıyla şiirler yazan Padişah 2. Beyazıt kendi dönemi şairlerinden Zati’yi ayrı bir yere koyardı. Binlerce gazelin sahibiydi ne de olsa Zati de. Kaynaklardan okuduğumuza göre sarayın sanatla uğraşanlara verdiği, bayramlarda caize, yılda bir verilen salyânede onun da adı eksik olmazdı. Bir gün Zati’nin “faiyye” gazelini okuyan 2.Beyazıt, çevresindekilere “Billah görün mana dükendi, dirler. Haşa ki mana dükene. Dünya dolu manadur, hüner onu bulmakdur.” Aslında Adlî -2.Beyazıt- ne kadar güzel özetliyor, asıl hünerin o manayı bulup yazmakta gizli olduğunu. Herkes tarafından söylenilen sözlerin başka bir şair tarafından kendine has bir biçemle yorumlanıp edebi bir esere dönüştüğünü. Aynı zamanda mananın her asırda tekrara düşme kaygısı çektiğini de ele veriyor bu sözleri.

Adalet Temürtürkan’ın h2o Yayıncılık’tan çıkan ilk öykü kitabı, Çoktandır Söylenmemiş Ağustos 2024’te okurla buluştu. Söylenip de unutulmuş ya da epey zamandır hiç söylenmemiş sözleri eski bir sandığı açar gibi açıyoruz biz de kitabın sayfalarını. Her biri aşina geliyor, okurken eski bir dostu yeniden hatırlatıyor bu öyküler bize. Onlar kanlı canlı Anadolu’nun bozkırında yaşamış, çoktandır unutulmaya yüz tutmuş, Anadolu’nun vefalı yüzleri. Her bir öyküde yeniden canlanıyorlar. Tıpkı evin bir odasının duvarında asılı duran dede ve ebe gibi.

Yazar memleket edebiyatı tarzında kaleme aldığı öyküleri anlatıp geçmiyor. Düz, kuru bir anlatımdan ziyade oraları yaşatıyor gözümüzde. Her öyküye uygun deyimleri, atasözlerini de okura hatırlatıyor, öğretiyor. Çoğu neredeyse ilk defa duyulan sözler, deyimler. Bilindik değiller. Çoktandır söylenmediği için unutulmuş ya da hiç duyulmamışlar. Bir gün tozlu ahşap kapağın açılmasını beklemişler.

İlk öykü “Düşlerin Sonu” köyde yaşayan bir ailenin günlük telaşını anlatıyor. Kadın bütün işi yüklenince -yüklenmek zorunda kalınca- erkeğe de oturup gördüğü düşleri düşünmek kalıyor. Daha girişte anlıyoruz ki, kaygılı bir anne ve ona sırtını dayamış bir baba var o köy evinde. Anne hep söyleniyor, üzülüyor, yıpranıyor, evden ahıra oradan tarlaya, o işten bu işe koşuyor, koşuyor. Ancak koca da kararlı, düşlerinin peşini hiç bırakmıyor. İkisi de hayata öyle direniyor. Tepsiyi ekmek tahtasının üstüne koyan annem, sobanın yanındaki güğümü alıp babamın arkasından giderken; “Ben neye yetem anam, elimi alan gelmez, canımı alan gelir.” s.4

Köy evlerini dolduran öykü karakterleri kalabalıktır. Dedeler, ebeler baş köşededir çoğu zaman. Onlar hayatta değilse de duvardaki fotoğraf çerçevesinin içinden bakarlar etrafa. Ev ahalisiyle birlikte yemek yerler, radyoda haber dinlerler. Gül kokulu lokumlar saklanır, gelene gidene ikram için çerçeve yanlarında. Her şey onların gözetimindedir. Ancak çocuk yine çocukluğunu yapmaktan vazgeçmez.

Yazar mekânsal ve kurgusal anlamda kırsalda olduğumuzu sözcüklerin yerel söyleyişine destek, halka mal olmuş deyişlerle vurguluyor çoğu kere anlattıklarını: Karınca katarı gibi dizilmek, hoppala zıppala çamur çepere cuppala, it yatağında kuru ekmek aramak, gurk anası gibi kurum kurum kurulmak, eli ayağı kalbur sarat bi şeyi de kırıp dökmeden getirse, göğşen gözler… Yazar, her satırda, her sözcükte sesle birlikte biçemini, yeni duyduğumuz bu sözcükleri okura kolaylıkla kabul ettiriyor. 

Yazarın pek çok meselesi var anlattığı öykülerde. Kadının sesi oluyor tarlada, çocuklarının başında, evde sırtına yüklenen yükün altında. Çocuklar da bir o kadar çoğunlukta. Hep kendi sesleriyle anlatıyorlar sıkıntılarını, hayallerini, gizli yaramazlıklarını. Okurken biz de bir çocuğun gözünden bakıyoruz anlatılana.

Anadolu kimliği, Adalet Temürtürkan’ın kaleminden öykülerin ruhuna sızıyor. Hiçbir olay, hiçbir karakter birbiriyle uyumsuz değil. Öykü sandığından çıkan her şey bize o çoktandır söylenmemiş kişileri hatırlatıyor. Kitapta iki tane de ödüllü öykü var. “Kuyudaki” 2021 Ümit Kaftancıoğlu Öykü Yarışması Birincilik Ödülünü kazanmış. Ağabeyimin yolladığı bavuldan çıkmıştı o resim. Sırtında taşımıştı anam, s.17 diye başlayan satırlarda yazar herkesin tanıdığı birinden bahsediyor. Öykü boyunca adı geçmese de onun kim olduğu sonradan tahmin ediliyor. Kapalı anlatımla okurda merak uyandıran Temürtürkan, bu örtüklüğü birçok öyküsünde sürdürüyor.

“Soyka Toprak” adlı öyküsü Bursa, Nilüfer Belediyesi’nin 2023 Tomris Uyar Öykü Yarışması’nda mansiyon ödülünü alıyor. Özgünlük bu öykünün de temel özelliği. Yazar anlattığı hikâye kadar diliyle ve farklı sözcüklerle sağlıyor bu öyküde de özgünlüğünü. 

“Kısmet’in Beklediği” adlı öyküde, bir kız çocuğunun iç burkan hikâyesine şahit oluyoruz. Küçük yerin kadınlar üzerinde yaptığı baskı, o yerin adeti, geleneği. Okuru düşündürdüğü kadar üzüyor da. İşin ucunun küçük bir kız çocuğuna varıp dayanması. Kadınlar dörde ayrılırdı bizim köyde. Hanım kadın, anaç kadın, erkek gibi kadın, kötü kadın…. Kısmet’in annesi kötü kadın mıydı? Köyden kovdular. s.37 Çocuğun gözünden, onun anlamlandıramadığı, büyüklerin dünyasını sorgularken insan o çocuklar için kaygı duymaya devam ediyor. Sahi kötü olan neydi, diye. Hep bir yanı eksik kalmış insanların sesini duyuyoruz okurken “Boğazımdaki Taşlar” adlı öyküde olduğu gibi. O eksikliğin hiçbir şeyle dolmadığına bir kez daha şahit oluyor okur. Tıpkı babasız çocuklar da öyle değil midir?

Adalet Temürtürkan’ın öykü kahramanları Çoktandır Söylenmese de çocukken koro halinde söylediğimiz Ahmet Kutsi Tecer’in dizelerinde yazılanlar gibi aklımızdan, yüreğimizden hiç silinmeyen yurdum insanı onlar.

Orda bir köy var uzakta/ O köy bizim köyümüzdür/ Gezmesek de tozmasak da/ O köy bizim köyümüzdür…

Adalet Temürtürkan, Çoktandır Söylenmemiş, h2o kitap, İstanbul, Ağustos 2024

Yorum yapın