Geçişsiz bir zamanın diliyle konuşamayız sizinle. Hele Clarisse’nin öyküsüne tanıksanız.
Yazılan bir romana epigraf olarak şunu almıştın sen de:
“Başlangıç, aynı zamanda bir tanrıdır ve insanlar arasında gezindiği sürece her şeyi kurtarır.”
Öyleyse, “baştan başlayalım,” Clarisse gibi…
Evet, fotoğraflara bakarak… En baştan, o sözlerin büyüsüyle yola alınan aşkın zamanlarına dönelim.
Bir ev, ne zaman anlamını yitirir…
Bırakıp gitmek bazen neden iyidir…
İz bırakan yara da bırakır, sözünü artık yaşantınızın epigrafı olmaktan çıkaranlardan başlayalım…
Kaçışlar vardır insanların hayatında. Tıpkı, bir gece ânsızın, sessizce; hiçbir iz bırakmadan giden Clarisse’nin yaptığı gibi…
Nereye gitmek istediğini ancak yolda, kendisine soru yöneltildiğinde bilendir:
“Denizi görmek istiyorum,” diyor.
Kayıp zamanın üzerinden iki ay geçmiştir.
Ötede bir iç ses:
“Gittin, ama nerdesin,” diyor.
Sonra, diğer içli/bekleyen/üzülen/özleyen sesin tınısı duyuluyor uzaktan:
“Anlatabileceğimiz bir hikâyeyle dönmelisin!”
Bakışları ezgince, fısıldarcasına şunu diyor:
“Ben de öyle yapıyorum canım.”
Bilirdin ki, her insanın bir hikâyesi vardır. Anlatırdın da bunu enikonu. Seni hikâyesizleştirmek isteyen bakışlardan hep sakınmıştın kendini. Yıkıcı bir tutkuyu alıp bir yere koyduğunuzda, başınıza gelebilecekleri de işte o hikâyenin içinde düşünmelisin.
Gitmeyi seçen katlanmayı da seçiyor. Burukluğu, özlemi, savrulmayı…
Düşte ve düşüncede gitmek yetmiyor, yola çıkmak gerek…
Denize kavuştuğunda, bakışları şunu söylüyordu Clarisse’nin:
“Bir şey bulmam lâzımdı, değil mi?”
Her gidişin bir kopuş olduğunu kime anlatsam, diyemediği için kendini içinin suskunluğuna vermişti.
“Çocuklara açıklamaya çalışacak mı acaba?”
Bir sorudan diğerine geçiyordu zihni.
“Bir haftalığına gittiğimi sanacak!”
Sonra, her gidişin öyle olduğunu geride kalanlar anlamayacak.
Sonrası, bir ya da birkaç ay…
Ardından her şey unutuluşa terk edilecek.
Bırakılacak, hayatın kaldığı yerden devam etmesine alışılacak…
Gene de, kalanları sakinleştirmek gerek sanki!
“Olur böyle şeyler,” diyerek üstelik…
“Gitti işte!”
Nedensiz değildir gidişler, kimse bunu sorgulamaya yanaşmayacak. Hatta gidin bile bunun çok da farkında olmayacak.
“Oluyor böyle, insanlık hali…”
Ben de olsam öyle derdim, insanlık hali!
Ama hiç de adil değil!
Sorup etmeden, sorumluluklarını bilmeden çekip gitmek…
Clarisse bunu göze almıştı.
Kat ettiği yolun sapaklarında durup düşündüğü, hatta geriye döndüğü, ruhunun sanrılarına, zihninin bulanıklığına, iniş çıkışlarına, onda delirium ânları yaşatan durumlara dönüyordu.
Bir şey bulmak istiyordu; baktığı, gördüğü, anlam verdiği veremediği her şeyde…
Ve kalan…
Bunu sorguluyordu da yer yer:
“Bir şey yapmıyor, aramıyor…”
“Çocuklara açıklamaya çalışacak mı acaba?”
Diğer sesi şunu diyordu:
“Marc, onlara başka bir şey söyle!”
“Çok uzaklara gittiğini söyle…”
Peki nerdesin sen, gidin, kendini alıp bilinmezliklere taşıyan?
“Her yerde!”
Birine doluyorsun kollarını..diğerinin göğsünde şefkat arıyorsun. Başın dönüyor, verdiği hazzı sevgi sanıyorsun, “aşk” sanıyorsun!
“Giden ben değilim,” diyorsun.
“Nasıl yapıyorsun bunu,” peki?
“Neye benziyorum,” diyorsun.
O da biliyor ki; her şeyi kafanda kurdun.
Aranızdaki zaman gücünü yetiriyor, silikleşip soluklaşıyor her şey. Yaşanmışlıkların sorgusu yaban dile dönüşüyor. Bilmiyorsun oysa, Clarisse’nin dilini.
Hafifliyorum, hafifliyoruz uzaklaşınca.
“Kulaklarıma bağırıyorsun.”
“Beklemekten bıktım.”
“Baharı beklemekten.”
Sonra, içsesine dönüyordu Clarisse:
“Gitmek istediğim zamanlar oldu, çocukları camdan atmak istediğim anlar oldu. Marc da ev eşyasından farksızdı…”
Kırıp döktüğün anları hatırlatıyordu her biri.
“Şimdiyse, onları kıymetli kutular gibi görüyorum,” diyordu Clarisse.
Oysa, dokunarak dinlemek, hissetmek istemiştim seni; buradayım, bak; demek istemiştim o solgun sayrılar odasında.
“Gözlerim kapalı halde sana bakmak hoşuma gidiyor.”
“Nefes alışını hissediyorum.”
“Özledim seni..çok özledim…”
“Hatırlıyor musun?”
“Sonra, gece çökecek…”
“Seni sevdiğimi sana göstermek istiyorum.”
“Asla gitmeyeceğim.”
Baharı bekleyip görmek istiyor ona acı verenin ne olduğunu.
“Gitti, yeni bir hayat kurdu,” bunu diyebilmek için yola çıktı.
Her şeyi yalnız yapmak gerekiyor oysa.
Gidenin sesine dönüp bakıyorsun oradan. Siliniyor bakışları, yabanıl dilini de öteliyorsun:
“Bu ben değilim, yarattığın mitomaniden başka bir şey değil,” diyorsun.
Clarisse de öyleydi sanki!
Filmin künyesi:
Yönetmen Mathieu Amalric |
Senarist Mathieu Amalric
Oyuncular: Vicky Krieps, Arieh Worthalter, Aurélia Petit
edebiyathaber.net (5 Kasım 2024)